İrtica(!) ile mücadele TSK’nın görevi mi?
Hiç eğip bükmeden, önceki gün yaptığım “işin yanlışlığı”ndan dolayı “özür dileyerek” başlamak istiyorum... Evet, önceki günkü yazımda Mehmet Kilci ile Metin Kilci isimlerini karıştırmışım... Aslında, “gazetelerin yanlış haberi” yüzünden yanlışlık yaptım... Çünkü, gazetelerde; “Aydın Doğan’la uzlaşma masası’na oturacak komisyonun başında “Metin Kilci”nin bulunacağı” haberi yer almıştı... Ben de, “uzlaşma arefesi”nde onun yıpratılmak istendiğini düşünmüştüm... Sizlerin “ikaz”ları üzerine öğrendim ki; komisyonun başında Metin Kilci değil, Mehmet Kilci bulunacak!.. Evet, “gazetelerdeki haberler”in doğruluğuna inanıp, bir “yanlışlık” yaptım... Ama, “kuşkum” hâlâ sürüyor!.. Çünkü, Metin Kilci, “Mehmet Kilci’nin ağabeyi”dir!.. Tam da bugünlerde “Metin Kilci aleyhinde” yayın yapanlar, “onun üzerinden” Mehmet Kilci’yi yıpratmayı amaçlamış olabilir...
Tabiî, tüm bunlar, yine de “isim karışıklığı” yapmış olmamın mazereti olamaz!..
Bu “karışıklık”tan dolayı tekrar özür diliyorum.
İRTİCA DİYE BİR SUÇ YOK Kİ!
Keşke, bütün karışıklıklar, benim yaptığım “abi-kardeş” karışıklığı gibi olsa... Bir de, “görev ve yetki karışıklığı” yapıp, milletin ensesinde boza pişirenler var ki, Allah, herkesi bu karışıklıklardan korusun!..
Efendim, ekranlarda konuşan “emekli generaller”in neler yumurtladığını görüyor/duyuyor olmalısınız... Adamlar, hiç yüzleri kızarmadan ve büyük bir pişkinlikle, “irtica(!) ile mücadele” adı altında “darbe plânları” hazırlayanları savunuyor ve üstelik; “Bunlar, TSK’nın Anayasal görevleridir!.. TSK, laikliğin tehlikeye girdiği durumlarda, irtica ile mücadele için elbette devreye girecek ve üzerine düşeni yapacaktır” deme cür’etinde bulunuyorlar!..
Bu konu, kaç gündür kafamı kurcalıyordu... Dün, bir başka konu vesilesiyle; “Anayasa kitapçığı”na tekrar baktım... Acaba, TSK’ya verildiği iddia edilen bu görev, “Anayasa’nın hangi maddesinde” yazıyor?..
Yok!.. Hiçbir maddede böyle bir görev yok!..
Anayasa’nın hiçbir maddesinde;
“TSK, irtica ile mücadele etmekle görevlidir” şeklinde bir cümle yok!..
Bırakın “görevli” yazmayı,
“İrtica” diye tek kelime geçmiyor Anayasa’da!..
O halde, bu “yetki”nin kaynağı ne?..
Acaba, “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu” mu bu yetkiyi veriyor TSK’ya?.. Bu “görev ve yetki”nin kaynağı, meselâ “35. Madde” olabilir mi?..
4 Ocak 1961’de çıkarılan “211 Sayılı Kanun”un, “umumi vazifeler” başlıklı “35. ve 36. madde”lerinde aynen şu ifadeler var:
“ ¥ Madde 35 – Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.
¥ Madde 36 – Silahlı Kuvvetler, harb sanatını öğrenmek ve öğretmekle vazifelidir. Bu vazifenin ifası için lazımgelen tesisler ve teşkiller kurulur ve tedbirler alınır.”
İfadeler, gayet açık!..
Peki, sorarım size;
Bu “koruma ve kollama”nın neresinde “irticaya karşı” deniliyor?..
Ne yani;
“Türkiye Cumhuriyeti”ni, meselâ “irtica”(!)ya karşı korumak ve kollamak TSK’nın görevidir de, “terör”e ve “dış saldırı”lara karşı korumak görevi değil midir?..
Devam edelim sormaya:
“Cuntacı saldırılara karşı demokrasiyi korumak TSK’nın görevleri arasında değil midir?”
“Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak” görevi, sadece “irtica”(!) ile mi sınırlıdır?..
Dahası, “irtica” nedir, “mürteci” kimdir?..
TSK’nın “suçları kategorize etmek” ve en önemlisi de “insanları yaftalamak” gibi bir yetkisi var mıdır?
Varsa, bu yetkinin kaynağı nedir?..
Yoksa, “durumdan vazife çıkarma” gibi bir anlayış mı sözkonusudur?..
Ekranlara çıkan “emekli general”lerin, “TSK’ya böyle bir görev yüklemeye” hakları yoktur!..
Zira, TSK’nın böyle bir yetkisi yoktur!..
“Anayasa”da da yoktur, “kanun”larda da!..
Peki, “yönetmelik”lerde var mıdır?..
TUĞGENERAL ÇUBUKLU DEMİŞ Kİ!
Bu soruya cevap vermeden önce; Genelkurmay Karargâhı’nda hemen her hafta düzenlenen “Bilgilendirme-me toplantısı”ndan bahsetmek istiyorum.
Bu toplantıda; “vatansever bir subay”ın gönderdiği “ikinci ihbar mektubu”nda sözünü ettiği ve “halkı yönlendirmek” için TSK bünyesinde kurulan “42 internet sitesi” ile “andıçlanan 407 internet sitesi” konusu da gündeme gelmiş!..
Haftalık “bilgilendirmeme” toplantısında açıklamalarda bulunan Genelkurmay Adlî Müşavari Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu; demiş ki;
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Başbakanlığın ilgili plan ve direktifleri çerçevesinde irticai ve bölücü tehdit unsurlarını izlemek üzere kurulmuş, işletilmiş internet siteleri bulunmaktadır.”
Tuğgeneral Çubuklu, bu olayın, internet sitelerinin 2007 yılında çıkan 5651 Sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanun” esaslarına göre yeniden yapılandırılması kapsamındaki “normal bir işlemin kamuoyuna çok farklı bir şekilde anlatılması” olduğunu ifade etmiş. Tuğgeneral Çubuklu, “andıcın da yanında olduğunu” söylemeyi ihmal etmemiş!..
Andıcın içerisinde sadece 5651 Sayılı Kanun’un öngördüğü şekilde internet sitelerinin tekrar yapılandırılması ile ilgili bir konu olduğunu dile getiren Tuğgeneral Çubuklu, “Bunun başka şekillerde yapılması ve zamanlaması da bizim için çok ilginç olarak değerlendirilmektedir” demiş!..
“Başbakanlığın direktifinin sadece Genelkurmay Başkanlığı’nı mı, tüm kamu kurum ve kuruluşlarını mı kapsadığının” sorulması üzerine de; Tuğgeneral Çubuklu, “Tabii, tabii, tüm kamu” cevabını vermiş!..
İNTERNETE ERİŞİMİ ENGELLEYEN SUÇLAR!
Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu’nun dün AA’dan geçen bu sözlerini okuyunca, 4 Mayıs 2007’de kabul edilen sözkonusu “5651 Sayılı Kanun”un muhtevasını inceleme ihtiyacı duydum.
Kanunun “1. maddesi”nde deniliyor ki;
“¥ MADDE 1- Bu Kanun amaç ve kapsamı; içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı, erişim sağlayıcı ve toplu kullanım sağlayıcıların yükümlülük ve sorumlulukları ile internet ortamında işlenen belirli suçlarla içerik, yer ve erişim sağlayıcıları üzerinden mücadeleye ilişkin esas ve usûlleri düzenlemektir.”
Ardından da, “kanuna aykırı tavırlar” olduğunda, buna karar verecek merciin “mahkeme”ler, “hakim” veya “savcı” olacağı ifade ediliyor!..
Kanunda, “erişimin engellenmesi” kararı verilebilecek “suçlar” da şu şekilde sıralanıyor:
¥ İntihara yönlendirme.
¥ Çocukların cinsel istismarı.
¥ Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma.
¥ Sağlık için tehlikeli madde temini.
¥ Müstehcenlik.
¥ Fuhuş.
¥ Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama.
¥ 25/7/1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda yer alan suçlar...
Lütfen dikkat;
Bir “internet sitesine erişim”in engellenebilmesi kararı verilebilmesi için, yukarıda sayılan “8 suç”un işlenmesi gerekiyor!..
Tekrar söylüyorum;
“Erişimi engelleme” kararını verecek olanlar da; “mahkeme”ler, o da olmazsa “hakim” veya acil durumlarda “savcı”lardır!..
Peki, sorarım size;
Bu kanunun neresinde “irtica” vardır?..
Daha da önemlisi;
“TSK’nın, internet siteleriyle mücadele etme” görevi, bu kanunun neresindedir?..
Ama, Tuğgeneral Çubuklu ne diyor;
“Biz, yetkimizi Başbakanlığın direktiflerinden ve 5651 Sayılı Kanun’dan alıyoruz!”
Söyleyin Allah aşkına;
“Suça, Başbakanlığın da ortak edilmeye çalışıldığı” böyle bir eylem, kanunun neresinde vardır?..
TSK’NIN BÖYLE BİR YETKİSİ YOK!
Açık ve net söyleyelim:
Kanunun “suç” saydığı fiiller içinde “irtica” da yoktur, “bölücülük” de!..
Dahası; bu suçlarla mücadele için de TSK’ya herhangi bir “görev ve yetki” de verilmemiştir!..
Ama, TSK içindeki bir grup, herhalde “durumdan vazife” çıkarmış ve “yasalara aykırı” olarak “internet siteleri” kurmuşlar, hatta daha da ileri giderek yerli ve yabancı 407 internet sitesini “İrticacı!.. Bölücü!.. Fethullahçı!.. AB yanlısı ve TSK karşıtı” gibi yaftalamalarla fişlemişlerdir!..
Üzerine basa basa tekrar söylüyorum;
TSK’nın yaptığı iş, “yasadışı”dır!..
Çünkü, TSK’nın, “internet ortamında işlenen suçlarla mücadele etmek” gibi bir görev ve yetkisi yoktur!
Tuğgeneral Çubuklu’nun, “andıcın yanındayım” demesi de bir “suç”tur!..
Çünkü, “general” de olsa, hiç kimse “yasaların üzerinde” değildir!.. Hiç kimsenin “yasaları takmamak” gibi bir lüksü olamaz!..
Çünkü Türkiye, “Demokratik, laik ve sosyal bir HUKUK DEVLETİ’dir!”
Hukuku, herkes içine sindirmelidir!.. Güçlü olmak, hiç kimseye “hukuku çiğneme” hakkı vermez!..
Bunu, “general” de öğrenmelidir!..
===================
10 Kasım’da Ergenekon!
Dünkü yazımda da ifade ettiğim gibi; “açılım” konusunun “10 Kasım” günü Meclis’te görüşülecek olması, Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli’nin büyük tepkisine yol açmış ve demişlerdi ki;
“Kürt açılımı görüşmelerinin, Atatürk’ün ölüm günü olan 10 Kasım’a denk getirilmiş olması derin bir anlam taşıyor. Atatürk artık aramızdan ayrıldı, şimdi biz bunları yapabiliriz demek mi isteniyor?”
Merak ediyorum; “Silivri’ye selâm” gönderen ve “Ergenekon’un avukatı” olduğunu söyleyen Deniz Baykal, aynı tepkiyi “Ergenekon Partisi”ne de gösterecek mi?..
Çünkü efendim; partinin kurucusu Av. Tarcan Ülük, dün İzmir’de demiş ki; “Atatürk’ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım’da partinin kuruluş dilekçesini vereceğiz!”
Peki, “Baykal’ın mantığı” ile soracak olursak, Tarcan Ülük; “Atatürk artık aramızdan ayrıldı, şimdi Ergenekon var!” mı demek istemiştir?!?..
Şu hâle bakın; “Atatürk’ün ölüm günü”nde “Ergenekon Partisi” kuruluyor ama, “Ergenekon avukatları”ndan ses-seda çıkmıyor!.. Hayret bi şey!..