Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Tekbir getiren dağ

Tekbir getiren dağ

Yarış aralarında genç ve bayan Çeçen şarkıcıları müzikle yarış havasını dağıtıyorlar. Bir kısmının avazını Hint şarkıcılarına benzetiyorum. Zekeriya Karaman Bey de bu yargıya katılıyor. Zaman zaman, Kadirov’un küçük ve yerinde duramaz oğlu piste kadar gelerek şarkıcılara eşlik ediyor. Rus ordusundan muvazzaf subaylardan birisi de eli denklanşöre basılı halde habire fotoğraf çekiyor. O gün, Putin’in doğum günü 7 Ekim’e rastlıyor ve bu atlar sanki bu münasebetle ortalıkta cirit atıyorlardı. 7 Ekim’de Putin yaş gününü kafadarı Berlusconi ile birlikte kutlamış. Bunlar demokraside olmayan etkinlikler, lakin Gorbaçov’a göre artık Rusya’da demokrasiden bahsetmek orta oyununa ciddiyet atfetmek gibi bir şey olur. Siyasi anlamda soya çekimle birlikte Rusya çoktan otokrasinin kucağına düşmüş bile. Krenski döneminden önce ve sonra zaten demokrasi sadece bir arayıştan ibarettir. Bunun tek istisnası Krenski dönemidir. Onun dışındaki bütün dönemler ‘kral öldü, yaşasın kral’ faslından ibarettir ve bu tekerlemeyi hatırlatıyor. Ram(a)zan Kadirov’un idare anlayışı da en azından bazı yönleriyle Arap şeyhlerininki gibi. Eğlence ve zevki ihmal etmiyor. Bu yönüyle Araplar da, Ram(a)zan Kadirov’ın zevkleriyle ilgileniyorlar. Bu bağlamda, 5 Ekim münasebetiyle Çeçenistan’a davet edilen Lübnanlı şarkıcı Meryem Faris dillerden düşmüyor. Meryem Faris üst düzeyde ağırlanmış ve altına özel bir uçak da tahsis edilmiş. Suud Kralı Abdullah’ın vaktiyle Thomas Friedman’a yaptığı gibi Arap liderleri bazen bir gazeteciye, bazen de bir şarkıcıya özel uçaklar tahsis ederler ve öylece ağırlarlar. Meryem Faris de hem şarkı söylemiş hem ünlü moda evlerinden birinin Grozni’deki şubelerinin açılışına katılmış hem de Ram(a)zan Kadirov’un çocuklarıyla bol bol hatıra fotoğrafı çektirmiş (http://www.elaph.com/Web/Music/2009/10/493290.htm). Meraklı ve bir o kadar da hareketli çocuklar da zaten kendisini yalnız bırakmamışlardır.
Bu bana İmam Şamil’in esaret günlerinde kendisi onuruna Kral İkinci Aleksandr’ın vermiş olduğu bir baloyu hatırlattı. İmam Şamil ona şöyle mukabele etmişti: Bizim balolarımız cennette kurulacak.
¥
Sanki hipodromun küpeştesinde oturuyoruz. Buranın az gerisinde küçük bir tepe var ve tepenin üzerine Allahu Ekber ifadesi kazınmış. Allahu Ekber Çeçenlerin parolası. Bir başka parola ise hilal. Bizde ise daha ziyade dağlara güneydoğu bölgesinde olduğu gibi ‘ne mutlu Türküm diyene’ gibi ifadeler kazınıyor. Karşıdan temaşa eylediğimizde dağı görünce ilk aklımıza gelen ve esen ifade tekbir getiren dağ figürü oluyor. Mevlana’nın deyimiyle kainatta cansız, biruh görünen her şey aslında ziruhtur. Lakin biz onların dillerinden ve hallerinden anlayamayız. Dağın hemen eteğinde ise uzaktan bir minare göze çarpıyor. At yarışları bizi açmadı ve sonuna gelmeden bizi o yöne doğru sevk ettiler. Yakınına gelindiğinde burasının bir ikametgah alanı ve külliyesi olduğunu görüyoruz. Abdesti olanlar hemen namaza duruyorlar. İkindi namazı henüz geçmemiş. Lakin bizim gibi abdest sırası bekleyenler akşamı Grozni’de kılma durumunda kalıyorlar. Zira burada camiler yeni yapılmış ve bazılarında şadırvan var iken bazılarında yok. Bu durumda, Grozni’de Kadirov Camii’nde cemi-i takdim yapmayı öğütleyen Yavuz Bülent Bakiler’in sözleri kulaklarımızda çınlıyor. Burada hem Kadirov’un ikametgahı hem de misafirleri için ikametgahlar var. Küçük ve iyi düzenlenmiş bir vaha gibi. En güzel yeri de şirin camisi. Bir de yanında küçük de olsa bir hayvanat bahçesi var. Kadirov gelinceye kadar hayvanat bahçesinde oyalanıyoruz. Heybetli arslan ve kaplanlar arasındayız. Ayılar ise kendi aralarında güreşiyorlar. Hallerinden memnun oldukları besbelli. Bir de çeşit çeşit köpekler var. Sinsi olanı olduğu gibi, insana dost olanları da çok. Köpek deyip geçmemek lazım. Köpek, insanların en yakın dostları arasındadır. İnsana en yakın hayvan; kedi, köpek ve at olmuştur. Hatta bazıları köpeği libas içindeki insanlardan yeğ tutmuştur. Bu bize Mevlana’nın bir sözünü hatırlatmaktadır: Nice insanlar gördüm üzerlerinde elbise yoktu. Nice elbiseler gördüm içinde insan yoktu. Bu bağlamda, Muhammed Bin Halef İbni Merzuban’ın ‘Tafdilu’l kilab ala kesirin mimmen lebise’l siyab/Kürklü köpeklerin, elbiseli insanlara üstünlüğü’ başlıklı bir kitabı vardır. Burada, Sibirya’da kızak çeken köpeklere benzer köpekler de vardı. Ziyaretçilerine karşı dostane davranıyorlardı. Akşam karanlığında Kadirov geliyor. Başka misafirleri varmış heyetle ayak üstü sohbet ediyor. Ve burada 1999 yılına atıfta bulunarak kendi ve babasının çizgisini savunuyor. Şamil Basayev’in Dağistan’a girişinin Yeltsin ve Yahudi asıllı dostu (Halen Londra’da yaşıyor) Brezowski tarafından tertip edildiğini söylüyor ve Mevlodi Udugov gibi İçkerya Cumhuriyeti dönemindeki bazı yöneticileri de suçluyor.
Başkanlık ikametgahından hemen sonra yeniden Grozni’ye dönüyoruz. Bize kalpak ve kılıç hediye ediyorlar. Böylece birçoklarımızın ifadesiyle esasında Çeçenistan’da kılıç kuşanıyoruz. Göz açıp kapanıncaya kadar Çeçenistan günleri sona eriyor. Akşamdan yol veya dönüş hazırlıklara başlıyoruz. Sabahleyin erkenden yola koyulacağız. Bu defa geldiğimiz yoldan farklı bir yolla Nalçık’a doğru gidiyoruz.Yer yer yollarımız Trek Nehri’yle kesişiyor. Yusuf değişmese bile tahsis edilen araç değişmiş. Dörtlü koltuklardan mekanı ve geçtiğimiz köyleri süze süze yol alıyoruz. Gerçekten de buralar Rusların gözlerinin kalacağı kadar güzel topraklar. Bu topraklara nazar değmiş anlaşılan. Bazen Rus köylerinden geçiyoruz. Derin bir sohbet eşliğinde Nalçık’a doğru akıyoruz, lakin ben manzarayı kaçırmak istemiyorum. Bir kulağım sohbette olsa bile gözlerim bu ulu diyarın güzelliklerine kilitlenmiş vaziyette. Çeçen destanlarında insanlar buraları bir Sedd-i Zülkarneyn anlayışıyla beşer takatini aşan bir biçimde savunmuşlar. Bu topraklara veda ediyoruz. Nalçık’a geldikten sonra öğle vakti yine geldiğimiz uçakla İstanbul’a doğru dönüyoruz. Dönüş bize rutin geliyor. Çeçenistan’dan geride elimizde kılıç ile kalpak kalıyor. Bu yadigarlar bizim için Çeçenistan dağlarından ve ovalarından geride kalan yegane avuntu ve teselli oluyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi