Çanakkale geçilmez!
Bu ülkede yaygın şekilde şahit olduğumuz başörtüsü düşmanlığını akıl ve izanla bağdaştırmak mümkün müdür? Şu zamanda hele hele bir yerlere ite kaka getirmeye çalıştığımız demokrasimizi yeniden gözden geçirmeye kalkıştığımız bugünde başörtüsü yasağı yetip bitmemiş, kızları kadınları hayatlarından bezdirmemiş gibi ona yeni bir boyut kazandırmanın kime ne faydası var? Bu şeytani gayreti ne dereceye kadar anlayıp anlamlandırmayı başarabiliriz? Bakıyorum, herkes her konuda demokrat kesilmiş. Sanki hep öyle imişler... Hep demokrat... Başörtüsü konu edilince de demokrasi, neyi var neyi yok pılı pırtı kapı dışarı! Ordunun içinden sızan hükümeti düşürme planına pek de bir şaşırıveriyorlar. Gören de akan sular durdu, tersine akmaya başladı da onun şokunu yaşıyorlar zannedecek. Şimdi demokrasi primde o zaman demokrasi yelkeni açalım’dalar. Fakat! Ve fakat! Başörtüsü istisna. Dün andıç zikrine dalanlar bugün halk iradesi çığırtkanlığına devşirilmişler. Ama paşam’la başlayan olmadı, cümleleri bunların ki, o olmadığının ardında biraz da madem yapacaktınız biraz dikkatli olaydınız da yakalanmayaydınız bari’yle dolu yarı acıma yarı yaranma duygusu içeren iç geçirmeler var. Kınarken övmek de bir bunların başarabildiği bir şey. Aynı anda madalyonun iki yüzü birden olabilmek gibi. Mitolojiden eski Roma tanrıçası Janus gibi. Münafık olmak gibi. Burada sizdeniz, orada bizdeniz’deler. Bütün bunlara rağmen... Bütün bu yapbozculuğa rağmen, bütün rüzgârla eğilmelerine rağmen iş başörtüsüne gelince dünya duruyor. Dünya donakalıyor. Akan sular duruyor. Buz kesiyor. “Başörtüsü hariç!” Başörtülü Büşra Pirci otobüsten indiriliyor! Türkiye kurtuluyor (!) Laik kalıyor (!) Düşman püskürtülüyor (!) Demokratlık mumla dahi aranmıyor, esamesi okununca, kim, ben mi ile omuz silkiliyor. Büşra Çanakkale’den indiriliyor. “Düşman”a geçit verilmiyor. Çanakkale geçilmez Büşra’da test ediliyor. Sonra da Merve’de. Öyle de, Merve Akgül’le Mardin ayağa kalkıveriyor. Kalkıyor da ne oluyor! Karşında koskoca Çanakkale geçilmezi buluyor! Mardin Çanakkale’ye, Çanakkale Mardin’e düşürülüyor... Düşman?.. Hangi düşman?.. Mevzilenmiş sipere zaferini kutluyor. Bizse mırıldanıyoruz... Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir!.. Bir devrin battığı yer... Battığı yer... Battığı... El hak doğrudur...
Votkalı açılış
Türkiye’deki Kemalist kesimin en çekilmez özelliğidir bu. Küstahlık! Baskıcıdırlar. Bu tamam. Bu kabulümüzdür. Bu özellikleridir zaten, onları Kemalist kılan başkalarından ayrıştıran... Baskıcı olmayan Kemalist olur mu? Olmaz. Olamaz. Olsa onun adı Kemalist olmaz zaten, olsa olsa laik olur... Laik demokrat, laik liberal, laik Müslüman... Hiçbiri de küstahlığın yakınından uzağından geçmez. Oysa Kemalist... Köylüye mevya suyu, kola diye dayar votkayı, dayar şarabı... Olay Aydın’da geçiyor. Adnan Menderes Üniversitesi’ne ait bir yüksek okul açılışında. Hani şu, başörtüsü yasağını uygulamayı kendine hayat felsefesi seçmişlerin yuvası. Bu konuda nuh deyip peygamber demeyenlerin üniversitesi. Allah ile savaşırcasına başörtüsü ile savaşanların kalesi. Açılan yüksek okulsa hayırsever vatandaşların gayretiyle açılan bir yer. E onlar da katılıyor açılışa. Ama bin pişman da oluyorlar. Bakıyorlar ki, ellerindeki içeceklerin tadı alıştıklarının dışında. Biraz araştırınca beklemedikleri bir tatla karşılaşan köy sakinlerine cevap yine Kemalistlerden geliyor! Pişkin ve bilmiş... Pişkin ve küstah... Votkalı kola içince işte böyle olur! Bir hah! Da var mı acaba takip eden... Adam oldunuz beyler! İnsan olamadınız.. Cumhuriyet’ten anladığınız bu mu sizin?
Obama resimleri
Bu hafta ABD Başkanı Barack Obama’nın daha önce kamu ile paylaşılmamış fotoğrafları internet üzerinden yayınlandı. Seçildiği andan itibaren hayatının farklı karelerine yer verilen resimler görünürün dışında da bir şeyler söylüyor bizlere. Mesela Amerikan siyasetçisinin Türkiye siyasetçesinden nasıl ayrıştığını anlatıyor. Resimlerin birinde Oval Ofis’teki büyük koltuğun bir başka Beyaz Saray çalışanıyla birlikte yerini değiştiren bir Obama görüyorsunuz. Resmen koltuğu kaldırma aşamasında bir başkan. Bir diğerinde öğlen arası hamburger kaçamağı yapan başkan’ın, elinde iki büyük kâğıt torba beyaz saraya dönüşünü. O yürürken arka planda gözüken kalabalık görevli ordusunun da kendi işleriyle meşgul olduğu anlaşılıyor. Elinde paketler bir başkan... Koltuğunu itecek, paketlerini taşıyacak yok mu sanki! Var elbette ama siyaset, mütevazılığı da beraberinde getiriyor bu diyarlarda. Bir başka deyişle, Obama kendini bu şekilde taşıyışında yalnız değil. ABD’de siyasetçiler hep böyledir. Harvard’da okuduğum dönemde Massachusset Valisi Mit Romney’nin bir davetinde de aynı şey dikkatimi çekmişti yıllar öncesinde. Davetin bitiminde onu bekleyen arabaya yaklaşmış, etrafındaki görevliler başka işlerle uğraşırken ceketini çıkarmış, arka kapıyı açıp koltuğa ceketini koymuş, binip kapıyı kendi çekmişti. Bizde olsa bir kapı açıcı, bir kapı kapayıcı, bir ceket çıkartıcı, bir ceket koyucudan oluşan en az dört kişilik bir ekip siyasetçimizle göbeğinden bağlıdır, onunla doğar, onunla yaşar ve onunla ölürler...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.