Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Millet manipülasyon değil, gerçeği bilmek istiyor!

Millet manipülasyon değil, gerçeği bilmek istiyor!

Herkesin olduğu gibi; “gazeteci”lerin de bir “pencere”si vardır ve olaylara o “pencere”den bakarlar... Tabii, “gördükleri” şey, farklı farklıdır... “Körün fil tarifi gibi” olmasa da, herkes “objenin bir tarafını” görür... Gördükleri bu şey de, kendileri için “önemli”dir... Eğer “haber” yapmışlarsa haberlerini, “yazı” yazmışlarsa yazılarını, gördükleri “önemli nokta” üzerine bina ederler!.. Peki; haber yapan “muhabir” veya yazı yazan “yazar”ın önemli gördüğü bu nokta herkes için önemli midir?.. Elbette değildir... Çünkü, herkesin “önem” verdiği nokta farklıdır. Çünkü, herkesin “merak” ettiği şey farklıdır!.. Ama, şu da var: İnsanlar bazen “görür”ler ama onu aksettirmezler!.. Bir anlamda görmezden gelirler, gizlerler, gördükleri şeyin üzerine “şal” örterler, örtbas ederler!.. İşte buna “yönlendirme” denilir!.. Yani, muhabir veya yazar, “görülmesi gerekeni” değil, “kendi göstermek istediğini” öne çıkarır!.. Dolayısıyla; haber veya yazıyı okuyan insan; “bilmek istediğini” değil, “kendine bildirileni” öğrenmek zorunda kalır!..
SÜLEYMAN ÇELEBİ NİYE VURULDU?
Gazetelerin bu tür “karartma”lara sıkça başvurduğu bir gerçektir... Olayı karartırlar, örtbas ederler ki, insanlar “olayın aslı”nı öğrenemesin!.. İşte bu düşünce bile, “ideolojik bakış”ın dışa vurumudur!.. “Kendilerinden olanı” korurlar ve kollarlar ki, “ideoloji”lerine bir zarar gelmesin!..
Bunun en çarpıcı örneğini “DİSK Başkanı Süleyman Çelebi’nin vurulması” olayında gördük... Özellikle Aydın Doğan gazetelerine baktınız mı bilmem; eğer baktınızsa, olayın “bam teli”nin nasıl gizlendiğini herhalde sizler de görmüşsünüzdür!..
Çünkü, verdikleri haberlerde;
Saldırganın, “yedinci kata çıkıp, Çelebi’yi silâhla vurduğu” vardı!.. DİSK’in, “akıl almaz bir ihmalkârlığa sahne olduğu” vardı!.. Rıza Tunçbilek adlı saldırganın, Çelebi’yi “sol bacağından 5 kurşunla vurduğu” vardı!.. 5 kurşun yarası alan Çelebi’nin “ameliyata alındığı” vardı!..
Daha daha!..
“Rıza Tunçbilek adlı saldırganın aklî dengesinin yerinde olmadığı” vardı!.. Tunçbilek’in, 24 Nisan 1995’te, Dev-Sol lideri Dursun Karataş’ın emriyle; “yurt dışına 10 kilo eroin götürmeye hazırlandığı” iddiasıyla yakalandığı vardı!..
Gerisini saymaya gerek yok!..
Var oğlu vardı!..
Ama, bir haberde aranan “5 N 1 K”nın, “neden”i veya “niçin”i yoktu?..
Her bilgi tamamdı da; Rıza Tunçbilek’in, Süleyman Çelebi’yi “neden” vurduğu sorusunun cevabı yoktu!..
Evet, bu adam “Metris’ten koğuş arkadaşı” olan Çelebi’yi “neden” vurmuştu?..
Ne hikmettir bilinmez, kartel gazeteleri; “ortada kuyu var, yandan geç” misali, bu soruyu teğet geçti!..
