Son şehzadenin vedaı..
Osmanlı hanedanının sarayda doğmuş son erkek ferdi vefat etti ve dedesi 2. Abdülhamid Han’ın da gömülü bulunduğu 2. Mahmud türbesinin haziresine defnedildi...
Son şehzade 97 yaşında ve Türkiye’de vefat etti... Cenazesine devlet erkânından katılanlar oldu (4 bakan), milletvekilleri, İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü... Cumhurbaşkanı adına genel sekreter bulundu. Binlerce vatandaşın katıldığı cenaze, tahttan indirilmiş 2. Abdülhamid’in 1918’deki cenazesini hatırlatıyordu. Türkiye’nin kalburüstü kesimi, yazarlar ve sanatçılar, din ve ilim adamları cenazeye katılmıştı. Hayli yaşlı Yazar Yaşar Kemal’in cenazede bulunması da ilgi çekici idi.
Son şehzadenin bir asra yaklaşan hayatı -ki hicri takvime göre 100 yaşında olmalıdır- Türkiye’nin dönüşümünün de göstergelerindendi.
1924’te Halifelik kaldırıldıktan sonra Osmanlı hanedanı Türkiye’den kovuldu. Bu kovuluşun “ebediyyen” olduğu kanunda belirtilmektedir! Fâni unsurlar, 6 asır varolmuş bir hanedanı sonsuza kadar yurdundan sürmek cür’etini gösteriyorlardı! Türkiye’yi terketmek için hanedan mensuplarından erkeklere 24 saat, kadınlara da 10 gün süre verilmişti!
Bu cür’etin arka planında derin bir meşruiyet korkusu olduğu şüphe götürmez.
Bu korku, hilafetin kaldırılması görüşmelerinde de gündeme gelmişti.
3 Mart 1924 günü kanunun görüşülmesi yaklaşık 3.5 saat sürdü. Sadece Hilafet kaldırılmıyordu, saltanatın kaldırılması sonrasında hanedan üyelerinin yurtdışına çıkarılması ve bununla ilgi işlemler hakkında hükümler de yer alıyordu. Kanun teklifine karşı çıkan milletvekillerinden Gümüşhane Milletvekili Kadirbeyoğlu Zeki Bey, hilafetin kaldırılmasıyla önemli bir millî geleneğin sarsılacağını, çok sayıda siyasî ve iktisadî mesele çözüm beklerken bu konunun gündeme getirilmesini doğru bulmadığını belirtti. Kastamonu Milletvekili Halid (Akmansü) Bey de “Halifeyi kurtaracağız” diyerek halkı millî mücadeleye davet ettiklerini, halkın bu daveti kabulüyle başarıya ulaşıldığını hatırlatırken, o derin meşruiyet meselesini gündeme taşıyordu.
Kanunla hanedan mensuplarının Türkiye'yi ebediyyen terketmeleri emredilmişti. Bu süre içerisinde Osmanlı hanedanına mensup kim varsa Türkiye topraklarını terkedecek, kendilerine ait mal-mülk için de hak talep edemeyeceklerdi. Buna hamile kadınlar da dahildi.
Kanun teklifinin görüşmelerinde, ikinci maddeye göre yurtdışına çıkarılacak kadın, çocuk ve damatların zor durumda kalacağını söyleyenler de çıktı. Buna karşılık İstanbul İstiklâl Mahkemesi Reisi Topçu İhsan, değil yaşayanların, hanedanın ölülerinin kemiklerinin dahi Türkiye dışına atılması gerektiğini öne sürdü!
Bu hınç, bu kin neyle açıklanabilir?
Onlar böyle söylerken, Halife Abdülmecid Efendi, Vali Haydar Bey’e “Madem ki milletin ve memleketin selameti için çalışıyorsunuz, Allah muvaffak etsin”; Emniyet Müdürü Sadeddin Bey’e de “Ben yine bu millete dua edeceğim. Ölsem dahi mezarımda kemiklerim bu milletin refahı ve saadeti için duaya devam edecektir” demişti.
Cumhuriyet kurucularının meşruiyet korkusu, çok üzun süre içinde aşılabildi. Şehzade Ertuğrul Osman, 15 Mayıs 1974’ten önce vefat etse idi, Türkiye’de olamayacak ve şimdi gömüldüğü mezarlığa gömülemeyecekti!..
Ebedî olduğu belirtilen sürgün, hanedanın kadın mensupları için 16 Haziran 1952'de sona erdi. Erkek mensupları için 15 Mayıs 1974’e kadar beklemek gerekti. Yani Cumhuriyet’in 51. yılında korku aşılabildi!..
Buna rağmen, son şehzadenin 1990’lara kadar Türkiye’ye gelmediği biliniyor. Türk vatandaşlığını alması ise son yıllarda Başbakan’ın teklifi üzerine mümkün oldu.
Bu ülke üzerindeki tarihimizin çok önemli bir kısmını teşkil eden Osmanlı döneminin bir hatırası daha vatan toprağına karıştı...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.