Kin anıtları ve anıtçıları
Maalesef kimi çevrelerde açılım üste çıkma fırsatı olarak algılanıyor ve bu da süreçlere zarar veriyor. PKK ve DTP damarı veya çizgisi, nasıl açılımı rahatsız edici bir nümayiş haline getirmişse bundan cesaret alan kimi Alevi çevreler de sokağa indiler veya döküldüler. Buna taşma demek daha isabetli olur. Televizyon kanallarında gösterilerle alakalı sıcak çekimleri izlerken bazı Alevi yorumcular inanılmaz teklifler ortaya attılar. Sözgelimi, din derslerinin mecburi olmaktan çıkartılmasını ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesini istiyorlardı. Bu teklifler insanın kanını donduruyor. Eşitlik adına öteki olarak gördüklerinin bütün dini haklarını ellerinden almanın yollarını arıyorlar. Elbette efradına cami ve ağyarına mani yeni bir düzenleme neden olmasın? Lakin onlar yeni bir düzenlemeye de karşı çıkacaklardır. O zaman da din devletten özerkleşecektir. Sözgelimi, Pakistan’daki medrese modelini içlerine sindirebileceklerini zannetmiyoruz. Özerk bir diyanet ne kadar işlerine gelir? Lakin mevcut kurumların kaldırılması öteki kitlede dağınıklığa meydan verecekse herhalde kimilerine göre düğün bayram. Biz de dini hizmetlerin özerk hale gelmesini isteriz. İsteyen istediği gibi dini açıdan örgütlensin ve kendi göbeğini kendisi kessin. Lakin bu seçeneğin de bedeli var. Maalesef kimi Alevi sözcüler kinle hareket ediyorlar ve kini depreştirecek taleplerde bulunuyorlar. Esasında, Sivas olayları Alevilerden ziyade önce hafız-ı kelam olan lakin daha sonra Selman Rüşdi gibi zındıka dailiğine soyunan Aziz Nesin’e yönelikti. Lakin tepkiler bilinmeyen çevrelerce yönlendirilmiş ve kontrolden çıkarılmıştır. İşte kimi Alevi sözcüler bu kontrolden çıkmış münasebeti ebedi olarak canlı tutmak ve orasını da kin anıtı haline getirmek istiyorlar. Bu bağlamda uzatılan mikrofonlara konuşan bazıları, Madımak Oteli’nin müze haline getirilmesini istedi. Soykırım veya katliam müzesi gibi bir şey.
¥
Araplar Türk-Arap ayrımını canlı tutmak için Cemal Paşa’nın idam ettiği Arap aydınları adına Şam’da Mercide sembolik bir anıt yapmışlardır. Oysa ki toplumsal barış ve uzlaşma bu gibi müzelerle değil, fedakarlık kültürüyle beslenir. Ve bu tip anıtlar karşıtını da doğururlar. O bağlamda misillemeye uğrayan Başbağlar köyünde de benzeri bir anıt dikilse, bu, anıtlar zıtlaşmasının sembolü olur. Kimi Alevilerin istediğini niçin kimi Kürtler de istemesin? Nitekim istiyorlar da. Bu bağlamda, babasını 12 Eylül’den sonra kötü şöhretiyle ünlenen Diyarbakır Cezaevi’nde kaybeden Altan Tan yine mahut duyguların canlı kalması babından cezaevinin okula dönüştürülmesi teklifine karşı çıkıyor. O da cezaevinin müze ve anıt haline getirilmesini istiyor. Peki, bu durumda ne olacak? Belki o şahsen tatmin olacak, lakin onunla kalmayacak, kin anıtı haline gelecek yapı ve anıt, yetişen gençliği de kinle besleyecektir. Buna hakkımız var mıdır? Ermeniler doğru ya da yanlış yapılanları anmak için bu tarzda kin anıtları diktiler ve her gün bu anıtla karşı karşıya kalan nesiller tarihte yaşıyorlar. Tarihin olumsuz mesajını veya irsini omuzlarında taşıyorlar. Ermenilerin katlinde Hamidiye Alaylarının rolü olduğu muhakkaktır. Bu rol onlarla sınırlı olmasa da. Keza Osmanlı’nın son döneminde Bulgar çetelerine karşı ve bastırılması bağlamında Çerkez asıllı komutan veya askerlerin yararlılıkları olmuştur. Stalin Rus olmamasına rağmen Ruslar adına nice mezalimler yapmıştır. Şimdi Stalin’den hesap soranlar bu hesabı Ruslardan mı, yoksa bugün Ruslarla harp halinde olan ülkesi Gürcistan’dan mı sorsunlar? Ermeni meselesinde suçlular İttihatçılarsa onlar topyekün bir imparatorluğu cezalandırdıktan sonra ‘cezaen vifaka’ sırrıyla kendileri de cezalarını bulmuşlardır.