Oysa, birçok gazetenin yaptığı gibi; “Çelebi’ye alacak kurşunu” diye başlık atsalar ve Çelebi’nin, “175 Bin Mark’ın üzerine yattığı için kurşunlandığını” yazsalar, hiçbir mesele kalmayacak, ben de bu yazıyı yazmayacaktım!..
SADECE ARKADAŞ DEĞİL, ŞİRKET ORTAĞI!
Ama, kartel gazeteleri ne yaptı;
“Ben sizin babanızım; ben ne dersem o olur” şarkısı misali, “kendi yazdıklarını” dayattılar okuyucularına!..
Akılları sıra; “kurşunlama” olayının “alacak-verecek” meselesinden değil de, yani “basit bir saldırı” değil de, “ideolojik bir saldırı” olduğu imajı vermeye çalıştılar!..
Öyle ya; Türkiye’nin “hassas bir dönem”den geçtiği şu günlerde, bu saldırıya “siyasî ve ideolojik boyut” katılmalı ki; “devrimciler kurşunlanıyor” imajı oluşsun!..
Bereket ki, tezgâh çabuk bozuldu!..
Hem televizyonlar, hem duyarlı gazeteler, saldırının “175 Bin Mark”tan kaynaklandığını yazdılar da, Sol’un “köpürtme”sine fırsat vermediler!..
Başta Aydın Doğan medyası olmak üzere, bilumum “solcu”lar; saldırı olayının “175 Bin Mark’ın üzerine yatmak”tan kaynaklandığını, neden “dikkatlerden kaçırmaya” çalıştılar acaba?..
“Parasal ilişkiler” gündeme gelince, bunun arkasının “çorap söküğü” gibi geleceğinden mi endişe ettiler?..
Ama, “başını kuma gömmek”le, gerçeklerden kaçılmaz ki!.. Mızrak, çuvala sığmaz ki!..
İşte, Vakit ortaya çıkardı!..
DİSK Başkanı Süleyman Çelebi ve kendisini vuran Rıza Tunçbilek; meğer sadece “arkadaş” ve “hapisdaş” değillermiş!.. Bu ikili, aynı zamanda “şirket ortağı” imiş!.. Evet, “halıcılık ve kumaş ticareti” yapan bir şirketin ortaklarıymışlar!..
Sizin anlayacağınız;
Süleyman Çelebi; hem “işçi ağalığı” yapıyormuş, hem de “işveren”miş, iyi mi?..
Merak ediyorum;
Çelebi’nin “işveren”liğini gizlemek isteyenler, aslında kendilerinin de “TÜSİAD üyesi gazeteciler” olduğunu mu gizlemek istediler?!?..
Neyse... Rıza Tunçbilek erken konuştu da, olayın “siyasî saldırı”ya dönüşmesine imkân vermedi!..
Ya konuşmasaydı?..
O zaman, görürdünüz siz, “irtica”(!)nın nasıl hortladığını ve “hükümetten yüz bulup”(!) nasıl saldırıya geçtiğini!..
Şükür, “gerilim”i ucuz atlattık!..
AL CAPONE BENZETMESİ NİYE KIZDIRDI?
Kartel, sadece “saldırı” olayında değil, “Erdoğan’ın sözleri”ni yansıtmada da aynı “yönlendirme”yi yaptı... Başbakan’ın sözlerini “çarpıttılar” demiyorum, resmen ve alenen “saptırdılar!”
Ve tabiî, halktan gerçeği gizlediler!..
Olayı az-çok biliyorsunuz.
Başbakan Tayyip Erdoğan, ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’ın “Aydın Doğan’a verilen vergi cezası” ile ilgili sorusu üzerine demiş ki; “Bu mesele, rutin bir vergi incelemesidir!.. Akla, Al Capone geliyor... Capone da çok zengindi ama hayatının geri kalanını hapiste geçirdi!”
