Ordumuz bu savaşı kaybetti...
Sadece karargâh, hâlâ durumun farkında değil. Telaş içinde hasarı onarmaya, mevzileri muhafaza etmeye çalışıyor. Umutsuz biçimde çırpınıyor.
Artık yenildiğini fark etmesi durumu kabul etmesi gerek. Aksi takdirde daha çok zayiat verecek. Zarar büyüyecek.
Ordumuz bu savaşı kaybetti; çünkü bu savaş yanlış bir savaştı.
Bir ordu kendi halkına savaş açar mı? Kendi halkına savaş açan ordunun, işgal ordusundan ne farkı kalır? Silahının parasını, maaşını, askerini aldığı halkı düşman ilan eden bir ordunun zafer kazanma ihtimali olur mu?
Yanlış savaşlar kazanılamaz. Halkına karşı örtülü bir savaş yürüten ordu, kendisini var eden her şeyi tahrip etmeye girişir. Halkı hedef alınca, insanı koruyan devlet, devleti var eden hukuk ortadan kalkar; geride ne savunulacak bir ülke ne sarılacak değerler kalır.
Koskoca bir ordunun, iktidar oyununda oyuncak haline getirildiği bir savaş oyununun uzatmalarını izliyoruz. Ordu itibarını tüketiyor. Ordu güvenilirliğini yitiriyor. Ne için? Kaybettiği savaşı sürdürebilmek için.
Dünyanın en büyük ordularından biri olan ordumuzun komuta kademesinin bugün ne işle meşgul olduğunu düşünüyorsunuz? Bir belge ve onun altındaki imzanın gerçek olmadığını ispatlamak; öyle değil mi? Bunun için yapılan toplantıları, görevlendirilen kişileri, ilişki kurulan yargıçları, edilen telefonları, yapılan operasyonları gözünüzün önünde canlandırın.
Sonunda neye inanacağız? Belgenin gerçek olmadığına mı, yoksa savaşı kaybetmiş perişan ordunun, muzaffer bir ordu gibi geçit töreni yaptığına mı?
Anayasa Mahkemesi, askerî yargının yetki alanını daraltan kanunu iptal ederse kim kazançlı çıkacak? Bu soruya herkesin bir cevabı olmalı. Kim kârlı çıkacak? Bu ülkeyi ve bu devleti yaşatacak olan hukuk mu? Hukuku işletecek olan yargı mı? Hukuka bağlı iş görecek olan devlet kurumları mı? Hukuk vasıtasıyla devletine ve kurumlarına güven duyacak halk mı? Topunun, tüfeğinin, üstünde "yasak bölge" yazan yüksek tel örgülerin de ötesinde, kendisine yargı karşısında dokunulmazlık ve koruma sağlayan bir ordunun koruduğu ülkeden ne hayır gelir?
Ordu halkına karşı örtülü bir savaş yürütecek. Belgesine sahip olamadığı, bu asimetrik savaşı bile eline yüzüne bulaştırdığı zaman suç işleyen subaya komşu odada çalışan askerî savcı hemen duruma el koyacak ve düzeltecek. Öyle mi?
Bu savaş yanlış bir savaştı. Bu yanlış savaş uzun zamandır devam ediyor. Derdimiz bir belgeden ibaret değil. Bu yanlış, bir cuntanın önce orduyu, sonra iktidarı ele geçirmesiyle 1960'ta başladı. Bu yanlışı düzeltmek için yapılan ikinci bir yanlışla 12 Mart'ta devam etti. Kendi yanlışını kendisi yaratarak, önce kanı döküp sonra durdurarak 12 Eylül'de zirveye çıktı. Ekonomiyi çökerten, halkı perişan eden 28 Şubat'la sürdü. Silivri'ye kadar uzanan yanlışlar dizisi Ergenekon'la hâlâ devam ediyor.
Ordumuzun komuta kademesi bu savaşı kaybetti. Komuta kademesine bu savaşı yine ordumuz kaybettirdi. Ordumuzun itibarı her şeye rağmen o kanunsuzlukları paketleyip yargıya taşıyan şerefli subayların yüzü suyu hürmetine sürüyor. Bu yanlış savaş sona erer, bu komuta kademesi tasfiye olursa, hâlâ her şeyin düzeleceği umudunu taşıyoruz.
Bugünü kurtardılar diyelim. İlerde gerçek ortaya çıkmayacak mı? Bugün bu kirli savaşı yürütenler o zaman nasıl hatırlanacaklar? Kılıçlarını, savaş ilan ettikleri halka onurlarıyla teslim etmeliler.