Bir başka olur Tokat’ta hacı uğurlaması
Memleketin bütününde huzur var. Sadece Ankara ve İstanbul’daki huzursuzluklar, sanki ülkenin bütününde varmış gibi gözüküyor. Rantçı medya, rantçı siyasetçi ve diğer malum hükmediciler, üç gün sussalar, Türkiye’deki huzur, güven ve istikrar ortaya çıkar.
Lakin, bütün dünyaları; İstanbul ve Ankara’daki devletin kasalarında olan belli çevreler; ellerinden kasalar, keseler gitmesin diye sürekli kargaşa ve kaos üretip, milletin burnundan fitil fitil getiriyorlar.
Tokat’ın caddelerinde kimi zaman yalnız, kimi zaman dostlarla yürüdüm. Şehirde harika bir sessizlik ve huzur hâkimdi. Kimsenin can ve mal güvenliğinden endişesi yoktu. En huzurlu mekânlardan birisi de Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce restore ettirilen ve hizmete açılan Taşhan Çarşısı’ydı.
Tokat’ın en meşhur çarşılarından biri de Yazmacı Han’dır. Fakat Yazmacı Han kapalıydı ve restore edilmeyi bekliyormuş. Oysa Türkiye’nin bütün renklerinin beze dokunduğu ve sofralarımızı süsleyen en nadide sofra altları, bir zamanlar orada dokunup, renkleniyordu. Yazmacı Han özel teşebbüse devredilmiş veya satılmış. Tarihimize ve kültürümüze hizmet açısından Yazmacı Han’ın da eski günlerine kavuşması lazım.
Gecenin ilerleyen saatlerinde Yeşilırmak kenarından Tokat otogarına doğru yürüyorduk. Otogardan öyle bir konuşma geliyordu ki, o tarafa yönelmemek mümkün değildi. Gecenin 23’ünde böyle bir konuşma ne olabilirdi? Büyük bir merak ve hızlı adımlarla, otogara gittik. Bir de ne görelim, tabiri caizse otogar çaka çaka insan doluydu.
Meğer hacca gidecek vatandaşlarımız uğurlanıyormuş. Belki abartıyorum ama Tokat’ın bütün halkı sanki oradaydı. Çünkü çoluk-çocuk, ihtiyar-genç, kadın-erkek demeden eli yüzü düzgün mü’minler konuşmayı dinliyorlardı. Tokat Kur’an Kursları müdürü olduğunu öğrendiğim konuşmacı ise hakikaten insanların yüreğine sesleniyordu.
Hacı adayları otobüslere binmiş, uğurlayanlar otobüslerin dibinde, uzunca süren duaya âmin diyorlardı. Biz de âminlere karışıp, uğurlamanın sonuna kadar bekledik. Otobüslerle Ankara’ya gidecek olan hacı adayları, sabaha karşı da uçakla Medine’ye gideceklermiş. Çifte sallanan ellerin biri gözyaşlarını silerken, diğeri duaya açılıyordu. Otobüstekilerin ve yerdekilerin gözyaşlarına karışan dualar ve âminlerden istifade etmeyi çok istedim.
Hacı adaylarını Ankara’ya götüren otobüsler kornalar ve tekbirlerle otogarı terk ederken, uğurlamaya gelenler de kıpırdayan dudaklarıyla evlerine doğru hareket ediyorlardı. Gidenin geleceği garantisi yoktu, fakat gidilen yer de mukaddesti. Gelseler iyi olurdu ama gelmeseler de Allah yolundan gelmeyeceklerdi. Bu duygularla hüznün ve sevincin arasında kalan insanlar, son otobüsü ışığı kayboluncaya kadar izlediler.
O gecenin sabahında Turhal üzerinden Tokat’ın şirin ilçesi Zile’ye geçtim. Zile’nin orta yeri çarşı, adı gibi uzunca bir çarşısı var. Şehri ikiye bölüyor. Dolaşırken, küçücük ve eski bir dükkânda; elinde çekici, önünde semaver tablası, ince ince işleme yapan bir ustaya rastladım. İşine kördüğüm olmuş vaziyette sarılmış bu kişiyle konuşmazsam olmazdı.
Selam verip hal hatır sorduktan sonra fotoğrafını çekmek istedim. Elinde sigarası vardı, onu sakladı. “Ayıp olmasın, kimlerin bakacağı belli değil” diye saygılı davrandı. Sonra pozunu verdi, dükkânının penceresine elini dayayıp, hüzünlü hüzünlü baktı. Ben de o anı fotoğrafladım. Bakışıyla dükkânının ve kendisinin ne kadar eski olduğunu anlatıyordu.
Semaverci Ali Usta’nın geçim kaynağı bakır kapları tamir etmek ve kalaylamakmış. Baba mesleği değilmiş. Çünkü Ali Usta, tam 30 yıl aralıksız alkol almış. Sabah başlayıp, gece yarılarına kadar içmiş ve dünyadan bihaber yaşamış. Böyle birinin yaşantısı nasıl olur ve çevresinde nasıl karşılanır, orasını geçiyorum. 30 yıl sonra birilerinin vasıtasıyla yolu Adıyaman Menzil’e uğramış. O gündür bugündür tövbe etmiş ve zerre alkol almıyormuş.
“43 yaşına kadar içtim, 43 yaşından sonra bıraktım, üç gün içinde evlendim, şimdi gül gibi iki çocuğum var, anlaşabildiğim bir eşim ve karnımı doyuracak kadar da işim var. Allah’ıma binlerce şükürler olsun, Allah alkole bulaşmış herkesi kurtarsın. Camiden işe, işten eve gidip gelen biriyim. Kimseye bir zararım yok, kimse de bana zarar vermiyor. Bundan daha büyük zenginlik olur mu bey” diyerek sözünü bitirip işine yöneldi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.