Kırık dökük bir kalp
Geçen hafta aldığım mektupta şu satırlar dikkatimi çekti ve sizlerle paylaşmayı düşündüm...
"30 yaşındayım ama kendimi altmış yaşında bir ihtiyar gibi hissediyorum. Yoruldum, kırık dökük bir kalp taşıyorum. Eşim, kayınvalidem, kayınlarım, eltilerim herkes bana hakaret ediyor, aşağılıyor, küçümsüyor, adam yerine bile koymuyorlar. Kocam "artık değiştim, bundan sonra seni pek kırmayacağım" diyor ama bu neyi değiştirir ki... Bu güne kadar sürekli kırdı beni, onurumla oynadı, küçük düşürdü, kalbimde hiç onarılmayacak yaralar bıraktı. Ne yaparlarsa yapsınlar bu kırıklar düzelmez... Benim duygularım onarılmaz..."
Evrende bizi diğer varlıklardan ayıran bir güçtür dil... Konuşuruz, duygularımızı, düşüncelerimizi, beklentilerimizi dil vasıtasıyla birbirimize aktarır ve aynı dünyayı paylaştığımız bu insanlarla bir tür sinerji oluştururuz. Bu anlamda dil hayatımızın en önemli mihenk taşlarından biridir. Bu nedenle dili nasıl kullanmamız gerektiği noktasında gerekli hassasiyeti göstermemiz ve onu maksadına uygun kullanmamız gerekiyor. Gönülden gönüle bir köprü oluşturan dil, aynı zamanda, duygu ve düşüncelerimizi iletme işlevi görüyor, bizi birbirimize kenetliyor. Ancak, bazen bal, bazen zehir oluyor. Dil zehir saçmaya başladığında ve acımasızca içimizdeki kötülükleri iletme vazifesi üstlendiğinde, çok büyük zararlara büyük yıkımlara neden olabilir.
Kırılan kalp düzelir mi? Onarılır mı peki? Elbette onarılabilir ama geride silik bir iz bırakır ve bu iz küçük bir şeyde o acı sözü yine hatırlatıverir. Hani kırılan bir vazoyu yapıştırır ve eski haline getirmeye çalışırsınız ama yinede kırılan noktada küçük bir iz kalır ya, işte bu da öyle bir şey...
Kul hakkı dinimizin üzerinde durduğu ve üstüne basa basa insanları uyardığı tehlikeli bir davranıştır. Bu nedenle çevremizdeki insanlarla ya da aile bireylerimizle ilişkilerimizde onları kırmamaya, arkalarından dedikodularını yapmamaya özen göstermeliyiz. Bunu yapmak nefsinize zor geliyorsa, ahireti, yaptığınız bütün eylemlerin birbir önünüze çıkacağı hesap gününü hatırlayın... Siz elinizden geleni yapın ama yinede bizler insanız, beşeriz, şaşarız hata yapabiliriz, ağzımızdan istemediğimiz sözler de çıkabilir, istemeden karşımızdaki kişiyi kırabiliriz de. Bu durumda yapacağımız tek şey Allah'a sığınmak ve kırdığımız kişiden özür dilemek olmalıdır. Ancak böyle durumlarda kırılan kişilerin de affedici olmaları gerekir. Bu kimseler zaman zaman yaşadıkları haksızlıkları hatırlayabilirler ama böyle zamanlarda onların da insan olduğunu ve hata yapabileceklerini düşünüp affetmelidirler. Zira affetmenin fiziksel ve ruhsal mekanizmalarımıza katkılarını ve faydalarını modern bilim dahi kabul ediyor ve bu bilgiyi insanlara iletiyor.
Eğer affedici olursak ve insanları iyi ya da kötü taraflarıyla kabul edebilirsek o ince ve kırılgan çizgiden bir iz kalsa da açtığımız derin yarayı onarılabilir, iyileştirilebiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.