Rezalet her yerde... Gel de yazma!
Türkiye’de o kadar “densizlik”ler, o kadar “soysuzluk”lar, o kadar “küstahlık”lar ve o kadar “cinlik”ler meydana geliyor ki; “bakla”yı ağızdan çıkarıp da, “gerekeni söylememek” mümkün değil!.. Söylediğin zaman “uç” oluyorsun, “radikal” oluyorsun, “itici” oluyorsun!.. Hatta “küfürbaz” oluyorsun!..
Ama haksızlık, adaletsizlik ve yolsuzlukları görmemek, söylememek mümkün mü?..
Gel de söyleme!..
Gel de yazma!..
Vakit, taaa yayın hayatına başladığı ilk gün deklâre ettiği; “Halkın gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi” olma, “Hak ve halktan yana” olma şiarı gereği; bugüne kadar “haksızlık”larla, “yolsuzluk”larla mücadele etti, “tüyü bitmemiş yetimlerin haklarını yiyenler”le boğuştu…
“Yafta”lara rağmen!..
“Saldırı ve itham”lara rağmen!..
Yazdık!.. Yazmaya devam ediyoruz!..
Gel de yazma!..
VAKİT’İN ERGENEKON HABERLERİ!
Meselâ, şu Bedrettin Dalan!..
Üniversitesi kaçak olan, ayrıca “Anasol-M Hükümeti” döneminde verilen 600 milyar liralık vergi cezası yüksek yargıya intikal eden Ergenekon Terör Örgütü davasının firari sanığı Bedrettin Dalan, mahkeme sürecini ve sonrasını düşünerek cinliğe kalkışmış!.. ETÖ sanığı Dalan, nüfuzlarından ve çevrelerinden yararlanmak istediği Danıştay, Yargıtay ve HSYK’nın eski üyelerini, kendisine ait Yeditepe Üniversitesi’nin mütevelli heyetine almış!..
Şimdi, gel de bu “örtbas cinliği”ni yazma!.. Gel de, bu “numara”yı görme!..
Meselâ şu 2. Ergenekon Dâvâsı!..
Geçtiğimiz Cumartesi günkü Vakit’te yer aldığı gibi; “İkinci Ergenekon Dâvâsı’nın 9. duruşması”na bazı sanıklar, yine katılmamış!..
Niye?..
Çünkü onlar, “cezaevi”nde yatmak yerine, “hastalık”larını bahane ederek “hastane”de günlerini gün ediyorlar!..
Vakit’in haberini okumuş olmalısınız…
Ergenekon sanıkları Mehmet Haberal, Tuğg. Levent Ersöz, Yarbay Mustafa Dönmez, eski Özel Harekâtçı İbrahim Şahin ve Fatih Hilmioğlu, Cuma günkü duruşmaya da katılmamışlar!..
Gel de, sorma;
“Nerede Anayasa’nın 10. maddesi?”
Öyle ya, “Anayasa’nın 10. maddesi”nde denilir ki; “Herkes (...) kanunlar önünde eşittir... Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz!”
Peki, bu ne?..
Anayasa’da, “Ergenekon Terör Örgütü sanıkları hariç” diye bir hüküm mü vardır ki; “hapiste yatması” gereken sanıklar, “hastane”de gün geçiriyor!?!..
Bir gazete; bu “haksızlık”ları, bu “adaletsizlik”leri, bu “ayrıcalık ve ayrımcılık”ları yazmayacak da, neyi yazacak?..
ANTALYA BELEDİYESİ, AKAYDIN’IN ÇİFTLİĞİ!
Ya, Mustafa Akaydın’a ne demeli?..
Dünkü Vakit’in manşetinde de yer aldığı gibi; CHP’li Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, CHP teşkilatı ve üniversite arkadaşlarını belediyede üst düzey birimlere getirdikten sonra, şimdi de arkadaşlarının akrabalarını aile boyu belediye kadrosuna katmaya devam ediyormuş…
Kadrolaşmada sınır tanımayan, kadro talanına doymayan Akaydın, belediyeyi arkadaşlar, enişteler, bacanaklar, damatlar, gelinler ve oğullarla doldurmuş!..
Daha önce üniversiteden arkadaşı Mahmut Akbaş’ı ve Akbaş’ın kızı, damadı ve damadının ağabeyini belediyedeki müdürlüklere getiren Akaydın, son olarak Antalya Belediyespor’un Yönetim Kurulu Başkanlığı’na getirdiği CHP’li Recep Tokgöz’ün bacanağı Mustafa Karyağdı’yı Spor Müdürü yapmış!.. Spor Müdürü olan Karyağdı ise oğlunu Belediyespor’un basketbol takımının antrenörlüğüne getirmiş; iyi mi?..
