Diyaloğun Kapısı
Şam seyahatimiz kısa sürmekle birlikte Allah’ın izniyle gayet verimli geçti. Yolculukları aradan çıkarırsam bir buçuk gün süren seyahat süresince Allah’ın izniyle birçok görüşme yapma fırsatı buldum. Tabii Şam’ın trafik şartları da buna imkân sağlıyor. Taksiye atladın mı on beş–yirmi dakika sonra istediğin yere varıyorsun. İstanbul şartlarında herhangi bir görüşme programına ayırdığın zamanın üçte ikisi, bazen daha fazlası yolda trafik sıkışıklığında ve araba için park yeri aramakla geçtiğinden aynı derecede verimli sonuç alamıyoruz.
Bugünkü ve müteakip yazımızda Şam’da yaptığım görüşmelerin bazılarından söz etmek ve bu görüşmelerden aldığım birtakım kısa notları siz değerli okuyucularımın da dikkatine sunmak istiyorum. Söze İslâmî Cihad Hareketi’nin kıymetli düşünce adamlarından olan Yazar Eymen Halid’le başlamak istiyorum. Bu seferki Şam ziyaretimin en önemli kazanımlarından birinin, güler yüzlü, cana yakın ve bol latifeli bu güzel insanla tanışmak olduğunu söyleyebilirim. Başka herhangi bir faaliyetim olmasaydı bile sadece onunla tanışmak ve dostluk bağı kurmak dahi böyle bir ziyaret gerçekleştirmeye değerdi. Bu zat Arap dünyasındaki gelişmelerden artık iyice sıkılmış ve mevcut yönetimlerin Filistin davası konusunda oyalama politikası yürütmekten öte bir şey yapmadıklarını düşünüyor. Onun için Türkiye’nin konumunu çok önemsiyor. Gerçi biz hiçbir konuda mübalağa yapılmaması, her şeyin kendi boyutuyla görülmesi ve olması gerekenle var olan arasındaki farkın da dikkatten kaçırılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Ama Arap dünyasındaki mevcut yönetimlerin özellikle Filistin içindeki ihtilafın çözümü için “arabulucu” rolünü kimseye devretme niyetinde olmayan Mısır yönetiminin tutumundan bu kardeşimizin yaka silkme ihtiyacı duymasının pek çok haklı nedeni var. Bu yüzden birkaç gün önce “Diyaloğun kapısı Kahire değil İstanbul’dur” başlıklı makale yazmış ve bu yazısından dolayı bazı çevrelerin eleştirilerine, karşıt tavırlarına maruz kalmış. Ama kanaatini değiştirmiş değil ve Mısır Cumhurbaşkanı Hüsni Mübarek’in de kendi özgür iradesiyle hareket etmeyip birilerinin verdiği görevi yerine getirdiğini düşünüyor. Demek ki tamamen aynı şeyleri düşünüyormuşuz. Yazılarımızı takip edenler geçen hafta bizim de bu konu üzerinde durduğumuzu ve Hüsni’nin bu vasfından söz ettiğimizi hatırlayacaklardır.
Eymen Halid, Mescidi Aksa için Türkiye’de gerçekleştirilen gösterilerden dolayı da çok memnun olmuş ve Filistin haricinde, Arap dünyasında bu konuda söze gelir tepki olmamasından şikâyetçiydi. Fakat bunun sebebi tabii ki halkların tepkisizliği değil bu tepkilerin meydanlara yansımasının engellenmesi. Halk desteğinden yoksun yönetimler kitleleri, tepkilerini ve muhalefetlerini meydanlara taşımaya çok fazla alıştırmak istemiyorlar. Bugün Mescidi Aksa için gösterilecek tepkinin yarın bir gün hâkim sistemin uygulamalarına, yapılacak bir düzenlemeye karşı da gerçekleştirilebileceğini düşünüyorlar. Benim tahmin ettiğim kadarıyla asıl sorun burada. Ne yazık ki totaliter rejimlerin ve diktatörlerin saltanatlarıyla ilgili endişeleri, işgalci Siyonist saldırganların vahşetlerine karşı seslerin yükseltilmesini de engelliyor.
Eymen Halid’in refakatinde, kıymetli kardeşimiz Adem Özköse ile birlikte İslâmî Cihad Hareketi’nde Ramazan Abdullah Şallah’tan sonra gelen siyasi lider Ziyad en-Nehhale (Ebu Tarık)’nin ziyaretine gittik. İslâmî Cihad’ın Gazze’deki teşkilatının ileri gelenlerinden bir kardeşimiz de Ebu Tarık’a ziyaret planımızı önceden bildirmişti. Onun için bizi zaten bekliyordu.
Ziyad en-Nehhale’ye yaptığımız ziyaret de oldukça faydalı oldu. Bize epey vakit ayırdı. O da Türkiye’nin işgal devletine karşı sergilediği tutumdan duyduğu memnuniyeti sohbetinde dile getirdi. Bu arada özellikle diyalog görüşmeleriyle ilgili tıkanıklığın arkasında duran sebepler, Abbas’ın seçim kararı vermesinin yansımaları ve ne gibi sonuçlar getirebileceği, Mısır’ın sergilediği tutum vs. gibi konularda fikirlerini sorduk.
Ebu Tarık en-Nehhale de, diyalog görüşmelerindeki tıkanıklığın birinci sebebinin Mısır’ın yanlı tutumu olduğu kanaatini taşıyor. Mısır’ın arabuluculuktan ziyade birilerinin hesabına dayatma yaptığını, o yüzden de Abbas’ın planlarının kabul edilmesi, çözüm formülünün burada aranması için tüm siyasi avantajlarını kullandığını, böyle bir tutumdan da gerçek anlamda bir iç barış çıkması ihtimalinin bulunmadığını dile getirdi.
en-Nehhale, Filistin’de dâhili ihtilaf çözülmediği ve ittifaka varılamadığı sürece gerçekleştirilecek seçimlerin de güven verici olmayacağını ifade etti. Abbas’ın seçim kararının kendi otoritesini yasal zemine oturtmak ve Hamas’ı girdiği kapıdan dışarı çıkarmak amacıyla başvurduğu bir oyun olduğuna dikkat çekti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.