SuriyeTürkiye ilişkilerinde bilinmeyenler
Zaman zaman Türkiye'de derin analizlere hasret kalıyoruz. Zira populist eğilimler derinliği köreltiyor. Böyle bir derinlikli yazıyı hem de Suriye-Türkiye ilişkileri bahsinde Lübnanlı gazeteci Sarkis Naum, En Nehar gazetesinde kaleme almış. Gerçekten de dört dörtlük bir değerlendirme çıkarmış. Bazı Lübnanlı gazeteci ve yazarlar Türkiye'nin komşularıyla ilişkilerini bizden iyi biliyor ve yorumluyorlar. Bunlardan birisi geçenlerde yine benzeri bir konuda makalesini okuduğum Rıdvan Seyyid ile en Nehar yazarlarından Sarkis Naum. Naum, 11 yıllık ilişkilerin seyrini çok güzel bir biçimde özetliyor. Baba Esad'ın aslında Türkiye'nin laiklik modelini ve uygulamasını çok beğendiğini ve buna meftun olduğunu lakin bununla birlikte Türkiye ile ilişkilerinde takıntılı olduğunu da yazıyor. Bunun nedeni de Mustafa Kemal döneminde Fransızların İskenderun'u Suriye yerine Türkiye'ye vermesi. Baba Esad yakın vadede İskenderun Sancağı'nı geri almakta ümidi olmasa bile meseleyi canlı tutmayı ve kaşımayı yeğler. Bunda iç cepheyi zinde tutma ihtiyacı ve amacı da güdülmüştür. Bunun sonuçlarından birisi Türkiye-Suriye gerginliği olmuş ve 1987 yılında Özal bile birçok teşvik unsuru taşımasına rağmen Esad'la pazarlıkta mutlu sona ulaşamamıştır. Aksine, baba Esad iktidarı döneminde PKK'nın Lübnan'da askeri varlığına göz yumar ve Beka Vadisi'nde onlara yer verir. Daha doğrusu siyasi ve fiziki olarak yataklık yapar. Başbakan Erdoğan'ın deyimiyle Kandil yerine o günlerde Bekaa Vadisi antreman/idman sahası olmuştur. Canı yanan Türkiye sonunda harekete geçer ve meseleyi kendi yöntemiyle halletmek ister. Atilla Ateş sınırda Suriye'ye parmak ve yumruk göstererek bilinen konuşmasını icra eder. Suriye, Türkiye'nin niyetinin ciddi olup olmadığını ABD vasıtasıyla test etmek ister. Telaşa kapılan baba Esad yönetimi, Türkiye'nin niyetini Amerikalılardan sorar. Amerikalılar Türkiye'nin şakası olmadığını ve gerekirse güce başvurabileceğini Şam'a iletir. Gerisi çorap söküğü gibi gelir.
Baba Esad başını önüne alarak, düşünür ve Abdullah Öcalan'ı feda eder. Seri korumak için yardan vazgeçer. Burada dikkat çekici husus baba Esad'ın konuyu ABD'ye danışmasıdır. Dolayısıyla baba Esad rejimi muvazaa rejimidir. 1970'li yıllarda Kissinger üzerinden pazarlıklar yapılır ve bunun üzerine Lübnan, Suriye'nin arka bahçesi ve adeta top sahası olur. Saddam'ın Kuveyt'ten atılmasında baba Esad, baba Bush'un uluslararası koalisyonuna katılır. Buna mukabil, ödül babından Suriye'nin Lübnan'daki varlığı onaylanmaktadır. 10 yıl sonra Neoconlar ise oyunun kuralını değiştirmişlerdir. İlişkileri teşvik değil tehdit ve kuvvet üzerine kurmuşlardır. Dolayısıyla babaların ittifakı oğullar döneminde devam etmez; oğulların yolu ayrılır. Suriye, Lübnan'dan çıktıktan sonra da Nasrullah Sufeyr'in deyimiyle Lübnan hükümran olmak yerine çok eşli vaziyete geçmiştir. 'Muşaa' olmuş yani yol geçen hanına dönmüştür.
Öcalan'ın kovulması ve baba Esad'ın ölümü ilişkilerde dönüm noktasıdır. Ahmet Necdet Sezer'in katılmış olduğu cenaze bu ilişkilerde yeni bir ivme ve hareket noktasıdır. Ardından da AKP iktidarı süreci başlar. Baba Esad'ın laiklik vurgusu ve bağlılığı iki laik ülke arasında ilişkilerin gelişmesine pek hizmet etmez. Lakin laik sistemde düşük yoğunluklu olsa da 'İslami eğilimli' AKP arasında bir balayı dönemi başlar. 2004 yılı yeni bir kalkış noktasıdır. Suriye'nin Türkiye'ye ciddi bir ihtiyacı vardır. Irak işgaliyle birlikte Suriye sıkışmaya ve uluslararası çevrelerden tecrit edilmeye başlanmıştır. Hatta o sıralarda Türkiye'deki kimi çevreler, yazarlar, çizerler Suriye'nin tecridini kırmayın diye avaz avaz bağırırlar. Lakin ilişkilerin gelişmesine engel olamazlar. İlişkiler 2009 sonlarında bilinen noktaya evrilir ve neredeyse Türkiye'ye en yakın ülke olan Azerbaycan'la ilişkilerin seviyesini bile aşar.
Peki, Suriye açısından Türkiye'ye yönelmenin gerekçeleri neydi? Bu gerekçeleri iki ana başlık altında toplamak mümkün. 2003 yılından itibaren Suriye'nin tecrit edilmesi ve Lübnan'da sıkıştırılması. İran ve Lübnan nedeniyle Araplarla ilişkisi kötü bir zeminde seyreden Suriye'nin Türkiye'yi dışlanmışlığını ve uzletini kırmak için çıkış kapısı olarak görmesidir. Türkiye'nin cesameti ve devasa yapısı ve çok yönlü ilişkiler ağı Suriye'nin uzletini kırmasına yardımcı olacaktır. Dolayısıyla, Beşşar Esad, Türkiye'ye dört elle sarılır. Suriye'nin ikinci nedeni, İran-Suriye ekseninde İran'ın baskın yapısı ve bunu Türkiye ile dengeleme ihtiyacıdır. Suriye'nin İran'a stratejik olarak ihtiyacı vardır. İran bölgede elini güçlendirmekte ve manevra alanını genişletmektedir. Lakin İran'ın baskın faktör olmasından ve ufkunu karartmasından ve yakasını kaptırmaktan da endişe etmektedir. Buna mukabil, Türkiye ile ilişkiler Şam'ın istediği istikamette seyretmektedir. Yapısı esnek ve elastikidir. Sarkis Naum'a göre, Suriye rejiminin Türkiye ilişkilerinde dikkate aldığı diğer bir faktör de Türkiye üzerinden Sünni taban ve toplumun güvenini ve rızasını kazanmaktır. Yine Naum'a göre, Türkiye'de düşük yoğunluklu İslami kesimlerle laik kesimler arasında uzlaşma ve birlikte yaşam devam ettiği müddetçe Suriye-Türkiye ilişkilerinin seyri değişmeyecektir. Çünkü her iki tarafın da buna ihtiyacı vardır (http://www.alarabiya.net/views/2009/10/17/88310.html).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.