Burada, Erdoğan’ın vurgulamak istediği husus, “vergi”dir!.. Yoksa, 1930’lu yıllarda “vergi kaçırma” suçlamasıyla hapse atılan “ünlü gangster”in diğer yaptıkları değil!..
Yoksa, Aydın Doğan’ın bir “gangster” olmadığını Tayyip Erdoğan bilmez mi?..
Bile bile bu örneği vermiştir ki;
Aydın Doğan da, eğer “vergi”sini vermezse, “hapse atılır” demek istemiştir!..
Bunda bir “tuhaflık” var mı?..
Yok!.. Ama Aydın Doğan’ın radikal bir gazetesi, bu konuşmayı “tuhaf” bulmuş!..
Be adamlar, konuşmayı tuhaf bulduğunuzu söyleyeceğinize, “Al Capone” denilen adamın ne menem biri olduğunu açıklasanıza!..
Okuyucularınıza desenize;
“Gerçek adı Alphonse Capone olan İtalyan asıllı Al Capone, Büyük Depresyon’un yaşandığı 1930’larda ABD’de kurduğu suç örgütü ile cinayet, adam kaçırma, içki kaçakçılığı gibi suçlar işledi.
O dönemde içki yasaklarına ilişkin sorunların üstesinden profesyonelce yöntemlerle gelen Al Capone’u durduran konu ise vergi oldu. 1931’de vergi kaçakçılığından yakalandı ve 11 yıl hapis cezası aldı. Hapisten çıktıktan sonraki yıllarda ise, sessiz sakin bir hayat sürdü. Al Capone, 1947 yılında öldü.”
Bu “bilgi”yi verdikten sonra; Al Capone denilen adamın “çok profesyonel yöntemler” kullandığı için “hiçbir suçtan yakalanamadığını” ama “vergiden kurtulamadığını” söylesenize!..
Haa, ondan sonra ne söylerseniz söyleyin!.. “Erdoğan’dan tuhaf sözler” deyin, “Aydın Doğan incindi” deyin; ne derseniz deyin ama “benzetme”nin neden yapıldığını gizlemeyin halktan!..
AYDIN DOĞAN’IN AYRICALIĞI MI VAR?
Görüyorsunuz işte;
Başbakan Erdoğan “Al Capone” benzetmesi yaptı diye tozu dumana katanlar, “Başbakan’ların da suçlamalara maruz kalabileceğini” yine gizlediler okurlarından!..
Ne ilginç değil mi;
Başbakan’ın “Al Capone” benzetmesinden dolayı “Aydın Doğan’ın rencide olduğu”nun basına yansıdığı gün, gazetelerin 1. sayfalarında “İtalya mahreçli” bir haber vardı ve başlığı şöyleydi:
“Başbakan’a rekor ceza”
Kime, kime?..
“Başbakan’a!!!”
Hem de, “rekor” bir ceza!..
Haberin ayrıntısı şöyleydi:
“İtalya’da Milano Mahkemesi tarafından Berlusconi ailesine ait şirketlerden biri olan Fininvest’in 750 milyon euroluk tazminata mahkûm edilmesi, yargıyla iktidar arasında yeni bir gerilim yaşanmasına neden oldu. Mahkûmiyet kararının 140 sayfalık gerekçesinde, Fininvest’in yaptığı yolsuzluktan Başbakan Silvio Berlusconi’nin de sorumlu olduğu belirtilerek, ‘Yolsuzluktan Berlusconi de eşit düzeyde sorumludur’ ifadesine yer verildi.”
Demek ki neymiş;
“Kanun”un yakasına yapıştığı insan, sadece “Al Capone” veya “Aydın Doğan” değil, “İtalya Başbakanı” da olabiliyormuş!..
Kesilen ceza da az-buz değil!..
“750 milyon Euro!”
İster misiniz; “İtalyan asıllı Al Capone”dan 80 yıl sonra “İtalya Başbakanı” da hapse girsin!..
