Cinler alemiyle tanışma
Yolculuğumuzun pazar günü, yolda ve çok yoğun geçmişti. Pazartesi gününü de yine uykusuz bir vaziyette açılışlarla ayakta ve yoğun ve yorgun geçirdik. Pazartesi günü otel odasına geldiğimizde adeta yığılmıştık. Otel lüks ve yeniydi, lakin her şeyin bir kusuru vardı. Onun kusuru, fazla yeni ve sofistike olmasıydı. Dolayısıyla banyo uzaktan bir heavy metal yığınını andırıyordu. Michael Jackson’ın tarzı olabilir, lakin bize kalsa dilini anlamadığımız otomatik tertibat yerine bildiğimizi; mekanik olanı tercih ederdik.
Bundan dolayı bir tılsımı andıran banyo teşkilatı bizi epey uğraştırdı. Hatta çalıştırmak için bir bilene başvurduk. İşin içinden zar zor çıktık. Ya uykuda idim ya da uzanmış bir haldeydim, odada garip ve tok sesler duymaya başladım. Bir anlam veremedim. Biraz sonra ışıkları açınca odaya yağmur tanelerinin düştüğünü gördüm. Bereket, yatağa uzak bir yere komidinin üzerine düşüyorlardı. Galiba dinlendirmek babından olsa gerek salı günü sabahleyin yanımıza uğrayan olmadı. Program esnek hale getirilmişti. Hesaba göre, bir gün sonra zaten uçakla Türkiye’ye dönecektik. Galiba artık burada pek yapılacak bir şey de yoktu. Lakin gayri resmi bazı söylentiler, şayialar vardı ve buna göre Nalçık’tan çarşamba günleri sefer yokmuş ve dönüşümüz perşembeye sarkıyormuş. Hukukçu Kamil Uğur Yaralı Bey işi olduğunu söylüyor ve Moskova üzerinden dönmek istiyor. Esasında hepimiz işlerimizi ona göre programlamışız. Lakin ‘misafir umduğunu değil bulduğunu yer’ tekerlemesi burada yolculukla ilgili olarak da geçerli görünüyor. Yapacak bir şey kalmıyor. Bugünkü programda, Kadirov Camii’nin yanındaki İslam Üniversitesi’ni ve Müftülük binasını ziyaret etmek görünüyor.
¥
İslam Üniversitesi önce normal bir okul olarak programlanmış, lakin bilahare Rus yönetimi, Çeçenlerin devreye girmeleriyle birlikte binanın bir İslam üniversitesine dönüşmesine razı edilmiş. Kadirov Camii’nin karşısında yer alan bu külliyenin üzerinde İngilizce ibaresi ile Russian Islamic University/Rusya İslam Üniversitesi ifadesi kazınmış. Arapçasında ise Kunta Hacı Rus İslam Üniversitesi ibaresi göze çarpıyor. İçerisi pırıl pırıl. Hiçbir masraftan kaçılmamış. Kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı yani haremlik selamlık suretinde okudukları bir okul. Yemek kokularından anlaşılıyor ki ilk kat yemekhaneye tahsis edilmiş. Bizi üst katlara buyur ediyorlar. Sırı sıra derslikler ve idari bölümler var. Arapça, İngilizce ve Rusça dillerinde eğitim veriliyor. Hazırlık sınıflarında modern usulde ve tarzda Arapça öğretiyorlar. Cantaş Yayınları’nın bir zamanlar yayınlamış olduğu Arapça set esas alınıyor. Sovyet döneminden sonra ilk açılan İslam üniversitelerinden birisi Grozni’de gördüğümüz Kunta Hacı İslam Üniversitesi idi. İslam hukuku, hadis, tefsir ve Arap dili ve edebiyatı okutuluyor. Daha doğrusu bölümler hazırlık aşamasında. Bu okulda okutulmak üzere özellikle de Türkiye kaynaklı eserlere itibar ediyorlar. Heyetimizde çelebiliği ile temayüz eden Hamdi Mert Bey hemen atılarak Ahmet Akgündüz Bey’in rektörlüğünü yaptığı Rotterdam İslam Üniversitesi ile Kunta Hacı Üniversitesi’nin kardeş üniversiteler yapılmasını teklif ediyor. Bu teklif, sıcak bir biçimde yani hararetle karşılanıyor ve bu da, Medresetü’z Zehra proje veya modelinin Grozni şubesini veya benzerini akla getiriyor. Bitlis-Tiflis kardeşliği gibi sanki Medresetü’z Zehra ile Kunta Hacı Üniversitesi arasında görünmez bağlar teşekkül ediyor. Zaten buradaki hocaların bir kısmı Suriye’de Kürt asıllı bir Nakşibendi şeyhi olan ve zamanında Mustafa Sıbai ile polemikleriyle bilinen Ahmet Keftaro’nun kurduğu Ebu’n Nur çıkışlı. Ebu’n Nur 2003’ten sonra ABD’nin kara listesinde yer almış veya en azından buna yaklaşmıştı. Öğretim üyeleri veya hocalar kadro olarak teşekkül aşamasında. Aralarında Ezher’e ilaveten Türkiye, Ürdün ve Malezya gibi ülkelerde okuyanlar çoğunluğu teşkil ediyor.
