Bu sefil ‘haz maymunları’na, bu zorbalara teslim mi olacağız
*Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayırdığım bir ‘Hasbihal’e daha, selâmla..
-Birçok okuyucunun (‘ 32. Gün’deki laik azgınlık üzerine) ortak mesajlarından: ‘21 Şubat akşamı, M. A. Birand’ın ısrarla, bir tarafı üstün çıkarmak niyeti sırıtan proğramında, laiklerin sefillikleri daha bir ortaya çıktı.. Kemalist/laik yobazlık, hiçbir şeyi mantıkî çerçeve içinde tartışmaya hazır değildi.. Maltepe üni. öğrencilerinin doldurulduğu o programda sergilenen laik azgınlık, adetâ kitleleri tahrik etmek ister gibiydi.. Başörtüsü yasağının kaldırılmasına karşı çıkan çirkef ve şımarık bir laik gençlik, koro halinde, ‘Türkiye laiktir, laik kalacaktır!’ bağırtılarıyla bütün mantıklı sözleri bastırıyorlardı.. Bu güruhun, söz dinleme ve anlama kabiliyetleri dumûra uğramıştı, adetâ.. üni. rektörü Aytekin Berkman ise, Baykal gibi, laik fetva vermeye kalkıştı. Hele, programın sonlarına doğru, başörtüsü karşıtı bir kızın, ‘açık kızlara kezzap atıldığı’na dair asparagas / uyduruk olduğu anlaşılan haberleri esas alarak içindekileri ‘kusması’ ve ‘Eğer açıklara kezzab atılırsa, ben de örtülülerin başlarını açar, kafalarından aşağı kezzap dökerim..’ diye çılgınca laflar edebilmesi ve bunun ‘kemalist/ laik’ metal kafalılarca alkışlanması, ‘başörtülü olan öğrencilerin notunu istemesem de kırarım’ diyen İst. üni. rektörünün bile yüzünü ağartacak cinstendi. O proğramda A. Bulaç, güzel şeyler konuştuysa da, o ‘kemalist/laik’ güruha, ‘Siz M. Kemal’i anlayamadınız..’ gibi sözler etmesi ve M. Kemal’e sığınmak ihtiyacı duyması hiç de hoş değildi.. O öyle deyince, bazı rektörlerin, ‘Biz üniversiteye elbette atatürkçüleri alacağız..’ demesine şaşmamalı.. ‘Stalin Rusyası’ndaki gibi tek tip, kurşun asker yetiştirme modelinin son örneği..
-Hazan Gazel (tevhidhaber.com sitesinde, 21 Şubat günlü yazımla ilgili) yazıyor: ‘Genç nesil niçin özgürlükçü olamıyor diyorum, ama, öyle hocaların öğrencileri başka nasıl olsun..’
-Harun Murat yazıyor: ‘Türkiye’de bugüne kadar yapılan bütün askerî darbelerin hep, Cuma gününe rastlatılmasının sebebi, sizce nedir? Bunun bir mânası olmalı, herhalde..’
*Hem kamu düzenini sağlamak için, Cumartesi-Pazar tatilinden istifade etmek ve hem de halka, ‘mübarek günde yaptıklarına göre, darbeciler dindar insanlar..’ mesajı vermek için..
-İsmail Şengül yazıyor: ‘Kutsal kitabsız, ateist olduğunu’ ikide bir vurgulayan Perihan Mağden isimli bir yazar, geçen hafta Başbakan’a ağır hakaretlerle saldırdı.. O, Başbakan olduğu için değil, sırf, bir müslüman olduğu için uğradı, o saldırılara.. Siz ise, sessiz kaldınız. Şimdi ise, Başbakan onu mahkemeye verince, ‘Seni desteklemiştim..’ diye fatura çıkarıyor.. Mahkemelerin ise, kendilerine yapılan en küçük eleştiriyi bile hakaret sayıp, nasıl cezalar verdiğini Hüsnü Tuna’ya verilen ağır para cezası örneğinde gördük.. Ama, sıra Başbakan’a gelince, aynı yargı siyasetçiye ağır eleştiri olabilir diye beraet ettiriyor.. Bu ne iştir?
*Söylenmesi gerekenleri zaten siz söylemişsiniz.. İlave edecek bir husus bulamıyorum..
-R. Şimşek yazıyor: ‘ önce belirteyim ki, ‘tekfirci’ değilim. Ama, Tayyib Erdoğan’a, ‘müşrik’ diyenleri ‘tekfirci’ olarak niteleyerek, Allah'ın tekfir ettiklerini nasıl savunabilirsiniz? Acaba Peygamber aramızda olsaydı AK Parti'ye oy verir miydi?’
*'Tekfirci' olmadığınızı söylemişsiniz, ama, bu kez de, Erdoğan'ı, Allah'ın tekfir ettiğini yazmışsınız. Allah'u Tealâ size bir yetki mi verdi, birilerini tekfir etmeniz için?
