Islak imza derken altlarını ıslattılar
Çocuğun altını ıslatmasıyla, devlet adamının altını ıslatması farklı şeylerdir.
Birisi mazurdur, diğerini ise tarih hiç affetmez.
Tanzimat’tan beri ıslatarak geliyoruz.
Darbeleri pisleme olarak kabul edersek, ıslatmaları saymakla bitiremeyiz.
Ülkedeki Müslüman halkı irtica paranoyası hesabına amansız takibe alanların elleri altındaki gizli belgeler ortalığı kirletince bir kere daha ıslatıyorlar...
Tertipler kağıt parçasıymış...
Meğersem değilmiş.
Bunca yer altı cephanesi, bunca sinsi planlar, bunca takipler, darbeler bir kağıt parçasına yapılacak işler değil. Hele de emir komuta zinciri ağında kimselerin tek başına gizli işler çevirme keyfiyeti asla olamaz. Emir verilir, akabinde yakayı ele verme gündeme düşünce ortalıkta birkaç albayla, birkaç başçavuş kalır. Diğerleri sıvışırlar.
28 Şubat günlerindeki takipler kimlerin emriyle yapılıyordu?
Eşleri kapalıdır veya namaz taraftarıdır diye fişlenip yargılamadan, sormadan etmeden kapı dışarı edilen yüzlerce subayın sorumluları nerede?
Hiç kimse sorumluluğu kabul etmiyor. Baktılar ki kazın ayağı öyle değilmiş, kaçmaya, setre arkasına çömelmeye başladılar. Sorumlusu adam gibi ortaya çıkıp da “ben yaptım” diyemiyor.
Ne kadar çömelseler de millet onları görüyor ve tanıyor.
Halkın maşeri vicdanından kaçamazlar, kaçamayacaklar....
Düşünebiliyor musunuz?
Kapısında halkın çocukları asker, bilgisayarında o çocuğun Müslüman olan annesi ve babası sakıncalı... Üstelik bu cenahta Kürt-Türk diye bir ayırım da yok; başımızda örtü, üzerimizde edep timsali uzun etek taşıyorsak hep sakıncalıyız! Din sakıncalı olunca, ona tabi olan kim varsa sakıncalı.
Hale bakın.
Sakıncalısı bol olan bir ülke haline geldik... Kurumlar, karşı karşıya geldiler. Ekranlar farklı, yayın organları farklı, mabetler farklı. Ergenekon ile PKK az gelmiş gibi, bir de alternatif mabet dedikleri cemevlerini sürdüler gündeme. Cemevleri hangi dine mensupsa, hangi peygamberin dini ise, hangi dinin ibadethanesi ise... Tarihin hangi sayfasından geliyorsa?
Görünürde terörün tükenmesi halinde gündemin ilk başlık maddesi alternatif kabul ettikleri cemevleri vakıasıdır. Astarsız, temelsiz sözde mabet...
Maksat karışıklık olsun.
Başından dumanı hiç eksik edilmeyen bir ülke.
Tarihin çilesini halkına çektiren bir düzenin kullandığı üslubun içeriğindeki unsurlar cumhuriyetçilik ile halkçılıktır. Latin kaynaklı Neron’dan kalma bir anlayış...
Her şey bu iki sorumsuz ve de anlamsız ideolojinin hesabına yazılıyor...
Bu yollarla, bu yöntemlerle beyler cumhuriyeti koruyorlarmış.
Korunan hangi cumhuriyetse!
Halkı ile ters düşen Baykal’ın cumhuriyetini elbette ki silahla sabah akşam korumak ve de kollamak zorundasınız. Ama demokratik cumhuriyetin öylesi bir derdi yok.
Onu halk kendi belleğinde kurar, kendi belleğinde korur.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni Kızılordu kalın zırhlarla korumasına rağmen 70 yıl geçmeden kazdığı çukurlarına doğru yıkılıp gitti. Doğu Türkistan’a kan kusturan Çin’deki mevcut komünizm rejimi de cumhuriyettir... Ortadoğu ile Filistin’de insanlık suçu işleyenler de aynı anlayışın mahsulleri.
Demek ki sadece cumhuriyet demekle cumhurluk olmuyor.
İnsanlık hiç olmuyor...
Sonuçta herkes uygulamaya bakar... Nasıl bir cumhuriyet ki çocukları okullarına giremez, evlatları askeri görevlerinden yargılanmadan kapı dışarı edilirler?
Şu aşamada cumhuriyeti kutluyoruz... Bölücü unsurlarımızla, yeraltındaki hain cephaneliklerle, Ergenekon ihanetleri ile cumhuriyeti kutluyoruz.
Kutluyoruz demeyelim de kolluyoruz!
Kollanan bir rejim daha ne zamana kadar kollanacak? Bu sorunun cevabını araştırmamız yanında 1909 darbesinden tutun da günümüze kadar uzanan darbelerin kimin hesabına ve de hangi kaygılarla yapıldığını sorgulamamız gerekiyor.
Ne yaptılar, ne ettiler bilmemiz lazım.
Tarih ders almaktan ibaretse önümüze konulan karanlık işlerden dersimizi almalıyız.
Manzaralar pek de iç açıcı görünmüyor...
Ülkenin kafası karışık...
Bir asra yakındır halk ile statüko içten içe çarpışıyor.
Halk bir tarafta mazlum, onun üzerinde oyun oynayanlar zalim. Bizans sarayındaki oyunların Bizans’ın başına açtığı belayı sonuçta Fatih Sultan Mehmet gibi bir liderin temizlemesi gibi, bu halkın başına sarılan irtica belasını da bir başka Fatih gelir ve de en ince noktalarına kadar temizler.
Şimdi tüm alıcılar o tarafa doğru yönlendirilmiştir.
Bir Fatih ve onun nesli Alperenler, Anadolu Gençliği...
Bizim çocuklarımız...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.