İktidar, sabır hazinesinde yaşamak zorunda
Türkiye çok zor zamanlardan geçiyor. Bu karanlık gecenin sabahı pırıl pırıl güneşli gün, ay ve yıllar olacak. Allah’ın inayetiyle iyiler kazanacak, kötüler kaybedecek. Kötülerin artık sona doğru giden nefes alış verişlerini herkes görüyor. Yüz yıldır memlekete ve millete çektirdikleri eziyetin finaline varmak üzereyiz. Sabır, gayret ve azim.
Bu sebeple iktidarın ve iktidarı destekleyen ehli vicdanların sabır kuşağında yaşaması ve sabır hazinesinde kalmaları gerekir. Cahil ve nadanlara sabretmek, güzel dinimiz İslam’ın tavsiye ve emirlerindendir.
Bu hususta söz söyleme cür’etinde bulunma hamlığına düşmek istemem. “Söz ola kese savaşı” uyarısınca, sözü ehline bırakıp, yerimi bilmek isterim. İçinde bulunduğumuz zaman, büyük bir sabırla, milletimizin birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğu zamandır.
Sabır konusunu anlatmak haddime değil. İman eden her Müslüman’ın sevip saydığı ve hürmet ettiği, ilminden, bilgisinden görgüsünden, yine helal süt emmiş, helal yemiş içmiş herkesin istifade ettiği âlimlerimizden Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’den himmet dileyerek, sabır konusunda ona müracaat ettim.
Aşağıya alıntılayacağım; “Cahil ve Nadanlara Sabır ve Tahammül” konulu yazısından paragraflar sunacağım. Bugün ve yarın devam edecek olan tavsiye, öğüt ve nasihatlerden, cahil ve nadanlar rahatsız olabilirler. Kimseyi rahatsız etmek gibi bir niyetim yok. Sadece karanlıkların aydınlığa çıkması için sabır kuşanması gerekenlere hatırlatmalarda bulunmak istedim. Buyurun Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’nin söylediklerine.
“Hayır ve şer, hak ve batıl, doğru ve eğri, insan idrakinde örnekler sayesinde netliğe kavuşur. Kur’an ve Sünnet’in feyiz ve ruhaniyetiyle yaşayan Hak dostları da, bizler için fiili bir kıstas, yani canlı birer örnektir. Kendi halimizi daima onların haliyle mizan etmeli, onlar gibi feyz ve ruhaniyetle dolu bir gönle sahip olmaya gayret etmeliyiz.
Hak dostlarının fârik vasıflarından biri de cahillerden, nadanlardan, yol-yordam bilmeyen kaba insanlardan gelen eza ve cefalara sabredip, insanların irşadı için daima halkın içinde bulunmalarıdır. Bütün faziletler gibi bu faziletin de en mükemmel surette tahsil edileceği en yüksek mektep, Hazret-i Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in örnek şahsiyetidir.
İnsanlığa örnek şahsiyet olarak lutfedilen Allah Rasulü (s.a.v.) Efendimiz, mübarek ömrü boyunca nice ağır cefalara katlandı, sayısız çile çemberinden geçti. Lakin Allah yolunda katlandığı eza ve cefalar, O’na asla bezginlik vermedi, gönlünün muvazenesini bozmadı. Zira O’nun latif kalbi, daima Rabbinin rızasını diliyor, O razı olduktan sonra, fanilerden gelen eziyetlere aldırmıyordu.
Ayet-i kerimede buyrulur;
“Kafirlere ve münafıklara boyun eğme! Onların eziyetlerine aldırma! Allah’a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter.” (El-Ahzab, 48)
Rasulü Ekrem (s.a.v.) hak davası yolunda sadece gayr-i Müslim ve münafıklardan değil, İslam’ın zarafet ve nezaketini henüz yeterince kavrayamamış yeni Müslümanlardan sadır olan kabalıklara da büyük bir sabırla tahammül gösteriyordu. Çölden gelen görgüsüz bedevilerin kaba bir hitapla;
“Ey Muhammed, Ey Muhammed!” diye defalarca bağırmalarına rağmen O, her seferinde kendilerine yumuşak bir üslupla; “Buyurun, isteğiniz nedir?” diye mukabele ediyordu. Yani muhataplarının kabalığına rağmen, O, hiçbir zaman nezaket ölçülerinin dışına çıkmıyordu.
İşte Rahmet Peygamberi’nin bu hali, nice hidayetlerin bereketli tohumu oldu. Ayet-i kerimede buyrulur:
“(Rasulüm!) O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet Sen kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et.” (Al-i İmran 159)
Allah yolunda türlü sıkıntılara katlanan Rasul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, davasında muvaffak olup Allah’ın Müslümanlara kuvvet ve zaferler lutfettiği zamanlarda bile bir kenara çekilip, insanların eziyetlerinden kurtulmayı asla düşünmedi. (Devamı yarına)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.