¥
Sanki bazı Alevi temsilciler gayri Müslimler gibi taleplerde bulunuyorlar. Sözgelimi Mısır’da Ortodoks Kıptiler de devletin dininin resmi olarak İslam olmasına karşılar. Onlar da bu hususta Aleviler gibi eşitlik istiyorlar ve eşitliğin de İslam ibaresinin kaldırılmasına amir olduğunu söylüyorlar. Sadece onunla kalmıyorlar, daha ileri giderek anayasada yasamanın kaynaklarından biri gösterilen İslam hukukuna atfın da kaldırılmasını istiyorlar. Bizde ise bazıları kimliklerden ‘dini’ ibaresinin kaldırılmasını istiyorlardı. Bu mesele Yunanistan’da da gürültü kopardı ise de Ortodoks Kilisesi kimliklerden din hanesinin kaldırılmasına şiddetle itiraz etti. Dolayısıyla kışkırtıcı taleplerin ardı arkası kesilmiyor. Aynı nedenle Cezayir’de Hariciler (İbaziyye) resmi mezhep olma talebini dile getiriyorlar. Kin tutmak çözüm değil; sadece eski acılar adına yeni acılara yol veriliyor ve besliyor. Tarihten bir misal, Kin Kapısıdır. 1820-1821 Mora isyanı, Balkanlar’ın Memâlik-i Osmanî’den ayrılmasını sağlayan en önemli hareketlerden biri oluyor. Mora’da binlerce Müslüman Türk kılıçtan geçirilmişti. Dönemin Padişahı İkinci Mahmut, Sadrazam Benderli Ali Paşa’yı görevlendirmiş ve bu ayaklanmada parmağı olanların derhal tespit edilmesini istemiştir. Yapılan tahkikatta ve Patriğin evine düzenlenen baskında Patrik Beşinci Gregorius’un “ihanet” ettiği tespit edilir. Ayrıca Osmanlı’nın amansız düşmanı Rus Çarı Alexandr’a yazdığı istihbarat mektupları ortaya çıkar ve yargılanan patrik, halkı isyana teşvik etmek ve Devleti Osmani Ali’ye ihanet etmek suçuyla “idam”a mahkûm edilir. İnfaz, Fener Patrikhanesinin kapısı önünde 21 Nisan 1821 günü icra edilir. Bunun üzerine Patrikhane yönetimi, aynı yerde bir Türk büyüğü asılana kadar bu kapının kapalı tutulmasına karar veriyor. Mezkûr kapı, “KİN KAPISI” olarak anılıyor... Patrikhane yönetiminin bu kararından haberdar olan Türk devlet yetkilileri, buna bir misilleme olarak, Patrikhane’nin bulunduğu sokağın adını “Sadrazam Ali Paşa” koyarlar. Bu kapı hâlâ kapalıdır. Girişler, bu kapının solundaki küçük kapıdan yapılmaktadır
Madımak’ın müze ve cezaevinin müze yapılmasını teklif edenler karşı teklifleri hiç düşündüler mi acaba? Başbağlar misali gibi şehit anneleri de çıkar, Apo’nun doğduğu yere böyle bir kin anıtı dikmek isterse, herhalde bunun vebali tekliflerin ilk sahiplerinin üzerine olur vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.