Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Şalom yerine selam

Şalom yerine selam


Türkiye Batı’dan Doğu’ya mı kayıyor? Türkiye eksen kaymasının neresinde duruyor? sorularına cevap arandığı bir sırada İstanbul’da İslam Konferansı Örgütü zirvesi yapıldı. Sanki bu zirve ve liderler toplantısı ortadaki soruların cevabı gibi oldu. Türkiye’nin tartışmalı yerini tayin etti. Toplu fotoğraf, Türkiye’nin tabii yerine ve eksenine işaret ediyor. Esasında bu sorular beyhude. Türkiye Batıcı olmadan da Batı’ya gidiyordu. Bu zorlama değil, fıtri ve doğaçlama bir süreçti. Biz Viyana kapılarını, bir batıcı olarak veya batıcı bir ideolojinin sevkiyle zorlamadık. Biz Batı’da en son sınırlara kendimiz olarak gittik. Lakin Doğu Meselesi ve Hasta Adam ünvanlı dönemlerde Batı hastalığına ve geçmiş ümmetlerin illetine ve hastalığına yakalanarak biz biz olmaktan çıktık ve coğrafi olarak değil, kimlik olarak Batı’ya gitmeye kalkıştık. Kimliğimiz batılılaştıkça şarka hapsolduk ve Batı’daki topraklarımızı kaybettik. Balkanlar’ı batıcılığın zirve yaptığı sırada kaybetmemiz kaderin bir cilvesidir. Dolayısıyla, Batı’ya etken ve faktör olarak ve kendine güvenle gitmek mümkün. Lakin edilgen surette Batı’ya gitmek ve orada tutunmak mümkün değil. Çünkü bu durumda saygınlığınız olmuyor. Verici değil, alıcı oluyorsunuz. Binaenaleyh, Batıcı ideoloji bizi Batı’ya taşımamıştır. Belki yüzümüzü doğuya dönerek ve oradan güç alarak Batı yolculuğumuzu sürdürmek mümkündür. Bu itibarla, Pakistan ve İran gezisini bu zaviyeden değerlendirenler isabet etmiştir. İstanbul’da İKÖ zirvesi hem kimlik hem de eksen kaymalarına yönelik istifhamlara en iyi ve ilaç gibi bir cevap olmuştur. Ve ilginçtir The Jerusalem Post gazetesinde Aryeh Levin’in yazdığı gibi pratik nedenler ve gelişmeler teorik alanı da fazlasıyla etkilemektedir. Bağdat Paktı esasında ABD ve İngiltere’nin teşvikiyle hayata geçse bile Menderes şark ile yakınlaşmanın mimarlığını yapmış ve bu Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri açısından ters etki yapmıştır. 12 Eylül ve Özal döneminde de böyle olmuş ve komşularımıza ihracatımız OECD ülkeleriyle eşit seviyeye gelmiştir. Özellikle son krizle birlikte Batı ile ticaretimiz gerileme kaydederken İslam ülkeleriyle ters yönde bir ivme yakalamıştır. AKP’nin yumuşak politikası Türkiye’nin ufkunu açmış ve komşuların güvenini kazanmış ve bu da çevremizle ilişkilerimizin gelişmesine hizmet etmiştir.
¥
İKÖ zirvesi tantanalı geçmiştir. Nedeni Ömer Beşir’in zirveye katılma isteğidir. Türkiye-Sudan münasebetleri giderek gelişmektedir. Lakin Sudan’ın Darfur sorunu dünya ile ilişkilerini gölgelemektedir. Ve bu nedenle Ömer Beşir UCM tarafından suçlanmıştır. Bu açıdan kimi Batı başkentleri özellikle ABD, Beşir’in Türkiye’ye gelmesini sorgulamış ve meseleyi krize çevirmek istemiştir. Burada Türkiye’nin yaklaşımı yerindedir. Birincisi, Ömer Beşir daha önce de yine mahut tartışmalar arasında Türkiye’ye gelmişti. İkincisi, Beşir’in ziyareti ikili olmayıp İKÖ ile alakalıdır ve davet sahibi İKÖ’dür. Doğrusu da budur. Bir diğer husus ise Ömer Beşir, UCM’nin tutuklama kararına rağmen yurt dışı gezileri sürdürmektedir ve Mısır dahil birçok Afrika ülkesine gitmiştir. Dolayısıyla bir yasak ve tahdit varsa neden bunun tek muhatabı Türkiye’dir? Dördüncüsü Yahudi asıllı BM Raportörü Goldstone, Gazze saldırılarıyla alakalı olarak İsrailli liderleri suçlamıştır. Suçlanan isimler arasında eski başbakan Ehud Olmert ve Ehud Barak gibiler olmasına rağmen onlar ellerini kollarını sallayarak başta ABD olmak üzere Batılı ülkelere gidip geliyorlar. Hiçbir sıkıntı da olmuyor. Neden? Bu durumda şunu söylemek mümkün: Mecdelli Meryem’e taş atmak isteyen kişi suçsuz olmalıdır. Yoksa suçlunun suçluyu cezalandırmaya kalkışması klasik tabiriyle çifte standarttır. Yine bir atasözünün ortaya koyduğu gibi, sırça köşkte oturanlar başkalarına taş atmasınlar.
¥
Geçmişte kalsa da ABD’nin şer mihveri olarak tanımladığı ülkelerin liderleri İKÖ zirvesindeydi. Ahmedinejad bunlardan birisi. Neden Beşir’e gösterilen tepkiler ona gösterilmiyor? Bunun değişik cevapları olabilir ve Nejad da onların gözünde en az Beşir kadar menfur bir tiptir. Lakin onlar İran’ı eleştirseler de bu eleştiriler Ömer Beşir örneğinde olduğu gibi zata mahsus değildir. Ya da onlar nazarında Nejad, Beşir’in muhatap olduğu bir suçlamaya muhatap değil. Diğer en önemli misafirlerden birisi de Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad idi. Esasen Beşşar döneminde Suriye-Türkiye yakınlaşması Türkiye’nin uluslar arası ilişkilerine yeni bir boyut ve eksen katmıştır. Belki de on yılın en önemli gelişmelerinden birisi budur. Suriye’nin özel yayın yapan Dünya Televizyonuna yaptığımız zirve ile ilgili değerlendirme münasebetiyle Suriye’de böyle bir (özel kanal) iç açılımın olduğunu da görmüş olduk. Suriye rejimi iç açılımlar yaptığı oranda dışarıyla da bağlarını rahat bir zeminde güçlendirecektir. İnsan hakları ve muhalefetle barışma gibi hususlar bunlar arasındadır. İlişkileri hesap üzerine değil de samimiyet üzerine kurmak Türkiye ile ikili ve çok yönlü ilişkileri ileriye götürecek ve kalıcı olmasını sağlayacaktır. Dolayısıyla iki taraf da bu ilişkileri kıymetlendirmek için çıkar boyutuna ilaveten bu ilişkilere manevi değerler ve samimiyet unsuru da katmak zorundadır. Batılılar bu ilişkileri Abdullah Gül’ün de ifade ettiği gibi biraz gıpta ile biraz da kıskançlık ve hasretle izliyorlar. The WallStreet Journal gazetesinin düşünce köşesinde “The Turkish Temptation” başlıklı yazının giriş bölümü ilginç: It’s been a decade since Turkey threatened to invade Syria because Damascus was harboring Abdullah Ocalan, the leader of the Kurdish PKK terrorist group. “We will say ‘shalom’ to the Israelis on the Golan Heights” is how one Turkish newspaper then described the country’s mood, capturing its attitude toward Syrians and Israelis alike.”
İbarenin açılımı mealen şöyle: 10 yıl kadar önce bir gazetenin başlığının ifadesiyle Türkiye Suriye’yi işgal ederek Golan üzerinden İsrail’e şalom demek istiyordu. Aynen böyle.
Peki, on yıl sonra ne mi oldu? Türkiye Golan’da İsrail’e ‘şalom’ demek yerine Suriye sınırında ‘selam’ dedi. Yeni dönemin ekseni de herhalde şalom yerine selam olmalı.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi