Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Türkiye Cumhuriyeti

Türkiye Cumhuriyeti

“İmza ıslak mı, kuru mu?”
“Kâğıt parçası mı, belge mi?”
“Kurmay Albay Dursun Çiçek bu işin başındaki tek isim mi, yoksa bu iş emir-komuta zinciri içinde mi kotarıldı?”
“Bunca darbe denemesinden ders alınmadı mı?”
Kısacası, 27 Mayıs 1960 darbesi yetmedi, 12 Mart 1971 müdahalesi yetmedi, 12 Eylül 1980 darbesi yetmedi, 28 Şubat 1997 müdahalesi yetmedi, 27 Nisan 2007 sanal muhtırası da yetmedi...
Bu aralıklarda yapılan işkenceler, idamlar, sorgulama esnasında öldürmeler, faili meçhuller, sürgünler, işten atmalar, vatandaşlıktan çıkarmalar yetmedi...
Bütün bunların demokrasimize, ekonomimize, ilişkilerimize verdiği apaçık zararlar yetmedi...
Ki, Cumhuriyetimizin 86. yıldönümünde bile darbe tartışıyoruz...
Cumhuriyetimizin 86. yıldönümünde bile darbe tartışıyor olmamız, tüm varlığımız ve varlık sebeplerimiz açısından çok vahim bir durumdur!..
Cumhuriyetin, zannedildiği gibi geniş halk kitleleri nezdinde değil, ama seçkinci aydın ve bürokrasi nezdinde hâlâ yerleşmediğinin göstergesidir...
Sanki aradan 86 yıl geçmemiş...
Sanki dünya demokrasisi hiç gelişmemiş...
İnsan hakları hiç yerleşmemiş...
Ve sanki acıtan askeri darbe ve müdahalelerden hiç ders alınmamış...
Hayatı okumayı bu kadar ıskalayan okumuş yazmış koskoca adamları, yeniden ilkokula alıp eğitmek gerekiyor!
Belki o zaman cumhuriyetin gerçek anlamda “cumhuriyet” olabilmesi için demokrasiden beslenmesi, bunun gerçekleşebilmesi için de herkesin millete ve millet iradesine saygı duyması gerektiğini öğrenebilirler.
“Cumhuriyet”i ilk duyduğumda üç-dört yaşlarındaydım...
Kendisi saltanat çocuğu olan rahmetli babam, cumhuriyet kutlamalarına katılacağını söyleyip evden çıkmıştı. Denizciydi. Rejimlerle pek işi olmazdı. Ama belli ki cumhuriyeti benimsemişti. Ne çare ki, Başöğretmenim Hikmet Bey (çocukluğumun ilkokullarını müdür yerine başöğretmen yönetirdi) babamın bu özelliğini hiç fark etmedi. Namazında niyazında bir adam olmasıyla her söylenene kafa sallamayıp itiraz etmesi, ardından sorgulamaya geçmesi babama “düşman” gözüyle bakması için kâfi sebepti. Hikmet Beyin tarifine göre, cumhuriyetçi babam “cumhuriyet düşmanı” olarak beliriyordu. Bunu hiç anlayamadım.
Nasıl anlayabilirdim ki, henüz çocuktum. Küçücüktüm... Çocuktum, küçücüktüm, ama kocaman bir yürek taşıyordum.
Yüreğimde sevdalarım vardı...
Sevdalarımda aşklarım vardı...
Aşklarımda umutlarım vardı...
Umutlarımda hayallerim saklıydı.
Umutlarım yeşerdikçe şenlenir, hayallerim geliştikçe büyürdüm.
Zaman içinde Türkiye de büyüyecek, gelişecekti. Hep öyle, çocukluğumdaki gibi fakir, aç-bîilâç, yokluk ve yoksulluk içinde yaşamayacaktık. Kısa süre içinde “çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine” çıkıp Avrupa’yı gırtlağından yakalayacaktık!
Türkiye’nin geleceğine inancım tamdı...
Başöğretmen Hikmet Bey de zaten sık sık bunu tekrarlardı:
“Türkiye’ye inanın çocuklar, Türkiye’ye güvenin, Türkiye ile öğünün.”
Yani, “Türk öğün, çalış, güven.”
Çalışmadan sadece övündüğümüz, üstelik de ne kendimize, ne de bir birimize güvenmediğimiz için mi bu haldeyiz şimdi?
“İmza ıslak mı, kuru mu?”
“Kâğıt parçası mı, belge mi?”
“Kurmay Albay Dursun Çiçek bu işin başındaki tek isim mi, yoksa bu iş emir-komuta zinciri içinde mi kotarıldı?”
“Bunca darbe denemesinden ders alınmadı mı?”
Kısır döngünün tam ortasında durup bu tür ihtimal hesaplarını ürpere ürpere bu yüzden mi yapıyoruz?
Hani “Cumhuriyetçi”, “Milliyetçi”, “Devletçi”, “Halkçı”, “İnkılâpçı”, “Laik” ve de “Atatürkçü” olunca her şey düzelecekti?
Neden düzelmedi dersiniz?
İdeolojik devletler gümbür gümbür çökerken, tüm milletlerle birlikte bizim milletimiz de Türk’ü, Kürd’ü, Laz’ı, Çerkes’i, Arnavut’u ve tüm etnik kökenleriyle değişti...
Ne var ki asıl değişmesi gerekenler 930’lara takılı kaldı. Aynı duygusal mantık içinde hamasi nutuklar atıyorlar... Hâlâ kan edebiyatında, can edebiyatında varlık alıyorlar.
“Bir Türk dünyaya bedeldir...” Ya da “Ne mutlu Türk’üm diyene” diye bağırana, bir Türk’ün yılda ne kadar katma değer ürettiğini soruyorlar.
“Bir İsviçreli işçinin yirmide biri kadar” dediğiniz anda da her şey bitiyor.
Yarıştan çoktan koptuğunuz anlaşılıyor.
Sloganlar, niyetler, nutuklar ve şiirler ne yazık ki, karın doyurmuyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi