Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Kurçaloy sırtlarında Kadiri zikri

Kurçaloy sırtlarında Kadiri zikri

Arena Otel’de oda kapmaca oynadıktan ve hafif tertip dinlendikten sonra uyandırılıyor ve ardından kahvaltıya geçiyoruz. Sonrasında nefes almadan maraton devam ediyor ve hızlı bir tempo ile birlikte Kurçaloy yoluna sapıyoruz. Biraz sonra Kurçaloy’u da geçerek orman sırtlarına doğru yol alıyoruz. Sırttaki meydanda bir mezarlık var. Burası Kunta Hacı’nın validesi Heda Ana’nın kabri imiş ve özellikle yeni yönetim burasına çok önem veriyor. Zira Kunta Hacı ve Kadirilik yeni yönetimin referansı haline gelmiş. (Şimdilik olayları serdetmekle yetinirken ileride bu meselenin özüne ve tahliline gideceğiz). Heda Ana’nın kabrinin açılışında yine izdiham var. Kurçaloy mezarlığının içinden yapılan mermer yoldan ilerleyerek yenilenmiş mezarın veya ziyaretgahın içine doğru varıyoruz. Kenarlarda mezarları süzerken ilginç bir ayrıntı dikkatimizi çekiyor. Genel olarak Çeçenistan’da her yerde hilal sembolü kullanılıyor. Mezarlarda da hilal sembolü var. Onun dışında mezar taşları boyalı ve taşların üzerinde de madeni levhalar var. Şapkalık gibi duruyor. Heda Ana galiba Hediye’den bozma bir isim ve bölgedeki en önemli ziyaretgahlardan birisi sayılıyor. Heda Ana mezarı ile yukarıda Kadiri zikirlerinin icrası için yapılmış kubbeli bir mekan var. Kabir ile kubbeli zikir mahallini birbirine bağlamak ve birleştirmek için araya perdeli mermer bir yol inşa etmişler. Mermer yol üzerinden biraz yürüyor ve tepedeki zikir mahalline varıyoruz. Bu yolun çevresi ağaçlarla kaplı ve ardında yeşilin her tonunun olduğu ormanlar var. Ormanlarda altın ve diğer renklerdeki ağaçlar hoş bir manzara oluşturuyor. Şehre inerken de yolda bazılarının, yere düşmüş vakıf veya sahipsiz eriklerin tadına baktığını görüyoruz. Burada bir de ceviz ağacı bol. Lakin Çeçenler bu cevizlere Yunan cevizi diyorlar. İlk defa bu adlandırma ile karşılaşıyorum. Dolayısıyla bizim ülkemizde yetişen cevizler buna göre Yunan cevizi oluyor. Bir de Hindistan cevizi var. Onun dışında bir de Kazakistan’da Arjantin ceviziyle tanıştık. Demek ki ceviz türleri bizim bildiklerimizden fazla. Burada bitki örtüsü bir harika. Kubbeli zikir alanından geri dönerken bir ağaca bağlanmış bez parçalarını görüyoruz.
