Kahire Çarşısında Neler Geldi Başımıza
“Han Halili Çarşısı” Kahire demek. Kahire’ye gidip de buraya uğramamak, Mısır’ın diğer vilayetlerine ya da Kahire gelinmiş sayılmıyor. Kısaca Han Halili Çarşısı hakkında da bilgi verip, gözlemlerimi anlatayım.
Tarihi kaynaklara göre 1382 yılında Memluk Sultanı Berkuk’un “at bakıcısı” tarafından kervansaray olarak inşa ettirilmiş. Osmanlı döneminde ise bir ticaret merkezine dönüştürülen Han Halili Çarşısı, dar sokaklardaki yüzlerce küçücük dükkânlardan ibaret.
Çarşı alışverişin yanı sıra gezi mekânı olarak da kullanılıyor. 25 milyon insanın yaşadığı Kahire’de en kalabalık insan topluluğunu burada bulmak mümkün. Halkın zor nefes aldığı bir yer ama yine de çarşı dinlenilebilecek alan olarak görülüyor. Çevresindeki çayhaneler, yerlilerin ve yabancıların buluşma adresi.
Hemen yanı başında bulunan El Ezher Üniversitesi’nin bazı bölümleri ve Hüseyniye Camii ise ziyaretçilerin buraya gelmesine en önemli sebep olarak gösteriliyor. Eğitim, öğretim, ibadet ve alışverişin buluştuğu nokta, 24 saat bayram yeri gibi.
İstanbul’da “Kapalı Çarşı” neyse, Kahire’de de “Han Halili Çarşısı” o. Yalnız bir fark var, bizim Kapalı Çarşı’da ne ararsan var, Han Halili de ise o kadar çok çeşit yok. Mimari ve insani yapısıyla neredeyse aynı.
Kapalı Çarşı’ya girince “dükkân önü müşteri çekicilerden” en çok Türkçe yerine İngilizce, Fransızca ve Arapça hitaplar duyarsınız, Han Halili Çarşısı’na girince de devrik, kırık ama telaffuzu düzgün Türkçe hitaplar duyarsınız.
İlk duyduğum cümle; “Yavaş yavaş, Hasan Şaş” oldu. Koca çarşıda bu hitabı bilmeyen yok. Yeter ki, Türk olduğunuz anlaşılsın, hemen; “Yavaş yavaş, Hasan Şaş” diyorlar ve gönlünüzü feth ediyorlar. Ondan sonra kurtulabilirseniz ellerinden kurtulun. Dükkânın içine davet ediyor ve başlıyorlar ürünlerini göstermeye.
Ne satıyorlar derseniz, “şal,” “oyuncak deve” ve bol miktarda Firavun dönemine ait heykellerden oluşan çeşitli hediyelik eşyalar. Bakır ve telkariler de var ama en fazla öne çıkardıkları Firavun dönemine ait hediyelikler.
“Kaç para,” “Türk parası alırız,” “Gel abi çay iç,” “Abi bir dakka,” “Türk gardaş gel,” “hediyelik bunlar hediyelik,” “Gel almazsan yine alma,” “On lira bunlar, beş lira bunlar.” Han Halili Çarşısı bu ve benzeri Türkçe ifadelerle çalkalanıyor desem abartmış olmam.
Ha bir de pazarlık usullerini çok iyi biliyorlar. Biz alışveriş yaparken, kârlı çıktığımızı zannediyorduk meğer onlar bizden uyanık çıkmışlar. Çünkü biliyorlarmış ki, Türkler bir şey alacakları zaman söylenilen fiyatın en az üçte birini verir. Çarşıdakiler de bir eşyaya fiyat söylerken, ona göre fazlaca söylüyor ve pazarlık sonucu biz istediğimiz fiyata aldığımıza inanırken, onlar da istedikleri fiyata satıyorlarmış. Bunu son gün öğrenebildik ancak.
Kahire’de yemek kültürünün bizimkinden çok farklı olduğu söylenemez. Bizde ne varsa onlarda da o var. Osmanlı’nın zengin mutfağı hâlâ geçerliliğini koruyor ama temizlik konusunda bize benzedikleri söylenemez.
Mısır, kadınların özgür ve reis olduğu bir ülke. Otomobil ve insanın karınca gibi kaynadığı cadde ve çarşılarda ya insana çarpmak zorundasınız ya da otomobile. Bu arada en çok otomobil kullanan şoförler de hanımlar. “Kadınlardaki hareket özgürlüğü, erkeklerde yok” desem yine abartmış olmam.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan R. Tayyip Erdoğan Mısır’da en çok tanınan ve sevilen iki isim. Bunu her fırsatta dile getiriyorlar. “Bize de lazım böylesi” diye dua edenlere de rastladım. Mısırlılar kendi başbakanlarının adını bilmiyorlar. Hüsnü Mübarek’ten başka bilinen Mısırlı bir yönetici yok. Hüsnü Mübarek’in adını zikrederken öyle sıradan zikredemiyorsunuz, dikkatli olmak zorundasınız. Kahire’ye indiğimizde ilk aldığımız ikazlardan biri buydu.
MÜSİAD’ın iş gezisinde gördüğüm şu ki; iş dünyası Mısır’ın geleceğinden çok umutlu. Mısır’ın geleceği ve dünya açılacağı zaman yakın. Dünyadaki değişime ayak uydurmaya başlamışlar. Yanlarında Türkiye’nin gücü olması gerektiğine inanıyor ve bu inançlarını da her fırsatta dile getiriyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.