“Bakü’de ezan sesleri”
Türkiye’den veya Osmanlı coğrafyasından Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye gelen bir kimse, bir süre sonra şehrin manzarasında bir eksiklik hisseder. Şehrin silüetinde kubbe ve minare bulmak neredeyse imkânsızdır. “İçerişehir” denilen eski sur içi bölgesi müstesna.
İçerişehir’de, 1078 tarihli Mescid-i Muhammedî en eski dinî yapı olarak minaresini göstermeye devam etmektedir. Şirvanşahlar saray külliyesindeki cami, Mescid-i Cuma, Bibi Heybet, Beğliyar gibi camiler bugüne gelmiştir. 19. Yüzyılın başında 3 bin nüfuslu bir kasaba olan Bakü’nün 20. yüzyıla doğru petrol yataklarının işletilmesiyle büyük bir şehre dönüştüğü unutulmamalıdır. Petrol sanayiinin türettiği milyonçular (milyonerler)ın Bakü’ye çeşitli mimarî eserler, bu arada büyük tiyatro salonları kazandırırken, büyük bir cami yaptırmamış olmaları da ilgi çekicidir. Sovyet döneminde yeni cami yapılması elbette beklenmemelidir. Bu sebeple, hayli geniş bir alana yayılmış olan Bakü’de 1991’den, yani istiklâlin kazanılmasından sonra yeni camilerin yapılması beklenirdi. Nitekim, özerk bir cumhuriyet olan Tataristan’ın başkenti Kazan’da şehrin yönetim merkezinde eski bir camiyi ihya kastıyla çok güzel bir cami inşa edilmiştir.
Bakü’de Şiir Şöleni için bulunduğumuz üç gün içinde hiç ezan sesi duymadık. 4. gün, şehrin tarihî yerlerini gezerken, hem eski camileri gördük, hem de tam Kız Kalesi’nin önündeyken öğle ezanını duyduk. Bakü’nün “İslâm şehri” imajı böylece yerine oturdu. Bu yıl Bakü “İslâm kültür başkenti.” İki sene önce Halep’te iken bu unvan o yıl Halep’in idi. Halep’te bu yılı hatırlatan çok sayıda afiş ve tanıtım malzemesiyle karşılaşıyorduk. Bakü’de neredeyse hiç rastlayamadık.
Aslında Azerbaycan çok erken bir dönemde, Hz. Osman zamanında, İslâm orduları tarafından fethedilmiştir. Türk unsurların bölgeye yerleşmesi Emeviler ve Abbasiler döneminde başlamıştır. Selçuk’un oğlu Çağrı Bey daha Selçuklu Devleti teşekkül etmeden bu bölgeye seferler yapmıştır. İlki 1015’de yapılan bu seferler nüfus hareketleri bakımından önem taşımaktadır.
İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu dönemlerinde Azerbaycan hep Anadolu’dan farklı bir kader yaşamıştır. Osmanlıların Azerbaycan’ı tamamıyle denetim altına almaları çok geç bir tarihtedir ve kısa sürelidir. 3. Murat zamanında bütün Azerbaycan Osmanlı hâkimiyetine girer. Ömrünü bir macera gibi yaşıyan, Osmanlıların “Şark Serdarı”, acemlerin “adı yaman” (yani “kötü isimli” veya “adı batasıca!”) dedikleri Kafkasya Fatihi Özdemiroğlu Osman Paşa, Bakû’yü 1583’te ele geçirir. Osman Paşa’nın bu bölgedeki en meşhur savaşı “Meş’ale Savaşı”dır. Osmanlı ordusu ile İran ordusu dört gün savaşırlar. Muharebe geceleri de sürer. Geceleri iki ordunun yaktığı meşalelerin ışığında savaşılır. Bu meşaleler sonradan şehre büyük zenginlik sağlayacak Bakû nefti ile yanıyor olmalıdır!
Bakü’de, “İçerişehir”i gezerken, “Meşaleler savaşı” sırasında İran ordusunun kumandanı İmam Kulu Han’ın askerlerine şöyle seslendiğini duyar gibi oluyorum: “Bre kancaru gidersiz? Şahın çöreğini kendünüze haram mu idersiz?” Osmanlı ordusunun serdarı Osman Paşa ise, kaçmakta olan İran ordusunun takip edilmemesini buyuruyor. Çünkü savaştıkları aynı dili konuşan kardeşlerdir...
Bakü’de bugüne gelen yegâne Osmanlı eseri, Şirvanşahlar külliyesindeki zarif Sultan 3. Murat kapısıdır.
İki gün önce yayınlanan Azerbaycan’la ilgili yazımıza gelen yorumlar arasında Bakü’de camilerin kapatılmasıyla ilgili olanlar ağırlıktaydı. Bakü’de yaynlanan gazetelerde daha ötesinde haberlere rastladık: “Bakı’dakı mescidlerde ezanın seslendirilmesine yeniden mahdudiyyetler koyulub.”
1 Kasım öğle saatlerinden başlayarak Bakü’deki camilerde ezanın düşük sesle okunması talimatı verildiği, bazı camilerde ise akşam ezanının hiç okunmadığı belirtiliyor. Habere göre, bu resmi bir yasaklama değilmiş. Bu uygulamalar sadece Bakü’de değil, diğer yerleşmelerde de görülüyormuş.
Bakü, dışarıda cami kapatan, ezan yasaklayan bir yönetim olarak görülüyor. Bu 21. yüzyılda, din ve vicdan hürriyetinin en üst seviyede sağlanması için bütün dünyanın işbirliği arayışı içinde olduğu bir dönemde gerçekten şaşırtıcı. Önce dini yasakların Türkiye ile ilişkiler bağlamında olduğu düşünülebiliyor. Çünkü, 1991’den sonra Türkiye Diyanet Vakfı, hem Bakü için şehid olan Osmanlı askerlerinin bulunduğu Şehitler hıyabanında klasik tarzda bir Osmanlı camisi inşa etmiş, hem de İlahiyat Fakültesi’nin olduğu yere bir cami yapmış. Bunlar Bakü’nün yeni camileri ve Türkiye tarafından yaptırılmış.
Bakü idaresi, bahar aylarından itibaren Şehidler camisini ibadete kapatmış. Burada artık namaz kılınamıyor. Daha da ötesi, bu camiin yıktırılacağı yönünde söylentiler yayılıyor...
Bir düzeltme: “Türkiye Cumhuriyet, Azerbaycan respublika” yazımızda, konuşma yapan hanım milletvekilinin adı yanlış yazılmıştır. O gün Azerbaycan Milli Meclisi’nden iki hanım milletvekili çok güzel konuşmalar yapmıştır. Bunlardan biri Melahat İbrahimkızı, diğeri Gültekin Hacıbeyli’dir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.