Niye olmasın?..
ABD’de Al Capone’un, İtalya’da Silvio Berlusconi’nin “ceza” aldığı bir dünyada, Aydın Doğan’ın ayrıcalığı nedir ki, ceza almasın?!?..
O GÖRÜŞMEYİ AÇIKLASINLAR!
Bana kalırsa;
Aydın Doğan gazeteleri, Erdoğan’ın sözlerinde “tuhaflık” aramayı bırakıp; bir an önce, Doğan kurmaylarının bütün “vergi cezası” dâvâlarını “11 vergi mahkemesi”nden “sadece 4’üne” nasıl denk ge-tirt-tik-le-ri-ni ve dahi “Yenibosna’daki Vergi Mahkemesi”nde, “7 saat boyunca, kimlerle neleri görüştüklerini” açıklamalıdırlar!..
Evet, “mahkemede 7 saat” kimlerle neleri görüştüler?.. Bu görüşmenin ardından, hemen niye “dâvâ” açtılar?.. Cezalara ilişkin “yürütmeyi durdurma” dâvâsı açıp, “Doğan’ın mallarına haciz uygulamasını önlemek” mi istediler?..
Bunları açıklamalılar ki; millet, “kapalı kapılar ardında dönen dolaplar”dan haberdar olsun!..
“Çelebi’ye saldırı” ve “Al Capone benzetmesi” haberlerinde olduğu gibi; “çarpıtma, saptırma ve yönlendirme” bir yere kadar!..
Ama, siz ne kadar “manipülasyon” yaparsanız yapın, “gerçek”lerin gün yüzüne çıkmasını önleyemezsiniz!..
İşte görüyorsunuz;
Çelebi’ye saldırı olayının üzerine “ideolojik sos” dökmek istediniz, olmadı!.. Aydın Doğan’a kesilen “vergi cezası” için “siyasî linç” demeye yeltendiniz, tutmadı!.. Eskiden olsaydı hem tuttururdunuz, hem de yuttururdunuz ama, artık yutmuyor millet!..
En iyisi mi, “manipülasyon” yapmayı bir an önce bırakıp, “olayların asılları”nı yazın!..
Yazın ki, bari “güven” kaybetmeyin!..
Gerçi, o da kalmadı ya!..

Lütfen yeniden deneyiniz!
Olayı basitçe izah edelim: Elinizde bir “av tüfeği” var... Tüfeğinizde “60 saçma” var!.. Karşıdaki ağacın dallarında da “11 kuş” var... Bastınız tetiğe!.. Aaa, o da ne?.. 60 saçma, 11 kuştan sadece 4’üne isabet etmiş, iyi mi?.. İşin garibi; defalarca atış yapıyorsunuz ama her seferinde sadece 4 kuş indiriyorsunuz yere!..
Olur mu böyle bir şey?.. Olur, bal gibi olur!..
Hele de adınız Aydın Doğan ise!..
Efendim, Aydın Doğan; bugüne kadar “60 vergi dâvâsı” açmış... Ama, ilginç; İstanbul’da “11 vergi mahkemesi” varken, bütün dâvâlar 1., 4., 6. ve 9. vergi mahkemelerine denk gelmiş!..
Bildiğim kadarıyla dâvânın hangi mahkemeye düşeceği “kur’a” ile belirleniyor!.. Merak ediyorum, Aydın Doğan “ballı bir patron” mudur, yoksa kur’alarda bir “katakulli” mi vardır ki, dâvâlar, hep “4 mahkeme”ye düşüyor?..
Hani, “telefon”lardaki taktik var ya; onun gibi mi oluyor acaba?.. “Aradığınız mahkemeye ulaşılamadı, lütfen yeniden deneyiniz!” diyen biri mi var?.. Tutmadı, bir daha!.. Olmadı bir daha!.. Bir daha, bir daha!.. Denk gelinceye kadar!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi