Acılı bir babanın feryadı
Acılı bir babanın feryadı
Geçenlerde bir babanın feryadı yansıdı telefonuma. Oğlunun yüreğine giden yolu bulamamış talihsiz bir baba...
Yüreğine giden yolu bulamayınca, daha doğrusu bunun için yeterli zaman ayırmayınca, tabiatıyla oğluna ulaşamamış.
Delikanlı önce sigaraya, ardından biraya alışmış. Evde namazını kılıyormuş. Cuma akşamları babasına göstere göstere “Yasin” okuyormuş. Meğer evde başka, sokakta başka imiş...
Bunu bir kaza sonucu fark etmiş baba. Delikanlı, meğer bir gençlik çetesine girmiş. Kötü arkadaşlar edinmiş. Araba çalmış. Son çaldıkları arabayla gezerken de kaza yapmışlar. Kendi yaşında üç kişi daha varmış arabada. üçü de sarhoşmuş. Bereket versin kimse ölmemiş.
Kazayı duyduğunda, baba, kulaklarına inanamamış. Ama hastaneye gittiğinde her şeyi gözleriyle görmüş ve tabii yıkılmış. Talihsiz baba, kesik kesik cümlelerle ve ağlaya ağlaya bana bunları anlattı.
Arkasından da oğlunu değil, kendini suçlamaya başladı. İş güç karmaşasında oğlunu ihmal etmişti. çocukluğunda bir Kur’an kursuna gönderip Kur'an öğrenmesini sağlamanın, o arada ilâhîler, vecizeler ezberletmenin, arada bir de “Namazını aksatma oğlum” demenin yeteceğini sanmıştı...
Hiçbirinin yetmediğini, her yaşta çocuğun, anne-babanın baskıdan arındırılmış ilgisine, bilgisine, şefkat ve hamiyetine muhtaç olduğunu anladığında ise artık iş işten geçmiş, felaket kapıya gelmiş, çoktan Nemrut ateşini yakmıştı.
Baba işi-gücü bırakacak, kendini seferber edecek, oğlundan geriye kalanları kurtarmaya çalışacaktı. Bir kere daha anladım ki, çocuklarımıza uzağız...
Onlarla dostluk ve arkadaşlık kurmayı babalığımıza, anneliğimize sığdıramıyoruz...
Hatta çocuklarımızla doğrudan doğruya konuşmak yerine başkaları vasıtasıyla konuşmayı tercih ediyoruz. Neymiş? Yüz göz olmamalıymışız!
Yüz göz olmadan onlara “hak” ile “batıl”ı ayırmayı nasıl öğreteceğiz?
¥
Meşhur Fransız düşünürü Montaigne’e göre, “Bir aile ile bir devleti yönetmek arasında büyük bir fark yoktur.”
Koskoca Montaigne, çoğumuzun küçümsediği aile reisliğini devlet reisliği kadar önemsiyor.
Oysa bu bize yetmiyor. Biz her gün Türkiye'yi, Amerika'yı, hatta dünyayı kurtarıyoruz!
Ne var ki çocuklarımızı kurtaramıyoruz. Ne büyük çelişki! Ve ne büyük acı!
-
Herkes kendi vicdanına şu soruyu sorsun: “En son ne zaman çocuklarımla ilgilendim?”
“İlgilenmek” derken, “Ne var ne yok evlat, okul nasıl gidiyor?” türünden geçiştirici sorular sormayı kastetmiyorum... Yani en son ne zaman oynadınız onlarla?..
En son ne zaman birlikte vakit geçirdiniz?..
En son ne zaman derslerine yardımcı oldunuz?..
En son ne zaman okuluna gidip okul ortamında onları gördünüz?
çocuklarımızla sık sık konuşsak, zaman zaman güreşsek, kimi zaman da alsak karşımıza bağırmadan, aşağılamadan, iğnelemeden hayat tecrübelerimizi aktarsak...
Dikkatlerini sokak aralarındaki tuzaklara çeksek...
Nemrut ateşlerine düşmeden yaşamanın yolunu göstersek...
-
Biliyor musunuz dostlarım, dünyaya bırakabileceğimiz en iyi miras iyi yetişmiş bir evlâttır.
Evlâtlar açısından da, okuyabilecekleri en iyi kitap, anne babalarıdır.
Ama anne-babalar kendilerini kendi içlerine kapatırlar da, çocuklarının okumasına izin vermezlerse, yani onlarla hayatı paylaşmazlarsa, konuşmazlarsa, tecrübelerini aktarmazlarsa, çocuklar ne yapsın?
-
Aile tam bir “sevgi adası” olmalı...
Bu konuda büyükler örnek teşkil etmeli çocuklara.
“Bir babanın çocuklarına yapabileceği en büyük yardım, annelerini sevmektir” diyor, Theodere Hesburgh.
Doğru: çünkü aile ancak sevgi ekseni üstüne kurulabilirse ancak gerçek aile olur. Ve sevgi eksenli ailelerde sağlıklı çocuklar yetişir.
Eşler arasında doğru-düzgün iletişim yoksa çocuklara sevgi aktarımı imkânsızlaşır.
Anneler meşgul... Babalar yoğun... Büyükler zamansız...
Bu yüzden çocuklar anne babasız!
Peki ama çocukların suçu ne? çocukların kendileriyle oynayacak, kendileriyle gezecek, hayatı paylaşacak bir anne ile babaya ihtiyacı var.
Birinden biri eksik olunca, ister istemez çocuklar da eksik yetişiyor.
Sonunda bunun faturası yine anne-babalara çıkıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.