'Peygamber olsaydı, ona oy verir miydi?' gibi abes soruları nasıl sorabiliyorsunuz? Ona değil de, filana verirdi, diyebilir misiniz ki.. O ne biçim varsayım öyle?
İslam karşıtlığını kendine bayrak edinen bir sistemin içinde, bir çok hataları da olsa, inancını adım adım uygulamak dikkati içinde olan bir müslümana beslediğiniz düşmanlık ve hınç yüzünden sorumlu olup olmayacağınızı düşünmenizi tavsiye ederim.. Böyle gelişi-güzel ‘tekfir’cilikle, ortada tek müslüman olarak, yapayalnız kalabilirsiniz.. Yazdıklarınızı İslamî sorumlulukla bağdaştıramıyorum. (Bu okuyucu, cevabımdan sonra pişmanlığını belirtti..)
-Şû’le İnceoğlu yazıyor: ‘Dünkü yazınızı okuyunca, Malcolm X’i bir daha düşündüm ve ona rahmetler diledim.. Hele, onun, ‘Elleriyle gözlerimizi oydular, şimdi de gelip, bizim hiçbir şeyi göremediğimizi söyleyip bizi suçluyorlar..’ sözüne vuruldum. Emperyalizm bugün de bize aynı şekilde davranmıyor mu? Müslümanların teknolojik gelişmelerini önlemeye çalışıyor, müslüman dünyasını yerle bir edip, sonra da, ‘Bu geri kalmış insanlar insanlığa ne kazandırdıylar’ diye bizi suçluyorlar.. Aynı mantık değil mi? Filistin’i, Irak ve Afganistan’ı yerle bir ettirdi.. Yarınlarda İran’ı da aynı duruma düşüreceğinin tehdidlerini yağdırıyor.. Sebebi de, nükleer teknolojide, Amerika’nın istemediği alanlara el atması!..
İstiyorlar ki, müslüman toplumlar sadece ‘haz maymunları’ halinde yiyip içerek zevkleriyle yaşasınlar ve hizmetçilik etsinler; kendilerinin tüketim pazarı olsunlar.. Onlara karşı savaş vermeye kalkıştığınızda, en asîl ve insanî mücadelenizin adı da ‘terörizm’ oluyor. Ama, kendilerinin halkları esir almaya yönelik zorbalıkları da, ‘özgürleştirme operasyonu!’
Elbette, ‘savunmasız sivil insanların öldürülmesi sûretiyle, siyasî hedeflere ulaşmak’ şeklinde anlaşılması gereken terörizme karşıyız ve karşı çıkılmalıdır, amma, emperyalist ve zorba güçlere özgürlük mücadelesinin de ‘terörizm’ diye suçlanması; işte bu kabul edilemez!’
-âdem İnce yazıyor: ‘17 Şubat Pazar sohbetinizde ‘Düşmanımın düşmanı, dostumdur.’ ölçüsü adâletin ölçüsü değildir.’ diye yazdınız.. Bu sözü doğru kabul etsek de diplomaside zâlim devletlere karşı, destekleyeceğimiz diğer bazı devletler olmamalı mı?
*Ben o yazıda, dost edinmekten sözettim; diplomatik pratikten değil..
-Muharrem Ohrili yazıyor: ‘Kosova’yı Türkiye, Amerika’dan önce tanımalı değil miydi? Yani, bir bakıma bu tanıma, Amerika’dan izin alınarak olmadı mı?’
*Kosova, bugüne, Amerika’nın planları sâyesinde geldi.. Amerikan bayraklarının Kosova bayraklarından fazla olması bunun için.. Amerika’nın bu ilgisi de, Rusya’nın Balkanlar’daki etkisini kırmak ve bunun için de, onun en büyük dayanak noktası olan Sırbistan’ı etkisiz hâle getirmek hesabına dayanıyor.. Nitekim, Rusya lideri Putin de şimdi, Kosova’ya karşı ’askerî güç kullanmak’tan bile sözediyor. Bugünkü Türkiye, o gibi büyük uluslararası oyunların içinde kendi başına karar veremez.. Ve, bugünkü Kosova liderlerinin, eski marxist savaşçılar olmasına bakarak, müslüman arnavud halkını fedâ etmeyelim.. Sel gider, kum kalır..
-(Karatekin@...)yazıyor: ‘Kosova’yı tanıdık. Yarın, aynı silah bize de çevrilmez mi?
*20 Şubat tarihli yazımda o gibi sıkıntıların kaçınılmaz olduğunu da anlatmaya çalıştım.. Bu, sizin güçlü olmanıza bağlıdır. Kaldı ki, siz Kosova’yı tanımasanız bile, korkulan o gibi durumlar her an yine olabilir.. Ayrıca, korkunun ecele faydası yoktur..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.