¥
Fakülteler 5’er yıllık. İki yıl da Arapça öğrenmek için hazırlık bölümü var. Dolayısıyla eğitim toplam 7 yıla ulaşıyor. 3’ü bayan olmak üzere 36 öğretim görevlisine mukabil 300 talebe var. Bunlardan 58’i kız öğrenci. Genellikle ayrı bölümlerde öğrenim görüyorlar. 24 Eylül itibarıyla (2009) derslere başlanılmış. Ulema Meclisi Başkanı Ahad Kadirov’un da belirttiği gibi, Sovyetler dönemindeki gizlice verilen eğitim şu anda açıktan ve sistematik bir şekilde veriliyor. İnşallah eski gizli eğitimin sıcaklığını da kaybetmezler. Sınıflar azami 35’er kişilik. Aynel yakin planda müşahede ile gördüğümüz gibi kızlar tesettürlü, erkekler de sakallı ve takkeli okuyabiliyorlar. Süleyman Ateş okula muhtasar tefsirinden bir takım hediye ediyor. Akabinde müftülük binasına geçiyoruz. Orada da dini kurumlarla alakalı bilgi alıyoruz. Rusya laik sisteme tabi olduğundan dolayı resmi müftülük yok, dini danışmanlık var ve imamlar da paralarını müftülük kanalıyla değil, başka kaynaklardan veya kurumlardan tahsil ediyorlar. Çeçenistan’da yaklaşık 680 cami bulunuyor ve bunlardan 375’inde cuma kılınıyor. İmamlardan bir kısmı da bir nevi fahri olarak kadılık görevini deruhte ediyor ve anlaşmazlıkları tatlıya bağlıyor. İmamlıkta iyileştirmeye gidiliyor ve artık kadrolar yeterlilik seviyesine göre seçiliyor.
Müftülük ziyareti öncesinde veya sonrasında bazı modern okullara ve tam teşekküllü bir hastaneye götürüyorlar. Burada yılda binlerce ameliyat yapılıyormuş. Bizi asıl şaşırtan, cinli hastalardan cinlerin çıkarıldığı küçük çaplı bir hastane oldu. Şaştık kaldık. Aslında burası sadece cin hastanesi değil. Geleneksel tedavi yöntemlerinin uygulandığı bir hastane. Lakin cin çıkarma ağırlıkta seyrediyor. Biz de vücudundan cin çıkartılan hastaların feryatlarıyla irkiliyoruz. Hastalara hummalı bir biçimde Kur’an’dan bazı ayetler okunuyor. Bu ayetlerden birisinde cinlerin mülkü Süleyman’la olan alakalarına değinen ayet okunurken Süleyman Ateş içeriye damlıyor. Burada geleneksel tarzda cilt hastalıkları ve kırık ve çıkıklara bakılıyor. Bunlara dair uzmanlar var. Günde yaklaşım olarak 180-200 hasta başvuruyor. Ve cin meselesini sistematik yapıyorlar ve başvurdukları yöntemleri anlatan kitaplar var. Yani tedavi harcıalem yapılmıyor. Bu hastane geçmişte Şamil Basayev’in ikametgahı imiş ve bir müddet önce Ruslardan devralarak cin hastanesi haline getirmişler. Basayev, Rusları cin gibi çarparken şimdi ise ikametgahında cinler çarpılıyor. Geçmişte İmam Şamil ile Çeçenistan dağlarında vuruşan Ruslar cin taifesinden korktuklarından dağlarda istavroz çıkarırlarmış. Biz de kıyısından köşesinden böyle bir hastaneyi görerek cinler alemiyle tanışıyoruz. Cinler alemi esrarlı bir alem ve bu konuda şimdiye kadar okuduğum en etkileyici ve bilge kitaplardan birisi Bülbül Hoca lakaplı Mustafa Sakarya’nın Bir Rüyanın Buluşu adlı kitabıydı. Cin meselesi doğrusu uykumuzu biraz kaçırıyor ve salıyı çarşambaya bağlayan gece bizi cin çarpmasa da hafakanlar basıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.