Keşke yalnızca anne olsaydı...
Modernizm ve kadın… Hâlâ yeterince dikkat uyandırmayan bir konu. İnsan soyunun bir yarısı, 20. yüzyılda kesin olarak modernizmle karşı karşıya kaldı. Elbette modernliğin çıkış yeri olan batıda 19. yüzyılda kadın çoktan arenaya sürülmüştü. Modernliğe sonradan katılan ülkeler, erkekler eliyle modernleştirilirken, işin içine kadınların da katılması bir ilerilik vurgusu oldu. Türkiye, bu vurgunun en yüksek seviyede yapıldığı ülkelerden biri idi. “Modern kadın” söylemi, ister istemez geleneğin kadın anlayışını şiddetle eleştirerek yükseldi. Eşlik, annelik, bacılık çöp sepetine atıldı.
Gelenekte kadın eşdi, anneydi, yeri evdi. Evin gerçek sahibi idi, ailenin nâzımı idi. Müşkil duruma düşüldüğünde ilk ona sığınılırdı. İffet, şefkat, merhamet onun değişmez vasfı idi. Kapalı bir dünyada yaşar, dünyayı oradan müşahede ederdi. Oysa modern hayat, sadece erkeklere mahsus değildi. Kadınları modern hayata katmak, onu evinden çıkarmak, daha fazla öğretim görmesinin yolunu açmak, ev işlerini, çocuk yetiştirmeyi bilmese bile iyi tahsilli, teknisyen veya sanatçı olmasını sağlamak. Çalışma hayatının her alanına kadını sokmak. Kariyer basamaklarına tırmandırmak... Varoluşunu bunlarla tanımlamak ve anlamlandırmak.
“Çalışan kadın” miti, “ekonomik özgürlük” kavramı ile birleştirildi. Kapitalizmin esiri olan kadınlar, kazançlarının neredeyse tamamını kadınlara yönelik kapitalist üretime kaptırdıklarını fark edemediler. Fark edemedikleri bir başka şey de kadınlık, eşlik, annelik fonksiyonlarının kaybolduğu idi.
Türkiye, modern öncesi kadını çok sarakaya aldı, tehzil ve tezyif etti, çok eleştirdi. İffetli, müşfik, fedakâr, diğerkâm, merhamet timsali annelerimize, ninelerimize çok haksızlık edildi. Böyle kadınların yetiştirdiği erkek çocuklar, bu eleştirileri yükseltirken, kız çocukları da büyük bir tehalükle modern hayatın kucağına atıldılar. Modern öncesi kadın süratle hayatımızdan çekilirken, alan şimdilerde neredeyse tamamen modern kadınlara kaldı.
Artık hedef seçilecek, tahfif edilecek modern öncesi kadın yok. Modern kadının kadınlık hasletleri ise sadece cinsellik çerçevesinde görülüyor. İnsan soyunun kadın cinsi, eş olma, anne olma gibi tabiî hasletlerinden tamamen tecrit edilerek, kapitalist hayat tarzının bir nesnesi haline getiriliyor.
Elbette kadınlar yine ve çoğunlukla evleniyor. Fakat bu sefer daha çabuk ve fazla boşanıyor.
Yalnız yaşayan kadın sayısı artıyor. Çocuklar bu yalnızlık içinde heder olmak tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.
Evlenen kadınların modernlik sıralamasına göre çocukları oluyor. Çok modern kadın kesinlikle çok çocuk sahibi değildir. Olsa olsa tek çocuk!
Bazı meslekler var ki; kadınların bu meslekte tabiî kadın olma hakkı, imkânı yok.
Mesela balerinlik, dansçılık…
Balerin veya dansçı kadın, tercihan evlenmemeli. Böyle bir mesleğe, aykırı yola girmişse, zinhar çocuk sahibi olmamalı. Eğer tek çocuğu varsa, ikincisini yapacağına hayatına kendi eliyle son vermeli…
23 yaşında yüksek öğretim gören bir kız çocuğu, aşırı dozda eroin alarak modern hayatın kurbanı oldu. Bu da modernliğin “töre cinayeti” sayılmalı!
Acılı annesi, “artık keşkelerin bir anlamı kalmadı” diyor… Onun keşkeleri, tek çocuğu olan kızının hayatına daha fazla müdahale etmemekle ilgili.
Bu kadıncağız, çocuğunun hayatına daha fazla müdahaleyi deneyebilirdi. Sonuç belki de biraz farklı olurdu. Anne olarak sorumluluğunu daha fazla yerine getirdiğini düşünerek teselli bulurdu…
Acılı annenin, daha derin düşüncelere dalıp, “Keşke bu mesleği seçmese idim. Zamanında evlenip çoluk çocuğa karışsam, kocamın eşi, evimin annesi olsa idim. Tabiî kadınlığın gerektirdiği bir hayatı sürdürse idim. Tek çocuk sendromuna fırsat vermeden en az üç çocuk annesi olarak 50, 60, 70 veya biraz daha fazla olan ömür mühletimi, sentetik bir hayatın kurbanı olarak geçirmeseydim…” demesini bekleyebilir miyiz?
Türkiye’de bu soruları soracak modernlik mağduru kadınlar çıkacak mı?
Muhtemelen çıkacak. Onlardan önce modernlik mağduru çocukların annelerinden tabiî eş ve gerçek anne olmayı istemelerinden daha normal bir şey yok. Yıllar önce Ümit Meriç Hanım’dan dinlemiştim. Kızını büyütürken akademik hayatını da aksatmamaya çalışıyordu. Bu yüzden çocuğu ile yeterince ilgilenemiyordu. Bir gün kızının kendisine “Keşke sadece annem olsaydın” dediğini anlatmıştı…
Kadınlar keşke sadece kadın olsaydı, anne olsaydı. Tabiî fıtrata uygun bir hayat yaşasaydı. Çocuklarını aile ortamında, sağlıklı olarak yetiştirseydi…
Bu taleplerin kadınlardan yükselmesini çok beklemeyeceğimizi sanıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.