Söyleyin Allah aşkına;
Vakit de yazmasa, bu “kadrolaşma azgınlığı”nı millet nereden öğrenecek!..
İyi ki Vakit var!..
İyi ki Vakit yazıyor ki; her fırsatta “siyasî kadrolaşma”dan dem vuran CHP’lilerin nasıl bir “kadrolaşma azgınlığı” içinde bulunduklarını vatandaş öğreniyor!..
Peki, yazmayalım mı bunları?..
Yazmayalım da; “uysal” mı desinler bize, “uzlaşmacı” mı desinler?..
Hayır!.. Bu “azgınlık”ları yazmayıp “uyumlu ve pısırık” görünmektense, Antalya Belediyesi’ni “Mustafa Akaydın’ın çiftliği” haline getiren atamaları deşifre edip, “radikal” demelerini tercih ederiz!..
AYDIN DOĞAN İYİCE SIKIŞTI!
Gelelim, “geçen haftanın en çok konuşulan olayı”na… Hemen herkesin; “Ne olacak Aydın Doğan’ın vergi meselesi?” diye sorduğu günlerde Vakit, patronun iyice sıkıştığını haber verip, dedi ki;
“Daha önce 826 milyon TL’lik vergi cezası için teminat göstermekte zorlanan Doğan Holding’ten, 4.8 milyar tutarında yeni bir teminat istendi. Halkalı Vergi Dairesi, Aydın Doğan’a 15 gün süre verdi.”
Sadece bunu değil; “SPK tarafından Aydın Doğan hakkında yapılan suç duyurusu”nu da, en detaylı şekilde Vakit’ten öğrendi kamuoyu!..
Herhalde hatırlıyor olmalısınız…
Aydın Doğan’ın “ucuz” aldığı gazete kâğıdını “pahalı” almış gibi gösterip, hem “vergi kaçakçılığı” yaptığı, hem de “küçük yatırımcıyı zarara uğrattığı” iddialarını “hem de belgeleri ile” ilk gündeme getiren Vakit olmuştu!..
Ne oldu sonra?..
“Yılın gazetecilik olayı”na imza attığımız için “takdir” mi gördük, “taltif” mi edildik?..
Tam aksine; “trilyonluk sansür”e maruz kaldık… Kendisi hakkındaki “vergi kaçakçılığı cezası” üzerine vaveyla koparıp; “Bu, basın özgürlüğüne darbedir” diye yayınlar yaptıran Aydın Doğan; Vakit’in “kâğıt üçkâğıdı” haberleri üzerine tam “1 trilyon 350 milyar liralık tazminat dâvâsı” açtı!..
Peki, bu “sansür” değil mi?.. Bu, astronomik talep “özgür basına darbe” değil mi?..
Elbette “mahkeme”lerde hesaplaşacağız… Ama o güne kadar, Aydın Doğan, “SPK’nın suçlamaları”na cevap vermek ve “kâğıt üçkâğıdı yapmadığını ispatlamak” zorundadır!..
Eğer ispatlayamazsa; “mahkûm” olabilir!..
Dolayısıyla, “Vakit’e açtığı trilyonluk dâvâ”yı da kaybedebilir!..
Hep kaybettiği gibi!..
BUNU, DİNÇ BİLGİN DE YAPMIŞTI!
Bu vesileyle hatırlatmak isteriz ki; “trilyonluk tazminat dâvâları” ile “Vakit’i susturacağını” zanneden Aydın Doğan, yanlış yapmaktadır!..
Malûm, geçmişte, Sabah gazetesinin sahibi Dinç Bilgin de aynı yola başvurmuş, Vakit’i “dâvâ yağmuru” ile susturmaya yeltenmişti!..
Sonunda, “kaybeden” Dinç Bilgin oldu… Hem “açtığı dâvâları” kaybetti, hem de “gazete”sini!..
“Vakit aleyhinde dâvâ açanlara” hatırlatırız ki; “gerçekleri örtbas” etmek yerine, “gerçeklerle yüzleşme”yi deneyin ve yaptıklarınızın da bedelini ödeyin!..
Çünkü Vakit, bütün “sansür, susturma, yargısız infaz ve linç girişimleri”ne rağmen “gerçekleri haykırmaya” devam edecektir!..
Kim ne derse desin, kim nasıl yafta asarsa assın; bu “densizlik”ler, bu “yolsuzluk”lar olduğu sürece, biz “millete verdiğimiz sözü” tutmaya devam edeceğiz!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle!..