Bayramda en çok dile gelen neydi?
Bayramın son günündeyiz. Dünya üzerinde kaç ırktan, kaç dilden Müslüman var bilmiyorum ama bildiğim şu ki, “Elhamdülillah Müslümanım” diyebilen bütün topluluklar, aynı noktada buluştu.
Herhalde akıllı bir insan çıkıp da; “Ben de Müslümanım ama orucu ve bayramı kabul etmiyorum” demez. Derse de o kişi akli melekesini yitirmiş demektir. Tabii bu kadar garantili konuşmamam lazım. Çıkmaz diyorum da burası Türkiye, ne olur ne olmaz, her zaman çıkabilir.
Biliyorsunuz memleketimizde öyle tipler var ki, ezanda kulakları, namazda gözleri yoktur fakat gazetelerinde, televizyonlarında, din adına kesmedik ahkâm bırakmazlar. Hatta nerede din adına fitne ve fesat tohumları ekecek akli muhakemeden yoksun kişi varsa, onları çıkarıp din adına konuştururlar.
Mesela Kurban Bayramı’nda; “Bayram tamam da, kurban kesilmezse olmaz mı?” sorusu gibi. Oysa Kurban Bayramı’nın en önemli özelliği kurban kesmek değil midir? Güya hayvanseverlik adına dini sorguluyorlar. Yalnız aynı çevreler, ceylan derisinden çanta ve ayakkabı alabilmek için Paris’e gidip alışveriş yapabiliyorlar.
Yine sözün ucu kaçmak üzere, bayramda en çok neler dile geldi ondan söz edeyim.
Karşılaştığım ve bayramlaştığım dostların genelde söyledikleri şuydu: “Allah’a şükür bu yıl huzur içerisinde bir Ramazan geçirdik ve bayrama sakin girdik.” Bu ifadeler, insanların kişisel yaşadıkları değildi elbet. Ülkemizdeki genel havaya bakarak söylüyorlardı. Yoksa fert fert, her birimiz huzur ve sükûn içerisinde Ramazan geçirmemiş olabiliriz.
Her sene Ramazan ayındaki irtica paranoyakları ile irticadan nemalanan siyasetçiler, bu yıl daha uslu ve insaflı davrandılar. Gerçi Ramazan gelir gelmez ne kadar gayri insani davranış varsa, hepsini Ramazan ayına yükleyen malum medyanın tetikçileri, ilk denemelerini yaptılar ama başarılı olamayınca geri adım attılar.
Din düşmanlıklarını Ramazan ve bayram üzerinden yapan çevreler; ya dalgınlıkla veya “Yeter artık bu topluma verdiğimiz zarar, neredeyse bir asırdır kutsal bir mirasa sahip çıkar gibi milletin dinine diyanetine sövüp duruyoruz ve bir faydası olmuyor. Aksine insanlar daha çok dinlerine sahip çıkıyorlar” diye vazgeçtiler.
Demek ki millet olarak her yıl Ramazan ayında malum medyanın, siyasetçilerin ve milletin memuru oldukları halde iktidara ve halka kafa tutan bir kısım resmi ideoloji tapıcılarının çıkardıkları fitne ve fesattan öyle yorulmuşuz ki, huzur içerisinde bir Ramazan yaşayınca “oh çok şükür” çektik.
Siyaset yapmak için söylemiyorum ama hükümetin de hakkını vermemiz lazım. Ramazan ayının böylesine manasına uygun geçmesinde iktidarın büyük payı var. Hükümet duruşunu ayarlayınca, fitne ve fesatçılar da o duruşa göre tavır aldı ve milletin değer yargılarına hakaret etmekten geri durdular. Bana göre burası önemliydi.
Ramazan’ın sakin ve huzurlu idrak edilmesi birinci sırayı korurken, ikinci sırayı da “demokratik açılım” meselesi aldı. Yukarıda da söyledim ya, dünyada kaç ırktan, kaç dilden, kaç kabileden insan var bilmiyorum, fakat buluştuğumuz nokta aynıydı. Hepimiz de aynı orucu tutup, aynı bayramı yaptık.
Türkiye’de de bütün Müslümanlar aynı çerçevede buluştu. “Öyleyse demokratik açılıma bu gözlükle bakabiliriz.” Eğer Türk bir Müslüman ile Kürt bir Müslüman, birlik ve beraberlik adına ayrılığa düşüyorsa, ikisi de kutsallara ihanet içerisinde demektir.
O zaman oturup konuşmak zorundayız; kim kime, hangi noktada nerede zarar veriyor, belirleyip yanlışı yok etmek mecburiyetindeyiz. Çünkü Müslüman kişi; “eliyle, diliyle, emeğiyle, yaptığı işiyle, çevresine zarar veren değil, faydalı olan insandır.”
Hadis-i kutsidir: “Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibi olur, bir insani ihya eden, bütün insanlığı ihya etmiş gibi olur.” Müslüman’ın işi insanlığın inşasıdır. Cenab-ı Hak, Hz. Peygamber’i (s.a.v.) “barış, adalet, huzur ve güven için insanlığa göndermiştir.” Bundan öte yol bilen bir Müslüman varsa buyursun yeni bir yol göstersin. Bayramınız mübarek olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.