28 Şubat’ın zararı kadar faydası da oldu
28 Şubatçılara şu soruyu sormak isterdim; “Eee değdi mi yaptığınıza, ülkeyi 50 yıl geri götürdüğünüze ve milletin yüreğinde, kalbinde zerre kadar yer bile bulamayacak duruma düştüğünüze değdi mi?”
Yalnız milletin kalbinden söz ediyorum, rantçıların cüzdanlarından değil. Gerçi onlar da sizleri terk etti. Yanınızda yörenizde o gün sizi destekleyen ve alkışlayan kaç kişi kaldı bir bakar mısınız? çocuklarınız, eşiniz ve yakınlarınız, el içine çıkamaz durumda.
28 Şubat eylemi, malum zihniyetin yani CHP zihniyetinin, adına “Şamanizm” denilen ve Türkiye dışında dünyanın hiçbir yerinde bir tek insanın bile inanmadığı ama sadece bizde çok küçük bir azınlığın inanacak din bulamadığı için sığındıkları gerçek irtica “Şamanizm’i,” halkımıza din olarak kabul ettirme çabasından başka bir şey değildi. Geçelim.
Bediüzzaman Said Nursi Hz.leri der ki; “Başımıza gelen bela ve musibetler ya bizzat güzeldir veya neticesi itibariyle güzeldir.” O sebeple olayları değerlendirirken, bu minval üzere ele almak gerekir. Tabii bunu İslâm dinine inananlar için söylüyorum.
Hep 28 Şubatçılara yükleniyoruz, doğru da yapıyoruz ama bir de meseleye bu açıdan bakmalı. Hakikaten o günlerde yarım yamalak dini bilgisiyle iyi niyetle veya art niyetle din ve diyanet adına, (diyanet derken Diyanet işleri Başkanlığını kastetmiyorum.) ciddi hatalar yapılıyor, önüne gelen fıkıh alimi kesiliyor ve din adına büyük hatalar işleniyordu.
Ayrılıklar, gayrılıklar, dedikodular gırla gidiyor, aile parçalanmalarından tutun da iş ortaklıklarına kadar din adına hiç de hoş olmayan faaliyetler icra ediliyordu. Din adına uzman olanlar uyarıyor, konuşuyordu ama kimse dinlemiyordu. Garip bir rüzgar esiyor ve bu rüzgara kapılan pek çok insan, kendisiyle birlikte masum insanları da günah deresine savuruyordu.
28 Şubat’ın bu anlamda inanan insanlara faydası oldu ve pek çok insanın, silkinip kendisine gelmesini sağladı. Kimseyi üzmek istemediğim ve herhangi bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemek için daha açık yazmaya hicap ediyorum ama ne demek istediğimin de anlaşılacağını umuyorum.
28 Şubat’tan sonra Türkiye olarak ciddi bir derlenme ve toparlanma yaşadık. O dönemde üç tip Müslüman görüntüsü vardı. Gerçi bugün de var fakat; sayıları oldukça az ve eskisi kadar ne kendilerini ne de halkı kandırıp aldatamıyorlar.
Bu üç tip şöyleydi: Birincisi; “Müslüman olan şahıslar”, elleri öpülür. İkincisi; “Müslüman geçinen tipler”, üçüncüsü; “Müslümanlıktan geçinen tipler.” İşte 28 Şubat, en azından ikinci ve üçüncü sınıftakilerin inanan insanları sömürmesine son verdi.
Bu anlamda 28 Şubat’a baktığımızda dinimiz ve gerçekten inanan insanlar için faydalı oldu diyebiliriz. Tabii böyle felaketlerde kurunun yanında yaşın yanması da kaçınılmaz oluyor maalesef. Zarar gören masum insanları, “faydalı oldu” sözümün dışında tutuyorum.
Hemen şunu da söylemeliyim. Eğer 28 Şubatçılar, neticenin böyle olacağını, Türkiye’de halkın birbirine kenetleneceğini bilselerdi, sittin sene bu işe kalkışmazlardı. Nasrettin Hoca ile Timur’un hikayesine dönmeleri boyunlarında bir kolye gibi kalacak.
Evet, Ak Parti, ikinci kez büyük bir çoğunlukla iktidara gelmesini 28 Şubat zihniyetine borçludur. 28 Şubat’ın küçük provası olan, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 367 hikayesi ile 27 Nisan bildirisi, “Bir daha 28 Şubat istemiyoruz” diyen milletin sesi olmuştur.
Bu dünya, “aldatanların” “aldandığı” bir dünyadır. İnsanlık tarihinde bir insanı, bir toplumu “aldatan” hiç kimse, kendisi ve yandaşları “aldanmadan” ölmemiştir. “Kayıp verdiren” mutlaka “kaybeder” asla “kazanmaz.”
İsterseniz olup bitenleri bir de bu pencereden izleyelim ve geçmişe, geleceğe bu gözlükle bakalım. Yalnız bakalım ama dünyayı gören bir gözlükle bakalım. Sadece benliğimizi gösteren, “camı ön yargı ve peşin hükümlü olan at gözlüğüyle” değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.