Padişah herhangi bir âyeti yasaklayabilir miydi?
Günümüzde her şey abartılıyor...
Her konuya spekülâtif amaçlar doğrultusunda yaklaşılıyor...
Domuz gribi konusunda da öyle yapıldı...
O kadar ki konuyla uzaktan yakından ilgisi bulunmayan alanlara bile girildi.
Bu çerçevede bir salgın sırasında padişahın bir sûreyi yasakladığı iddiaları ortaya atıldı.
Tarihe körün fili tarifi gibi yaklaşırsanız, olacağı budur!
Kur’an-ı Kerim’i ihya ve ilâ etmek gibi bir görevle tahta oturan bir padişah Kur’an âyetlerini yasaklayabilir mi?
Delirip böyle bir şeye kalkıştığını farzetseniz bile Kur’an konusundaki derin hassasiyeti bilinen Osmanlı uleması ve devletin örgütlü kurumu olan Meşihat Dairesi (Şeyhülislâmlık) böyle bir durum karşısında sessiz durur mu?..
Böyle bir şey vuku bulsa ve padişah yanlışında ısrar etse, hiç tereddütsüz yazılacak bir fetva ile padişah tahttan azledilir...
Bu tehdidi vaktiyle, çıkardığı yanlış bir fermana ilişkin olarak, meşhur Osmanlı Şeyhülislamlarından Zembilli Ali Cemali Efendi, Yavuz Padişah’a savurmuş, “Şer’i Şerif’e mugayır” (aykırı) olan fermanını geri almadığı takdirde azline (tahttan indirilmesine) fetva vereceğini” söylemiştir.
Yavuz Sultan Selim de süklüm püklüm Hoca’ya itaat etmiş, fermanını geri çekmiştir.
Olay kısaca şöyle cereyan etmiştir...
Azınlıklara mensup bazı gayrimüslimlerin çeteler kurup serkeşlik yaptıkları yolunda gelen haberlerden bunalan Yavuz Sultan Selim, bölgede yaşayan Hıristiyan ve Musevilerin zorla Müslümanlaştırılmaları, direnenlerin ise öldürülmeleri yolunda çok sert bir ferman yayınlıyor...
Sadrazamla vezirler bunun uygun olmadığı yolunda Padişah’ı ikna etmeye çalışıyorlar, ancak Yavuz’u kararından döndürmek mümkün olmuyor.
Son çare olarak Şeyhülislâm Zembilli Ali Cemali Efendi’ye gidiyorlar.
“Böyle iken böyle” diyorlar, “Hünkârı kararından döndürmekte nâçar (çaresiz) kaldık. Bir de siz deneyiniz, umulur ki sizi dinler...”
Zembilli, evden dışarı çıkmama prensibini bozup derhal saraya gidiyor. “Hünkâr divan toplantısında” denmesine hiç aldırmıyor. Destursuz divana dalıp hesap sorar gibi Padişah’a soruyor:
“Duyduklarım doğru mudur?”
Yavuz Padişah ne duyduğunu soruyor.
“Duydum ki, gayrimüslimlerin cebren Müslüman yapılmasını ferman etmişsin. Olmayanları katledecekmişsin. Bu hükmün şeriata da, cedd-i emcedinin töresine de aykırıdır. Kimseyi Müslüman olmaya zorlayamazsın. Zira dinde zorlama yoktur.”
Yavuz Sultan Selim Han, bu konuda hâlâ kara öfkenin tutuğudur.
“Dünya işlerine karışma Hoca” diye ikaz ediyor, “sen ahiret işlerimle ilgilen.”
Zembilli Ali Efendi’nin kaşları birden çatılıyor:
“Benim işim senin ahiretini kollamaksa, elbette dünyadaki kararlarına da karışmam lâzım gelir. Sen vebale yürüyorsun. İkaz ediyorum: Eğer ısrar edersen halline fetva veririm.”
Durum son derece ciddidir. Divan üyeleri soluksuz bekliyorlar...
Renkten renge giren Yavuz Padişah nihayet öfkesini yutuyor. Hoca’ya hak veriyor. Çünkü Şeyhülislâmın böyle bir yetkisi vardır. Ayrıca Şeyh’in yetkileri padişahlardan bile fazladır. Şeyh bir fetva ile padişahı görevden alabilmekte (örnekleri var), ancak Padişah Şeyhülislâmı görevden alamamaktadır.
Yavuz Padişah, hukuku temsilen gelen Hoca’sına itaat edip fermanını geri çekiyor.
Sultan II. Mahmud olayı, esas itibariyle bundan farklı bir olay değildir.
Deniyor ki, “1812 yılında yaşanan veba salgınının ardından Sultan II. Mahmud, hastalığın yok olması için yatsı namazından sonra minarelerden yüksek sesle ‘Sure-i Ahkâf’ okunmasını emretmişti...
“Din bilginlerinden bir kısmı, padişaha müracaat ederek, ‘Sure-i Ahkâf Ad kavminin yok olacağını haber verir, böyle günlerde okunması uygun değildir’ dediler. Bunun üzerine Sultan Mahmud emrini geri aldı.”
Olay doğru olmakla birlikte, kimi âyetlerin Padişah emriyle yasaklandığı iddiası doğru değildir.
Nitekim ulema, salgın hastalık döneminde bir kavmin yok olacağı haberini veren sûrenin okunmasının maslahata uygun olmadığını Padişah’a bildirince, dönemin padişahı Sultan II. Mahmud, vaktiyle Yavuz Padişah’ın yaptığı gibi yapmış, yanlış anlaşılmaya müsait fermanını geri almıştır.
Onun yerine maslahata daha uygun âyetler okunmuş, Allah’tan sağlık-sıhhat ve şifa dilenmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.