Goldstone ve Abbas
Bu sıralarda Filistin meselesiyle ilgili olarak gündemi haklı olarak birinci derecede Mescidi Aksa kuşatması meşgul ediyor. Fakat Siyonist saldırgan devletin kutsal mabet üzerindeki insanlık dışı kuşatmasının devam etmesine rağmen İslâm dünyasındaki tepkiler cılız kalıyor. Biz Mescidi Aksa’ya sahip çıkılması çabalarının artırılması, tepkilerin resmî politikalara da yansıması çağrılarımızı tekrar ederken dikkatten uzak kalmaması gereken bir başka konuyla ilgili tahlil ve tespitlerimizi de sizlere aktarmak istiyoruz.
Siyonist işgal devletinin son Gazze saldırısıyla ilgili olarak BM Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı ve Goldstone Raporu adı verilen bir raporun İnsan Hakları Komisyonu’nda görüşülmesinin ve oylanmasının ertelenmesiyle ilgili tartışmalar sürüyor. Bu ertelemede Filistin Özerk Yönetimi Başkanı sıfatıyla muhatap alınan Mahmud Abbas’ın kararının önemli rol oynadığı hatta ertelemeyi ABD ve İsrail’le birlikte onun da istediği muhtelif haber ve yorumlarda dile getirildi. Abbas yönetimi kendilerinin BM kararlarında müdahil olma haklarının olmadığı iddiasıyla suçlamaları reddediyorsa da kamuoyuna yansıyan bilgiler ertelemenin “Filistin tarafı” vasfıyla Abbas’ın muvafakatiyle mümkün olabildiğini gösteriyor.
Siyonist işgal devletinin, söz konusu raporun BM İnsan Hakları Komisyonu’nda görüşülmesini ve oylanmasını istememesinin sebebi kendisinin savaş suçları işlediğine dair tespitler ve gösterilen belgelerdi. Bu yüzden ABD ile birlikte BM’ye baskı yaptığı biliniyor. Fakat bilindiği kadarıyla asıl belirleyici etken Abbas’ın tavrı oldu. Bu itibarla işgal devletinin raporun görüşülmesinin ve oylanmasının ertelenmesini sağlamak için BM’den ziyade Abbas’a baskı yaptığı söyleniyor. İşin gerçeğinde Abbas’a fazla baskı yapması da gerekmiyordu. Çünkü Filistin’deki direnişin sonlandırılması ve köşeye sıkıştırılması hesaplarında Abbas ile Siyonist işgal devletinin amacı örtüşmektedir.
Normalde Goldstone Raporu tamamen doğru tespitlerde bulunan, uluslararası hukukun gereğine göre hazırlanmış ve adil içeriğe sahip bir rapor değildir. Fakat burada ilginç olan bir husus var. Raporu hazırlayan heyetin başında Richard Goldstone adında, Güney Afrikalı bir Yahudi var. Onun gözcülüğünde hazırlanan rapor İsrail işgal devletinin Gazze saldırısında savaş suçları işlediğine dair tespitlerde bulunuyor ve bu tespitlerin belgelerini, dayanaklarını ortaya koyuyor. Aynı zamanda bu suçların uluslararası yargı mekanizmasına aktarılması ve savaş suçlusu oldukları düşünülenlerin yargılanması için BM’nin devreye girmesini istiyor. Öbür tarafta ise normalde Filistin Anayasasına göre başkanlık süresinin bitmesinin üzerinden dokuz ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ kendini “Başkan” diye yutturmaya çalışan Mahmud Abbas var. Bu adam da Netanyahu’yla aynı safta yer alarak Siyonist işgalcilerin işlediği savaş suçlarının üzerine gidilmesi işinin ertelenmesini ve böylece unutulmaya terk edilmesini istiyor. Bu durumdaki bir Abbas acaba Filistin’in Başkanı mı olabilir yoksa Netanyahu çetesinin Ramallah temsilcisi mi?
Daha önce Abbas’ın pek çok kirli işi ortaya çıktı. Fetih örgütünün ileri gelenlerinden ve yıllarca bu örgütte Siyasi Daire Başkanlığı yapmış olan Faruk Kaddumi, Yasir Arafat’ın zehirlenmesinde Abbas’ın ve Muhammed Dahlan’ın da parmağı olduğunu iddia etti. Bu iddiasını belgeleyen muhtelif deliller de ortaya koydu. Ama Abbas hemen ardından İsrail kontrolünde gerçekleştirilen Fetih Kongresi’nde, muhtelif hilelere ve numaralara başvurarak kendini yeniden örgüt liderliğine seçtirip muhaliflerini tasfiye etmek suretiyle Kaddumi’nin iddialarını gündem dışına itmeyi başarabildi.
Kudüs ve Batı Yaka’daki Yahudi yerleşim merkezleri inşaatı sürerken Netanyahu’yla masaya oturmayacağını söylemesine rağmen sözünde durmadı, Kudüs davasını satıp New York’ta üçlü zirveye katıldı. Bundan dolayı da ağır eleştirilerin hedefi oldu.
Bu sefer artık işbirlikçi Abbas’ın kirli işlerinin sığdırılmaya çalışıldığı necaset bidonu tamamen patladı ve pislikler etrafa yayıldı. Dolayısıyla yaptığı savunmalar hiç etkili olmuyor. Bu yüzden Filistin halkı nazarında Abbas’ın vasfı tamamen değişti. Eskiden onun başkanlık koltuğunu haksız yere işgal ettiğini hatırlatmak isteyenler genellikle “süresi dolmuş Abbas” nitelemesini kullanıyorlardı. Ama artık sadece “hain Abbas” demeyi tercih ediyorlar. Filistin’in muhtelif şehirlerinde duvarlara, üstüne bir çarpı işareti konmuş halde Abbas fotoğrafı ile “Abbas el-hain ila mezbeleti’t-tarih: Hain Abbas tarihin çöplüğüne” yazısının basılı olduğu afişlerin yapıştırılması dikkat çekiciydi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.