Logarın kapağı açılırsa...
AK Parti aslında hayırlı bir iş yaparak “GDO – Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar” konusunu Türkiye’nin gündemine taşıdı...
Basın cephesi ve muhalefet ayağa kalktı... Bilinmeyen bir hedefi iktidar partisi üzerinden taşlamaya çalıştılar ama sonrasında onların da kafası karıştı...
Sanırsın ki yediğimiz, içtiğimiz her şey dört dörtlük denetlenmektedir ve iş sadece GDO’lu ürünlere kalmıştır...
Hâlbuki Türkiye’de gıda ürünlerinin denetiminde büyük bir ilkellik yaşanmaktadır...
Misali çok... Bilinçsizce kullanılan kimyasallar ve tarım ilaçlarıyla kirletilmiş ürünler serbestçe evlere giriyor...
Fatura oyunlarıyla ülkeye her yıl binlerce ton, aslı astarı bilinmeyen gıda maddesi sokuluyor...
Kalitesiz, bozuk veya tarihi geçmiş gıda maddelerden dönüştürülmüş ürünler her tarafta satılıyor...
Yediğimiz beyaz ekmek bile zehir saçıyor...
Çünkü gıda denetimden ne anladığımız belli değildir...
Sur diplerinde kaçak! At, eşek kesenleri belediye zabıtalarının kameralar eşliğinde kovalamasını gıda denetimi zanneden bir kültürden geliyoruz...
Şöyle düşünelim... İçerideki denetim sistemini izine çıkartıp, mesela Avrupa Birliği’nden yeterli sayıda uzman ve seyyar laboratuvar getirip Türkiye’nin çarşılarında, pazarlarında marketlerinde, bakkallarında satılan ürünleri şöyle bir tahlil ettirseydik... Acaba sonuç ne olurdu?
Ben söyleyeyim, sadece rezaletin daniskası olurdu!
Siyah tekstil boyası ve çamaşır suyu marifetiyle şipşak zeytin üretimi gerçekleştiren üstün teknolojimiz karşısında herhalde parmaklarını ısırırlardı...
Gıda ürünlerinin en asgarisinden denetimini bile beceremeyen bir ilkellik içinde oturmuş GDO tartışması yapıyoruz...
Fakat GDO meselesi biraz karışıktır... Denetimi de belediye zabıtasıyla filan yapılamaz... Yani biraz teknoloji gerektirir...
Bugün genetik mühendisliği, böcek, bitki, hayvan, mikro organizma veya insana ait genleri parçalıyor, kopyalıyor, üretiyor ve birbirleri arasında naklediyor...
Dolayısıyla daha önce hiç görülmemiş gen bileşimleri ortaya çıkıyor...
Faydaları ve gerekçelerine dair sorular soruluyor... Karşılığında da hızla artan insan nüfusunun beslenmesi, tarım ve hayvancılıkta verimin artırılması, bütün ırkların hastalıklara karşı direncinin yükseltilmesi gibi cevaplar veriliyor...
Böylesi masum cevaplar, atomu parçalayıp bunu nükleer silah tehdidine dönüştürenlerin olduğu bu dünyada kimseyi tatmin etmiyor...
Gen teknolojileri yoluyla insan ırkını kırabilecek yeni organizmalar üretilmesi ihtimali çok yüksek... Modern çağın veba salgınları yaşanabilir...
Silahlı kuvvetlere ihtiyaç duyulmadan, bir milletin toptan yok edilmesi veya hastalıklar yayılarak ıskartaya çıkarılması da pekâlâ mümkün olabilir...
Demektir ki, genetik mühendisliğinin hesaplanamayan yan tesirleri, iş kazaları veya üretim hataları, insanlık tarihinde görülmemiş büyüklükte kitlesel imhalara yol açabilir...
Binlerce şirketin faaliyette bulunduğu bu sistemi kırmak artık mümkün değil...
İşin tekrar gıda tarafına dönersek, en azından GDO’lu ürünlerin etiketlerinde detaylı açıklamalar bulunmalı ve GDO’suz üretim yapanlar da bunu belirtebilme imkânına sahip olmalılar...
Bunların tespiti konusunda ülkemizdeki imkânlarının yetersizliği halen en büyük riski oluşturuyor...
Her halükarda GDO izleme çalışmaları, Türkiye’nin savunma ve güvenlik sisteminin bir parçası haline getirilmelidir...
Çünkü bunlar artık her yerde var...
Domuz gribi virüsü de her yerde var...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.