Sözlere kulak verelim de, amuda kalkarak değil!
Özür dileyerek yazacağım... Hani, “lâfı kıçından anlamak” diye bir tabir vardır ya... Hani, bir adama “vur” dersin de, “öldürür” ya, bizim Türkiye’de de işler böyle yürüyor... Ağızdan çıkan sözleri ya anlamıyorlar, ya da tersinden anlıyorlar... Bu “terslik”te; “duyma” ve “görme” işleminin “amuda kalkarak” yapılmasının rolü var mıdır, yok mudur elbette bilemiyorum ama şu bir gerçek ki; bir şeyler “ters” gidiyor!.. Söylenen sözü mü “ters” anlıyorlar, yoksa “anlamazlık”tan gelip “kendi bildiklerini” mi yapıyorlar bilmiyorum... Ama, şu var: Eller gidiyor Mersin’e, bizimkiler gidiyor tersine!..
KİM BU MAHYA İŞGÜZARLARI?
Mesela, şu “İstanbul’un kurtuluşunun 86. yıldönümü” dolayısıyla düzenlenen etkinliklerde sergilenen “işgüzarlık”lar!.. Kim akıl etti, kim uyguladı bilmem ama yapılan iş, tamamen ve “taammüden bir cinayet”tir!.. “Diyanet” de yapsa cinayettir, “Vakıflar” ve “vilayet” de yapsa!..
İstanbul’un 5 büyük camisine; “Ne mutlu Türküm diyene” ve “Ordumuza şükran borçluyuz” gibi “mahya”ları hangi “sivri zekâlı” yazdırdı, bunları hangi “embesil” astırdı ise, yaptığı iş, resmen ve alenen “bölücülük”tür!..
O “mahya”ları yazdıran ve asılmasına izin veren zevat bilmez mi ki; bu ülkede “30’u aşkın etnik grup”tan insan vardır ve çoğu da “Müslüman”dır!.. Hal böyle iken, camilerin minarelerine “Ne mutlu Türküm diyene” mahyasını astırmak; “birlik ve beraberliğe hizmet” değil, “bütünlüğe dinamit” koymaktır!..
Hem de, ne zamanda?!?..
“Açılım”ların konuşulduğu, hemen herkesin “kucaklaşma”ya çağrıldığı bir zamanda!..
Merak ediyorum; “cami”lere de mi “ulusalcı” ve “Ergenekoncular” sızdı?.. Çünkü, bu “mahya”ları assa assa, “ulusalcı”lar veya “Ergenekoncu”lar asar!.. Tabiî, “açılım sürecini baltalamak” için!..
“Gelin, bir ve beraber olalım... Birbirimizi kucaklayalım” çağrılarının yapıldığı bir dönemde; “ırkçılık” ve “orduculuk” yapmak, hiç şüphe yok ki, “Türkiye düşmanları”nın ekmeğine yağ sürer!..
Dahası da var:
Bugün “minarelere mahya” astıranların, yarın “camilerin içine” neler astırmaya yelteneceğini Allah bilir!..
Bu “işgüzar”lığın, bu “bölücü”lüğün sorumlusu kimse, ondan hesap sorulmalıdır!.. Aksi halde; bu iş “mahya”larla kalmaz, Allah korusun camilere “mafya” girmesine kadar gider!..
Hiç kimse, topu birbirinin üzerine atmaya kalkmasın!.. Erkek gibi çıksın ortaya ve “ben yaptım” desin; “Ben yaptım, sorumluluğunu da üstleniyorum!”
Hem yapacak, hem de sıvışacaksın!..
Yok öyle yağma!..
Bari; çıkın, deyin ki;
“Ne yapalım, alnımıza silâh dayadılar!”
Deyin de, “densiz” kimmiş, bilelim!..
KIZIL MASKELİ PROVOKATÖRLER!
“Lâfı kıçından anlayan”lar, sadece “mahya” asanlardan ibaret değil... Bir de “IMF’yi protesto” edenler var ki; onlar da hep “amuda kalkmış” olarak, yani “dünyaya tersten bakıyor” olmalarından olsa gerek; ağızdan çıkan sözleri “kulak”ları ile değil, “kıç”larıyla duyuyorlar!..
Olayı biliyorsunuz... Başbakan Tayyip Erdoğan, IMF ve Dünya Bankası’nın yıllık toplantısında yaptığı konuşmada dedi ki;
“Dünyanın bir bölümü sınırsız ölçüde tüketirken, diğer bölümü hayatta kalma mücadelesi veriyor... Dünyadan yükselen çığlığa ve şu salonun dışındaki protestolara kulak vermemiz gerekir.”
Bu sözlerin özeti şu:
“Dünyadan ve şu salonun dışından çığlıklar yükseliyorsa, IMF ve Dünya Bankası, nerede hata yaptığını düşünmelidir!”
Peki, Başbakan’ın “protestolara hak veren” bu sözlerini, “vurmak, kırmak, dağıtmak ve hatta öldürmek” mânâsında yorumlamak “eblehlik” değil de, nedir?..
Adamlara bakın;
“Kızıl maske”leri geçirmişler yüzlerine, önlerine ne gelirse yıkıyor, yakıyor, deviriyor!..
Ne için?..
“IMF’yi protesto” için!..
Be ahmaklar, be salaklar;
Tayyip Erdoğan “protesto edin” dediyse, “vurun, kırın, saldırın” demedi ya!..
Hem; “kızıl maske”ler arasına gizlenip “tahrip” ettiğiniz “11 banka şubesi, 6 kamu binası, 8 resmî araç, 5 işyeri, mağaza ve dükkânlar” acaba “IMF’nin nesi” olur ki, onları kırdınız, döktünüz?..
Ulan salaklar;
Şu yaptığınız tahribatı var ya; ancak ve ancak “parayla kiralanmış IMF tetikçileri” yapar!..
Şu gerzekliğe bakın ki;
“IMF’yi protesto” ediyorum diye, gidiyor “gariban esnaf”ın camlarını indiriyor yere!.. Bunun adı da, “IMF’yi protesto” oluyor, öyle mi?..
Vah zavallılar, vah embesiller!..
Bu salaklar vurup, kırıp yıkarken şunu hiç düşünmüyor ki; “tahrip” ettikleri her bina ve araç için, bu ülke “IMF’ye biraz daha avuç açmak” zorunda kalacak!..
İşte bu yüzden diyorum ki;
Bunlar, “IMF’ye defol” maskesi altında, “IMF’ye buyur” diyen “kiralık tetikçiler”dir!..
Her zaman yaptıkları gibi;
Lâfı, yine kıçından anlamışlardır!..
ALTERNATİF LİSTE SUNACAĞIM DİYE!
Sadece “mahya”cılar değil, sadece “mafyavari” tahribat yapan “kızıl maskeli”ler de değil; lâfı kıçından anlamak “bulaşıcı bir hastalık” olmalı ki, bu kervana, sonunda CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu da katıldı!..
O da, Erdoğan’ın “vur” dediğini “öldür” olarak anlamış olmalı ki; hem Erdoğan’ın sözlerini “yanlış” anladı, hem de Erdoğan’la “sidik yarışı”na girmeye kalkıştı!..
Tabiî, sonunda rahmetli Turgut Özal’ın deyimiyle “kıçının üstüne oturmak” zorunda kaldı!..
Olayı biliyorsunuz...
Başbakan Tayyip Erdoğan; AK Parti Kongresi’nde, “sanatçı”sından “yazar”ına, yazarından “toplumun manevî dinamikleri”ne kadar tam “14 isim” saydı ve dedi ki;
“Onlarsız Türkiye’nin şarkıları eksik kalır... Onlarsız Türkiye eksik kalır... Onlarsız, Türkiye’nin maneviyatı eksik kalır!”
Erdoğan böyle bir “Türkiye mozayiği” çizer de, CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu geri kalır mı?.. Adeta, “rüzgâra karşı ben daha uzun işerim” havalarında, o da Erdoğan’ın listesine alternatif “14 isim” saydı!..
Saydı saymasına da; saydığı isimlerden biri olan Parvus Efendi hakkında öyle “bilgi”ler verildi ki; Kılıçdaroğlu’nun yerinde ben olsam; bundan sonra ne insan içine çıkarım, ne onların yüzlerine bakarım!.. Çünkü, kırdığı bu pot; “Kâğıthane”ye, “Kâğıttepe” demesinden daha vahim bir pot!..
PARVUS EFENDİ’NİN KIŞKIRTMALARI!
Efendim, Bay Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye mozayiği” içinde saydığı “Parvus Efendi”(!) var ya; aslında “Türkiye’yi bölen, parçalayan bir hain”miş!.. Aynı zamanda “darbe tahrikçisi” ve “silah kaçakçısı” imiş!.. Bilmiyordum... Ben de, Engin Ardıç ve Atılgan Bayar’ın önceki günkü yazılarından öğrendim...
Bakın, Bay Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye mozayiği”ne soktuğu Parvus Efendi, nasıl biriymiş:
“Bu adamın gerçek adı Alexander Israel Helphand’dır... Adından da anlaşılacağı üzre, bir Yahudi’dir!.. Alman, Rus ve Osmanlı ihtilâllerinde kışkırtıcılık yapmıştır!.. Aktif bir Bolşevik teorisyendir!.. 2. Meşrutiyet’ten sonra; hem ülkeyi bölünmeye götüren İttihat ve Terakki’yi organize etmiş, hem de Türk Milliyetçiliği’nin kurucularını doktrine etmiştir!.. Yani, Ziya Gökalp ve Tekin Alp olarak bilinen Moiz Kohen’e teorik ağabeylik yapmıştır!..
İttihat ve Terakki’cileri kışkırtıp, Osmanlı’nın; Almanya’nın yanında 1. Dünya Savaşı’na girmesini sağlamıştır!.. Savaş süresince silah ticareti yapmış, dünyanın sayılı zenginlerinden biri olmuş ve bu parayla da Lenin devrimini finanse etmiştir!.. O kadar tehlikeli bir adamdır ki; devrimden sonra, Lenin bile, bu adamın Rusya’ya girmesini yasaklamıştır!..”
AYNI ZAMANDA BİR MASON ÜSTADI!
Bu kadar mı?..
Hayır, dahası da var.
Atılgan Bayar, “İlk defa açıklıyorum” diyerek, “Kılıçdaroğlu’nun Parvus Efendi’si” hakkında şu bilgileri veriyor:
“Parvus Efendi aynı zamanda büyük bir Mason üstadıydı. Ama o devirdeki Masonluğu bugünkülerle karıştırmayın. Dönemin Mason localarında gizli ama doğrudan siyaset planlaması yapılıyordu.
Moskova’daki Uranis locasına üyeydi.
Türkiye’de Abdülhamit’in devrilmesinde büyük rol oynayan ve merkezi Rusya’da olan Astrea locasını, Abdülhamit’in burnunun dibinde oluşturmuştu.
Keza, kendi yetiştirmesi Jalobinsky, ilk Siyonist örgüt olan Meskala’yı İstanbul’da kurmuştu.
Tarihte şöyle bir baktığımızda; Osmanlı’yı Filistin’i kaybedeceği bir savaşa girmesi konusunda teşvik eden bu adamın, tesadüf bu ya, o topraklarda yeni bir devlet kurulmasının teorik altyapısına da aynı zamanda katkıda bulunmuş olduğunu görüyoruz.”
Atılgan Bayar’ın yazdıklarını Engin Ardıç da doğruluyor ve diyor ki;
“Görevi, Almanya’ya domalmış İttihat ve Terakki büyüklerine akıl öğretmekti.
Savaşı kazanırsak bir Alman sömürgesi haline gelecek olan Türkiye’yi buna hazırlamak... Özellikle, İttihatçılar’ın “Turancılık” ideolojisini iyice körüklemek... (Rus İmparatorluğu parçalanıp Enver Kafkasya’ya dalsın ki, Bakû petrolleri Almanlar’a kalsın!)
İttihatçılar bu adama “izzet ve itibar” ettiler, el üstünde taşıdılar. Ağzının içine baktılar. Şimdi de, İttihat ve Terakki’nin mirasçısı olan Cumhuriyet Halk Partisi mi bakacak yani?
Meraklısı bilecektir: Parvus, Kemal Tahir’in romanlarında, özellikle Yorgun Savaşçı’da “Carlos Çorbacı” olarak geçer...”
DAMAT FERİT Mİ, PARVUS MU?
Bunlara ekleyecek bir sözüm yok.
Yalnız, şunu söylemek istiyorum:
Hani; “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” diye bir söz vardır ya; “Türkiye mozayiği”ne Parvus gibi bir “Yahudi kışkırtıcı” ve “Mason üstadı”nı katan Bay Kılıçdaroğlu’nun “nasıl bir Türkiye” arzuladığını varın, siz düşünün!..
Bay Deniz Baykal, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “Damat Ferit” benzetmesi yapacağına, bu ülke insanına “kışkırtıcı ajan provokatör”leri “model” olarak gösteren Kemal Kılıçdaroğlu’na bir baksın!..
Damat Ferit “dışarıdan gelen talimat”ları uygulamıştır da; “CHP’nin mirasçısı olduğu” İttihat-Terakki, “yerli çözüm”lere mi yönelmiştir?.. Ya da, Engin Ardıç’ın deyimiyle, “Almanya’ya mı domalmışlardır?!?”
Uzun lâfın kısası;
Bir “lâf” söylendiğinde, “amuda kalkmamak” lâzım!.. Amuda kalkarsan, “ters” duracağın için, lâfı da “ters” anlarsın!.. O zaman da; adam “vur” der, sen kalkar “öldürür”sün!..
Bunu “mahya”cılar da düşünmeli, “kızıl maskeli çapulcular” da, Kılıçdaroğlu da!..
Yoksa, yaptıkları iş;
“Kışkırtıcılık” olur, “provokatörlük” olur!..
=================
Herkesi “kör” sanıyorlar!
Vayy beee... “Kişi, başkalarını da kendisi gibi bilirmiş” sözü, meğer ne kadar doğruymuş!.. Şu hâle bakın; “Deşifre paniği”ne kapılan Aydın Doğan gazeteleri, ileride nasıl “başlık” vereceğimizi bile, daha şimdiden kararlaştırmış!.. Bu, “niyet okuma”nın çok çok ötesinde bir şey!..
Biz, “vergi dâvâsı”nı eğer Aydın Doğan kazanırsa, “Hakimler kazandırdı” diyecekmişiz!.. Kaybederlerse, “Hukuk tecelli etti” başlığını atacakmışız!.. Aynen böyle diyorlar!..
Demek oluyor ki, kendileri böyle yapıyor!.. Öyle olmasa, nasıl bilebilirler ki?.. Hani, körün “dolmaları çift çift götürmesi” ve diğer körü de “dolmaları çift götürmekle suçlaması” var ya, Aydın Doğan gazeteleri de böyle bir mantık içinde!.. Zannediyorlar ki; sadece kendileri değil, herkes çift götürüyor dolmaları!.. Ama bilmiyorlar ki; herkes “kör” değil!..
Aydın Doğan gazetelerine bir çağrım var: Vakit’e topyekûn saldırmayı bırakın da, “Vakit’in iddiaları”na cevap verin!.. Söyleyin; yazdıklarımızın hangisi yalan?.. Bu işler “yalan-iftira” demekle olmaz!..
Yüreğiniz yetiyorsa “belge”lere cevap verin... Ama “belge” ile!..