Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Pir-i Mugandan, Pir-i Türkistan’a

Pir-i Mugandan, Pir-i Türkistan’a

Arslan Baba ile alakalı olarak yazdıklarımız yanlış anlaşılmalara neden olabilir, öyleyse izahla iltibası aradan kaldıralım. Uzun ömürlüler yani muammerler ve cahiliyeti ile İslam dönemine idrak eden muhadramlar olmakla birlikte hadislerin dili ve ulemanın tasdikiyle sahabilerin en uzun ömürlüsü bile hicri yüzüncü yıla erişmemiş ve bu sınırda vefat etmiştir. Dolayısıyla hicri yüz yılından itibaren yeryüzünde Hazreti peygamberi gören kimse kalmamıştır. Hatta Hızır’ın da bu kapsama dahil olup olmadığı tartışılmış ve onun hayatının başka boyutta bir hayat olduğu kaydıyla umumdan istisna edilmiştir. Bununla birlikte, bu tarihten sonra da kendilerini sahabi olarak gören insanlar zuhur etmiştir. Arslan Baba ile birlikte aynı dönemde uzun ömürlü olarak anılan babalardan birisi de Maçin Baba’dır. Benzerlerinin en meşhurlarından birisi Reten el Hindi’dir. Bir diğeri, 300 yıl yaşadığı rivayet edilen Baba Yusuf Herevi’dir. ‘Cinlerin kadısı’ olarak ünlenen Şemheruş bunlardan bir başka örnektir. El Habeşi ve Muhammed Tahir el İsbehani gibi kimilerinin 500 yıl yaşadıkları ileri sürülmüşse de ulema anılan nedenlerden dolayı bu iddiaları reddetmiştir. Bu bağlamda, Arslan Baba elbette ki 400 veya 700 yıl yaşamış olamaz. Ahmed Yesevi hazretlerinin de ömrüyle ilgili mübalağalı ifadeler var. Bu anlamda sahabi ansiklobedilerinde böyle isimlere rastlanmış da değildir. İbni Hacer, el İsabe’sinde Reten el Hindi’nin şahsiyetini reddetmiştir. Bununla birlikte, Arslan Baba hayaller içinde bir gerçektir. Bir gerçektir zira oğlu Mansur Ata, Ahmed Yesevi’nin ilk halifesidir. Ahmed Yesevi pir-i muganı (mecazen Hazreti Peygamber) üsve-i hasene yani hayat rehberi olarak almış pir-i Türkistan’dır. Mevlana gibi Kübreviyye tarikatıyla bir biçimde bağlantılı ve münasebet içinde olan Feridüddin Atar yetenek avcısıdır (keşşaf-ı mevahip). Mevlana için ‘nehrin peşine düşmüş deniz’ ifadesini kullandığı rivayet edilir. Ve Ahmed Yesevi’nin Pir-i Türkistan olduğunu ilk söyleyen ve keşfeden de yine o’dur.
¥
Lisan-ı gayb olarak nitelendirilen ve sembolizmin en önemli şairleri arasında sayılan Hafız-ı Şirazi, Divan’ında pir-i mugan deyimine sık sık atıfta bulunmuştur. Bunlardan birisi de şudur:
“Menem ki güşe-i meyhane hankah-ı menest
Du’a-yı pir-i mugan vird-i şubhgah-ı menest.”
Benzeri ifadeler Divan-ı Hikmet’te de mevcuttur. Ser saki ve ser çeşme anlamında Ahmed Yesevi de divanında sık sık bu deyimi ve ifadeyi kullanmaktadır. Muhakkak ki Ahmed Yesevi didaktik ve öğretici bir pirdir ve bu anlamda gerçekten de pir-i Türkistan yani Türkistan’ın manevi rehberi ve hocasıdır. İnsanın yaşına göre fiziki tekamül yaşadığı gibi manevi ahvalinde de metafiziki makamlar yaşar. Divan-ı Hikmet bu metafizik yaşları anlatmaktadır. Bilindiği gibi, nefsin mertebeleri olarak halleri değişir, lakin makamlar değişmez ve kalıcıdır. Bununla birlikte onun hikmetlerinde nefsin daima bir televvün halinde olduğunu müşahade ederiz ve nefis bu anlamda med/cezir; git gel yaşamaktadır. Ve nefsin makamları ve basamakları değişmekle birlikte genel olarak aynı da kalmaktadır. Bu calib-i dikkat bir yaklaşımdır. Makamlar sanki emmare ile levvame arasında gidip gelmektedir
O Yusuf Sıddik gibi hiçbir makamda nefsini tezkiye etmez. Yine o aynen al-i Davud gibi elinin emeğiyle geçinmiş ve kaşıkçılık yapmıştır. Altın silsileden olan Emir Külal da çömlekçidir. Ahmed Yesevi aynı zamanda İsevi kadem bir derviştir. ‘Nasıralı İsa’ olarak anılan Hazreti İsa gibi doğduğu kentle değil, ikamet ettiği şehirle anılmıştır. Hazreti İsa Nezaret’te doğmuş, lakin daha sonra yaşadığı şehir Nasıra ile anılmış ve onunla bütünleşmiştir. Nasıralı olarak tarihe geçmiştir. Ahmet Yesevi de Sayram’da doğmasına rağmen daha sonra göçtüğü Yese ile anılmış ve bütünleşmiş ve Yesevi olarak ete kemiğe bürünmüştür. Oğuzhan’ın payı tahtı Yese ile birlikte anılır olmuştur.
¥
Yahya Kemal’e göre bizim milliyetimizin manevi kodları Ahmed Yesevi’de gizlidir ve Türk ile İslam’ı buluşturan ve onu Türkmen (Türk iman) haline getiren yani çeliğe su veren o’dur. Türkler gibi bir milletin İslam’a girmesi çeliğe su verilmesidir. O, manavi orduların komutanıdır. Bir rivayete göre Anadolu ve benzeri bölgelerin İslam’a girmesi için 100 bin alp ereni seferber etmiştir. Bundan şüphesi olanlar Ebu’l Hasan en Nedevi’nin Maza hasire’l alemu biinhitati’l müslimin kitabındaki benzeri tablolara bakabilirler. Kazan’da yayınlanan bir ilmihal kitabında ‘kimin silsilesindensin?’ sorusuna ‘Ahmed Yesevi silsilesindenim’ şeklinde cevap verilmiştir. Bundan dolayı ‘Medine’de Ahmed, Türkistan’da Hoca Ahmed’ terkibiyle anılmıştır. Mağripliler itikatta Eş’ari, amelde Maliki ve sülükte Cüneydi olarak anılırken Türkler millet olarak İbrahim milletine ilave olarak genellikle itikatta Maturudi, mezheben Hanefi ve meşreben Yesefi olarak anılmışlardır.
Şeyhi Arslan Baba dikenli kulübe ile anılırken Ahmed Yesevi yer altı hücresiyle şöhret bulmuştur. Müridlerinden Süleyman Hakim Ata sanki Yunus ve piri Yesevi de sanki Taptuk Emre’dir. Mürşidinin tekkesine yağmur altında da olsa odunları ıslatmadan götürmüştür. Yunus da Tapduk dergahına kendisi gibi pürüzsüz odunlar taşımıştır.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi