Türkiye cumhuriyet, Azerbaycan respublika!
Türkiye’de Cumhuriyet Bayramı kutlanırken, Azerbaycan yolundaydık. Bakü’de çok önceden planlanmış Türkçenin 8. Uluslararası Şiir Şöleni’ni yapacaktık. Son günlerde Türkiye ile Azerbaycan arasında soğuk rüzgârlar estiği hatırlanırsa bu seyahat ve faaliyetin zamanlamasının pek uygun olmadığı düşünülebilir. Şölenin bu yılın haziran ayında yapılması kararlaştırılmış, çeşitli sebeplerle mümkün olmayınca, ekim sonuna bırakılmıştı.
Azerbaycan, 20. yüzyılın başında etkili olmaya başlayan Türk milliyetçiliği akımının tek müşahhas mahsulü olarak görülebilir. Osmanlı Devletini Birinci Dünya Harbine sokan İttihatçıların askeri önderi Enver Paşa, kendi sevk ve idaresinde 1914’ün aralık ayında Sarıkamış harekatını başlatmıştı. Şiddetli kış, harekatın hüsranla neticelenmesine yol açınca, Azerbaycan, Kafkaslar ve muhtemelen oradan Türkistan’a doğru sürmesi ümid edilen hamle akamete uğramıştı.
Sarıkamış’da 80 bin genç cana mal olan bozgunun tesellisi mahiyetindeki harekat için, 1918 yılının yaz aylarında fırsat zuhur eder. Rus Çarlığının yıkılması üzerine ortaya çıkan boşluk Kafkaslarda kargaşaya yol açar. Ermeni komitacıları ve bolşevikler Müslüman ahaliyi katletmeye başlar. Bu bilgiler ve Azerbaycan halkının talepleri İstanbul’da başkumandan vekili Enver Paşa’ya ulaşınca, harbin talihinin tamamen tersine döndüğü, mütareke beklenen kötü bir dönemde zecri bir karara varır. Irak cephesindeki askerlerin bir kısmı çekilerek Kafkas İslam ordusu teşkil edilir ve başına Enver Paşa’nın üvey kardeşi Nuri paşa getirilir.
Kafkas İslam Ordusu Azerbaycan’ı kurtarma harekatını sürdürürken, Birinci Dünya Savaşının sonuna varılmıştı. Bakü 1918’in eylül ayı ortalarında kurtarıldı, Enver Paşa ve arkadaşları neredeyse bir ay sonra hükümeti bırakmak ve İstanbul’u terk etmek zorunda kaldı. 30 Ekimde İngiltere ile Mondros Mütarekesi imzalandı. Bu adeta Osmanlı Devleti’nin sonunu getiren sürecin başlangıcı idi.
Osmanlı Devletini sona erdiren süreç içinde Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulmuş olması ilginç bir oluşumdur. Müstakil Azerbaycan Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti’nden önce kurulmuş bir “Türk cumhuriyeti”dir. O sırada kabul edilen bayrağının bizim bayrağımızdan farkı, kırmızı dışında yeşil ve mavi renkler ihtiva etmesi ve yıldızının sekiz köşeli olmasıdır. Azerbaycan Cumhuriyeti bolşeviklerin Rusya’ya hakim olmasından sonra uzun süre ayakta kalamadı, 1920’de sona erdi.
Sovyet döneminin bitişi üzerine istiklâlini ilk ilan eden ülkenin Azerbaycan olmasının temelinde, daha önceki tecrübe yatıyor olmalıdır. Turgut Özal’ın Azerbaycan’ı istiklal ilanı hususunda teşvik ettiği de unutulmamalıdır.
Artık Azerbaycan cumhuriyet değil, “respublika” idi. Başında da cumhurreisi değil, prezident vardı! Bunun en azından, ilk cumhurbaşkanı Ebulfezl Elçibey’den sonra böyle olduğunu söyleyebiliriz. Sovyet döneminde yükselen Nahcıvanlı Haydar Aliyev, romantik milliyetçi ve Türkiye’ye yönünü dönmüş Elçibey bir darbe sonucu, cumhurbaşkanlığını bırakmak zorunda kalınca dizginleri eline aldı.
Coğrafi olarak Azerbaycan’ı esas alan bir millet tasavvuruna dayanan bir devlet oluşturulmaya yönelindi. Bu çerçevede Azerbaycan’ın resmi dili Azerbaycan türkçesi olmaktan çıkarıldı, “Azerbaycan dili”ne dönüştürüldü.
Türkiye’ye hem yakın hem farklı siyasetin uzun vadede kimlik farklılaşması meydana getirmesi şaşırtıcı olmaz. İki hükümranlık her ne kadar “bir millet iki devlet” şiarını dillendirse de, farklılaşmanın ete kemiğe bürünmesi kaçınılmaz. Son aylarda cereyan eden olayların bu çerçevede değerlendirilmesi mümkündür.
Türkiye Yazarlar Birliği’nin düzenlediği Türkçenin 8. Uluslararası Şiir Şöleni böyle bir atmosferde başlıyordu. Neyse ki, bayrak krizi aşılmış, bayrağımız şehidler hıyabanında göndere çekilmişti. Yine de salondaki yüzlerde bir tedirginlik okunabiliyordu. Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rızayev’in konuşması tedirginliği ortadan kaldıran ilk işaret oldu. Anar bey, Türkiye ile Azerbaycan’ın kardeşlik temelindeki geçmişini, her iki ülkenin kurtuluşu için yapılan yardımlaşmayı anlattıktan sonra, yöneticilerin sınır çizdiğini, şairlerin ve yazarların bu sınırları kaldırdığını söyledi.
Azerbaycan Milli Meclisi’nden iki hanım milletvekilinin konuşmaları, bütün tereddütleri ortadan kaldıracak bir tesir uyandırdı. Bu milletvekillerinden Ganire Paşayeva, Türkiye’de bir hayli tanınıyor. Ermenistan’la ilişkilerin başlaması ile ilgili süreçte, Türkiye’ye defalarca gelen bu hanım, şölendeki açılış konuşmasında iki ülke halklarının birliği üzerine çok güzel sözler söyledi, hatta kendi yazdığı bir şiiri okudu. Türkiye Azerbaycan Dostluk Grubunun Başkanı Konya Milletvekili Mustafa Kabakçı’nın konuşması da salondaki hissiyatı pekiştirdi.
Türkiye Yazarlar Birliği heyeti Türkiye’ye Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı’nın hediye ettiği bir bayrakla dönüyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.