Cemil Çiçek’in sözleri, herkese ibret olmalı!
Gündem yoğunluğu arasında, belki de benim gözümden kaçmış olabilir... Ama, böylesine önemli bir açıklamanın günlerce üzerinde durulması gerektiğine inanıyorum... Bu açıklamanın, sadece “haber” olarak verilmekle kalmayıp, üzerinde “yorum”lar yapılması gerekirdi, diye düşünüyorum. Ama dedim ya; göremedim... En azından “yorum” göremedim... Oysa, o açıklamadaki ifadeler, “güncel olaylar” konusundaki tavırları değerlendirmede “ışık tutucu” olabilirdi... Meselâ denilebilirdi ki; “Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in tavrı”nı başka “kişi”ler ve “kurum”lar niye gösteremiyor?.. Cemil Çiçek; “Onurum her şeyden önce gelir” diyebiliyorsa, bunu başka “kişi”ler veya “kurum”lar niye diyemiyor?.. Ne yani; onlar için “onur” ve “güven” kavramları, “zurnanın son deliği” midir?..
İDDİA VE ÇİÇEK’İN CEVABI
Olayı biliyor olmalısınız... Bir gazetenin haberi üzerine demeçler veren “Muhalefetin iddiaları”na göre; Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in kızı İclal Cicioğlu ile damadı Zeynel Anıl Cicioğlu, TOKİ’den ihalesiz bir iş aldı... Yaklaşık 2 milyon liralık iş, taşeron firmaya 300 bin liraya yaptırıldı. 2 milyon liralık işten böylece Çiçek’in damadı ve kızı 1.5 milyon lira kazandı!.. CHP Milletvekili Osman Kaptan, Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda “Bu nedir?” dedi.
İşi aslında başka bir firmanın aldığını ama bitiremediğini söyleyen Çiçek, “TOKİ, tasfiye yerine aynı şartlarla işin bitirilmesine karar vermiş, öyle alınmış” dedi; ama bu açıklamayla yetinmedi.
Ağzından öyle bir söz çıktı ki; hemen herkese “ibret dersi” olacak nitelikte...
“Allah’tan tek isteğim Kızılay’da gezerken bu hırsız, şu soysuz gidiyor denilmemesi” diyen Başbakan Yardımcısı Çiçek, damadını ve kızını ihbar ederek, dedi ki;
“Suç ve ceza şahsidir. Benim şerefim, benim onurum; evlatlarımdan, yakınlarımdan önde gelir. Benim yakınlarıma bırakacağım tek şey, temiz, dürüst bir geçmiştir. Buna en ufak bir halel getirecek olurlarsa gereğini ben yaparım.
Bir siyasetçinin bunun ötesinde verebileceği başka da teminat yoktur. Bu konuşmamı da ihbar kabul etsinler. Gerekirse yazılı olarak da yapmaya hazırım. Bir kanunsuzluk varsa, savcıların harekete geçmesi gerekir. Geçmedilerse ihbar ediyorum.”
Çiçek, “Buradan ihbar ediyorum” sözünü, üstüne basa basa bir kaç defa kullandı.
Bununla da yetinmedi; iddiayı gündeme getiren milletvekiline şu teklifte bulundu:
“Şimdi buradan çıkalım, Ankara Savcılığı’na gidelim. Dilekçeyi de ben yazayım. Kim hukuksuzluk, namussuzluk yaptıysa, sonuna kadar hesabını versin!.. Hangi yöntemle ortaya çıkacaksa ben varım.”
Bu sözler üzerine; “gazete haberleri”yle “gündem” oluşturan ve “öğleden sonra muhalefeti” yapıp, “yargısız infaz” peşinde koşan CHP’liler geri adım atıp; “Niyetimiz, Bakan’ı üzmek değildi... Ne diyeceğini merak ediyorduk” dediler ve olay kapandı!..
BAŞBAKAN DA AYNI DUYARLILIKTA!
Ne yalan söyleyeyim;
Cemil Çiçek’in bu tavrı, beni son derece etkiledi... Çünkü, bir baba; evlâdını, hele hele “kızını” kolay kolay gözden çıkaramaz!.. “Defterden sildim” dese de, gönlünden silemez!..
Ama, Cemil Çiçek diyor ki;
“Benim şerefim ve onurum, evlâtlarımdan önce gelir!.. Benim, yakınlarıma bırakacağım tek şey; temiz ve dürüst bir geçmiştir!”
Bu anlayışından, bu kararlılığından dolayı Cemil Çiçek’i kutlamamak mümkün değil!..
Bu durumda, “keşke” diyor insan;
“Bakan Cemil Çiçek’in, onur ve şerefine olan bu düşkünlüğünü herkes gösterebilseydi!..
Herkes ve her kurum!”
Ama, biliyorsunuz;
Cemil Çiçek, “kızını ve damadını defterden silme” pahasına “şeref”ine sahip çıkarken, bazı “kişi” ve “kurum”lar, maalesef aynı duyarlılığı göstermiyor!..
Hatırlarsınız; 8 Kasım günü TRT-1’de canlı olarak yayınlanan “Politik Açılım” programında konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan da bu “duyarsızlık”tan şikâyet etmişti.
Demişti ki;
“Şu anda Emniyet Genel Müdür Muavini ile Sakarya İl Emniyet Müdürü cezaevinde... 69 polis ve müdürü kapsayan çok ciddi rüşvet operasyonları yapılıyor... Bunlar temizleme harekâtı... Eğer biz bu temizleme harekâtını gerçekleştiremezsek, halkın devletine olan güveni azalacaktır... Halkın devletine olan güvenini tesis etmemiz lazım.”
O SUBAYLAR HÂLÂ GÖREVDE!
Gerçek de bu değil mi?..
Şu hâle bakın, bir bakan; “Onurum her şeyden önce gelir” deyip, “kızını ve damadını defterden silebileceğini” söylüyor... Bir Başbakan, “Emniyet bünyesinde temizlik harekâtı yapılıyor” diyor ama, aynı duyarlılığı, meselâ Genelkurmay’dan göremiyoruz!..
Malûm, önceki gün, Şemdinli’de Umut Kitabevi’nin bombalanmasının 4. yıldönümüydü!.
Sivil mahkemenin 39 yıl hapse mahkûm ettiği, ancak davanın bozularak askeri mahkemeye verilmesiyle tutuksuz yargılanan astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz hâlâ görevlerinin başında.
8 aydır tutuklu olduğu halde Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz’ü görevden almayan Genelkurmay, Şemdinli sanıklarına da aynı ayrıcalığı gösteriyor!..
Astsubayların avukatı Vedat Gülşen’in verdiği bilgiye göre; Özcan İldeniz Aydın Jandarma Komutanlığı’nda, Ali Kaya ise Muğla Jandarma Komutanlığı’nda görev yapıyor!.. Üstelik, sanıkların yargılanma masraflarını da Genelkurmay karşılıyor.
Hatırlarsınız; dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt, Ali Kaya için “Tanırım, iyi çocuktur” diyerek sahip çıkmıştı. Olayla ilgili iddianame hazırlayan Van Savcısı Ferhat Sarıkaya ise HSYK tarafından “ihraç” edilmiş, “avukatlık” yapması bile yasaklanmıştı!..
Halen “görevlerine devam edenler” sadece astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz, ya da Albay Cemal Temizöz’le sınırlı değil!.. Albay Dursun Çiçek de hâlâ görevde!.. Hem de; “AK Parti’yi devirmeyi” amaçlayan “İrticayla Mücadele Eylem Plânı”nı hazırladığı, plânın altındaki “imza”nın “onun elinin ürünü” olduğu kesinleşmiş olmasına rağmen!..
BAŞBUĞ; KİME VE NİYE SAHİP ÇIKIYOR?
Peki; “hukuk devletine bağlı, demokrasiye saygılı” olduğunu deklâre eden, Başbakan Erdoğan’la bir görüşmesinde “Orduma ve ülkeme zarar verecek bir subayı TSK içinde barındırmam” şeklinde teminat veren bir Genelkurmay Başkanı; adları “pis işler”e karışmış bu subayları görevden niye almıyor?..
“TSK’nın onur ve itibarı her şeyden önce gelir” deyip de, onları görevden alsa; halkın gözünde hem kendini, hem TSK’yı daha da yüceltmiş olmaz mı?..
Elbette olur!..
Gelin, görün ki;
Onları görevden almamak için, hem “yargı” ile hem “hükümet”le ters düşüyor ve bu arada “TSK’nın itibarı”nın da tartışılmasına yol açıyor!..
Org. İlker Başbuğ’a düşen; “Hükümet ve yargıya direnmek” değil, “zanlı”ları “yargıya teslim etmek”tir!.. Ve tabiî, “ismi lekelenen” insanları, bir an önce TSK bünyesinden atmaktır!.. Zira, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da üzerine basa basa vurguladığı gibi, aslolan, “halkın devlete olan güveni”ni korumaktır!..
Başbakan, bunun “gereğini yapıyor” ise, Bakan Çiçek “Onurum her şeyden önce gelir” diyorsa, aynı şeyi Org. İlker Başbuğ da söylemeli, o da “gereğini yapmalı”dır!..
Hem de, vakit geçirmeden!..
Çünkü, yıpranan TSK oluyor!..
TSK’yı yıpratmaya kimsenin hakkı yok!..
Genelkurmay Başkanı’nın bile!..
============
Yine Turgut Özakman!
Fatih Altaylı’ya katılıyorum... Turgut Özakman, kendisinin de ifade ettiği gibi; “bir süre önce operasyon geçirmiş” ise, “akciğerlerinden kist alındı” ise, doktorlar “6 ay boyunca geçireceği hafif bir gribin bile hayatını etkileyeceğini” söylemişse, ellerine “eldiven”, yüzüne “maske” takmakta haklıdır!.. Hele de; “evde bile eşi ile birlikte maske takarak konuşuyorlar” ve “gelen misafirlere bile maske taktırıyorlar”sa!..
Ama, şu da var: Ortada “hayat-memat” meselesi olduğuna göre, “fuarda kitap imzalamaya” niye gitti?.. Turgut Özakman, “yayınevinin daveti”ni pekalâ reddedebilirdi!.. Öyle ya, önce sağlık!..
Yalnız, anlayamadığım şu: TÜYAP fuarında “eldivenli” ve “maskeli” gördüğümüz Turgut Özakman, dün Habertürk ekranlarında “canlı yayın”daydı ve Balçiçek Pamir’in sorularına cevap veriyordu!.. Ama, ellerinde “eldiven”, yüzünde de “maske” yoktu!.. Peki, hani, eve gelen misafirlere bile “maske” dağıtıyorlardı?!?..
Şunu demeye çalışıyorum: Bir insan “hasta” ise, her yerde hastadır ve gereğini yapar!.. Yani, “farklı görüntüler” verip de, milletin kafasını karıştırmaz!..
“Sağlık” mı önemli, “yayınevinin ricası” mı?!?..