¥
Ardından Heda Ana türbesinin altında bir zikir halkasına rastlıyoruz. Kadiri zikri icra ediliyor. Epey bir kalabalık var. Ve sonbaharın yazdan kalma güneşine rast geliyoruz. Beyinleri kavuruyor. Başları kavuran bu güneş altında sesli bir Kadiri zikri icra ediliyor. Gördüğümüz zikirlere benzemiyor. Adeta askeri bir ritim içinde icra edilen bir semayı andırıyor. Gerçek bir askeri sema. Dağlıların veya Kafkaslıların hareketli yapısı ile savaş oyunları her sahnede bütünleşmiş ve zikir dahi bundan nasibini almış görünüyor. Halk oyunlarını izliyorsunuz ve onda müthiş bir ritim ile müthiş bir düzenin birleştiğini görüyorsunuz. Bu oyunlar ve zikir merasimleri aslında Çeçen ve Kafkas halkının fiziğini ve çevik yapısını yansıtıyor ve ortaya koyuyor. Tasavvuf tarihi uzmanı olan Süleyman Ateş de ilk defa böyle bir zikir meclisine rastladığını ve bunun bidat olabileceğini söylüyor. Sosyolojik zaviyeden ise şöyle görünüyor: Askeri bir hal almış yani mahalli hale gelmiş bir zikir meclisi ve tarzı. Zikir halkasına katılan ve hareketli bir biçimde dönen ve zikir eden toplulukta, alemiyle birlikte tezahür eden ve dikkat çeken Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Hashanov Mak Mohmad da göze çarpıyor. Uzun sakalı ve elindeki alemi ve asasıyla cesametli ve heybetli birisi. 1991 yılından itibaren Grozni silüeti onun figürüyle bütünleşmiş durumda. Böyle birisiyle yıllar önce Kardofan’da karşılaşmıştım ve her İslami münasebette boy gösteriyor ve ‘Kanbersiz düğün olmaz’ darb-ı meselini hatırlatıyordu. Hashanov, Çeçen kıyafeti ve asasıyla dikkat çeken birisi. Elinde alem taşıyan bir alem ve Çeçenistan’ın değişmeyen yüzü. Bir müddet zikir halkasını veya meclisini seyre dalıyoruz ve ardından cami açılışı için ovaya ve düze inmemiz gerekiyor ve Kurçaloy şehrinin varoşlarından şehre doğru süzülüyoruz. Çok geçmeden menzil-i maksuttayız.
¥
Şehre doğru inerken inşaat faaliyetleri dikkatimizi çekiyor. Halk, evlerini yeniliyor. Burada evlerin avlulu ve geniş olduğu söyleniyor. Çeçenler de Erzurumlular veya Beluciler gibi ‘gor evim, sır evim’ dermiş ve eviyle bütünleşirmiş. Ardından araçlardan inerek açılış için Kunta Hacı Camii’ne gelmiş halkın arasına dalıyoruz. Biraz sonra açılış merasimi yapılacak ve çeşitli konuşmalar irat edilecek. Temelleri 27 Ekim 2007’de atılan Kunta Hacı Camii, 5 Ekim 2009 günü hizmete giriyor. 4 minareli ve yaklaşık olarak 5 bin kişilik bir camii. Abdest almak için künbet tarzında yapılmış şadırvanına gidiyorum ve içeri girdiğimde Ankara’daki Hacı Bayram Veli Camii’nin şadırvanı ve abdesthanesiyle karşılaşıyorum. Sanki orası burada istinsah edilmiş ve klonlanmış gibi. Yanılmıyorsam orada kalabalık bir halde öğle namazını eda ediyoruz. Namaz öncesinde olmalı kalabalık huzurunda açılış merasimi yapılıyor ve konuşmalar irat ediliyor. Ardından da izdiham halinde camiye giriyoruz. Her şey yepyeni ve adeta birinci sınıf ve Osmanlı tarzına ve mimarisine de uygun. Namaz çıkışında cemaate hediyeler takdim ediliyor ve hediyelerin içinde de Tekbir Giyim’in poşeti içinde kaliteli bir seccade var. Bizim de payımıza böyle bir seccade düşüyor ve artık otel odasında yalnız değiliz ve üzerinde namaz kılacağımız bir yaygımız var. Ardından tekrar Grozni’ye avdet ediyoruz ve sonraki vakit namazını Ahmet Kadirov Camii’nde kılıyoruz. Oradan sonra yemek faslına geçiyor ve ardından da otele dönüş var. Galiba akşamında birkaç arkadaşla birlikte otelden yaya çıkarak gidiş geliş yolunun ortasına yapılmış yaya yolunu takip ederek birkaç kilometre ötedeki Kadirov Camii’ne geliyor ve burada akşam namazını da eda ediyoruz. Biraz da bu münasebetle şehri keşfe çıkmış oluyoruz. Ardından yerel paramız olmadığından tereddüt ettiğimiz bir ‘kafe kaçamağına’ ancak para bozdurduktan ve tedarikinden sonra çıkıyoruz. Bakıyoruz oraya mermer ustası Recep Uçar bizden önce arkadaşlarıyla birlikte damlamış bile. Mihmandar oluyor ve bize ödeme yaptırtmıyorlar. Lakin benim konuşmaları bile dinleyecek mecalim yok. Uykusuzluktan sürekli dalıp gidiyorum. Böylece ikinci gecenin de sinesine girmiş oluyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi