‘Meclisten milletvekili vermem’
DTP krizi, demokratik açılım sürecinin tam ortasına pimi çekilmiş el bombası gibi düştü. Kan ve şiddet politikasından medet umanlar, bu gelişme karşısında göbek atıyor olabilirler. Çözümsüzlük halinde, Türkiye’nin demokratikleşme çabasını akamete uğratacağını ve yıllarca geriye götüreceğini düşünenler ise endişeliler.
Adını koymak gerekir, bu bir krizdir.
Eğer çözüm isteniyorsa, taraflar, birbirine jilet atmak yerine sağduyulu davranmak, kriz senaristlerinin oyununu bozmak durumundadır.
Önce, sakin kafayla meselenin ne olduğunu anlamaya çalışalım.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP milletvekillerinin yargılandığı davanın dünkü duruşmasında bir karar aldı. Dedi ki; Dava tebligatına uymayan DTP Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve Mardin Milletvekili Emine Ayna, 29 Aralık’taki duruşmaya polis zoruyla getirilecek. Ahmet Türk’e ise ifadesi için tebligat çıkarılacak.
DTP Lideri Türk, bu kararı, “demokrasiye müdahale” olarak değerlendirirken, parlamentoyu, kendilerine sahip çıkmamakla suçladı.
Aslında haksız sayılmaz.
Mahkeme meclise gol attı
Milletvekilliği dokunulmazlığını düzenleyen Anayasa’nın 83. maddesinde istisnai hüküm var: “Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.”
Gönderme yapılan Anayasanın 14. maddesi ise şöyle: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.”
Bu durumda, bir milletvekilinin yargılanabilmesi için iki şartın oluşması gerekiyor: 1-Soruşturmanın seçimden önce başlatılmış olması, 2-Suçun Anayasanın 14. madde kapsamında olması.
Birinci şart uyuyor. Soruşturma seçimden önce başlatılmış. Suçun niteliğine ilişkin ikinci şart ise muallakta.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay kararlarına gönderme yaparak, DTP’liler hakkında açılan davaların Anayasanın 14. maddesi kapsamında olduğuna hükmediyor. Aksi karar verse, dava askıya alınacak, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması için fezleke hazırlanacak, nihai kararı meclis verecek.
Oysa şu anda Meclis gündeminde 439 dosya var ve bunların 270’i DTP’li milletvekilleri hakkındadır. Parlamento, bu dosyaları işleme koymadı, dokunulmazlıkları kaldırmadı.
2 yıl önce parlamentonun zaafını “pas” gibi değerlendiren mahkeme, golü attı, milletvekilleri hakkında davayı açtı. Anayasa da bir şekilde delinmiş oldu.
Toptan defans yapamadı
Nasıl mı? Anlatalım...
Anayasanın 83. maddesine göre, mahkeme, durumu parlamentoya bildirmekle yükümlüdür. 2 yıl önce bu görevini yerine getirdi. TBMM Başkanı Köksal Toptan da tebligatı Genel Kurul’da okuttu.
O tarihte Toptan, karşı içtihat oluşturup parlamentonun iradesini güçlü bir şekilde ortaya koyabilirdi. Diyebilirdi ki; Dava konusu ifadeler, bölücülük suçu değildir. Mahkeme, dava için karar verirken, Yargıtay kararlarının yanı sıra Meclis kara
rını da birlikte değerlendirirdi. Yani meclis, mahkemeye yol gösteremedi.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 1 Nolu Protokolü’nün 3. maddesine göre, milletvekillerinin seçim hakkı kutsaldır, cezalar tehdit unsuru olarak kullanılamaz. Bu çerçevede, Türkiye’nin mahkumiyet kararı vardır.
Anayasanın 90. maddesine göre, uluslar arası anlaşmalar, kanun hükmündedir. Ayrıca “demokrasi lehine” yorum söz konusudur.
AK Parti ise o günün konjonktürel Çankaya tartışmalarının yorgunluğundan olsa gerek, Toptan üzerinde baskı kuramadı. DTP üzerinden Anayasa delinirse, yarın kendileri için de aynı yola başvurulabileceğini hesaba katmadı.
Böyle bir risk, hala mevcuttur.
Yarın, bir milletvekilinin veya başbakanın bir sözü, Anayasa’nın 14. maddesinde yer alan “...laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan” nitelikte görülerek yargı önüne çıkarılabilir.
Cumhurbaşkanı Gül’e yapmaya çalıştıkları gibi...
Şimdi ne olacak?
Anayasanın 83. maddesi değiştirilmezse, tehlike kapıda. DTP’li milletvekilleri mahkemenin ihzar tezkeresine uyma niyetinde gözükmüyor. 29 Aralık’taki duruşmaya bir gün kala emniyet milletvekillerinin kapısını çalabilir. DTP’liler ise kendilerini korumak için mecliste kamp kurabilir.
Soru şu: Savcılık talimatıyla harekete geçecek olan polis, bu durumda 1994 yılında olduğu gibi milletvekillerini zorla alıp götürebilir mi?
Dün, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’le görüştüm. Şöyle dedi: “Devam eden bir yargı süreci var. Mahkeme, milletvekillerinin gelmesi için ihzar tezkeresi çıkarmış. Yarın bize bu durumla ilgili bilgi verirlerse meclis başkanlığı olarak değerlendirme yapıp tavrımızı açıklarız.”
Polis, milletvekillerini götürmeye kalkarsa tavrınız ne olur?
Şahin: “İçişleri Bakanlığı veya Emniyet Genel Müdürlüğü’nün nasıl hareket edeceğine karışamam. Ama Meclis Başkanı olarak bu mecliste hiç kimseye milletvekili vermem. Polise milletvekili teslim etmeyiz. Asla izin vermeyiz. Buradan milletvekili alamazlar.”
Gerçekten, takdire şayan bir durumdur. Her demokrata düşen görev budur. Ancak, bu da çözüm değildir. Polisle meclisi karşı karşıya getirmeden, kalıcı çözüm için taraflar kollarını sıvamalıdır.
Anayasanın 83. maddesi değiştirilebilir. Dün TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu’yla da görüştüm. “Biz Anayasa değişikliğine hazırız” diyor. Anayasa değişikliği için asgari 367 oya ihtiyaç var, AK Parti’nin sayısı yeterli değildir.
Çözüm?
Kuzu: “AK Parti ve DTP oyları yetmez. MHP’nin tavrı bellidir. CHP uzlaşmaya yanaşırsa Anayasayı değiştirebiliriz.”
Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya ise anayasa değişikliğinin yanı sıra hala meclisin sorunu çözme iradesinin olduğunu söylüyor: “Meclis başkanı yeni içtihat oluşturup mahkemeye gönderebilir.”
Bu pilav daha çok su kaldıracak gibi gözüküyor. Ancak meclis başkanının açıklaması gösterdi ki, Türkiye, her şeye rağmen, 1990’lı yılların Türkiyesi değildir.