AK Parti'nin ne kadar zamanı kaldı?
Başbakan Tayyip Erdoğan, son aylarda ezber bozan çok önemli konuşmalar yapıyor. Kalıpları kırıyor, yargıları değiştiriyor.
Bizim gibi yakın tarihleri faşizan baskı örnekleriyle dolu bir toplumda demokrasiyi güçlendirici tarzda bir 'yüzleşme kültürü' ortaya koyuyor.
Ancak zaman da daralıyor. Özellikle 'demokratik açılım' projesinin somut tedbirlerini uygulamaya koymak ve bunların olumlu sonuçlarını almak için zaman daralıyor.
Açılımın bütün boyutlarıyla gerçekleştirilmesinin uzun bir süreç gerektirdiği kuşkusuz. Ancak kısa dönemde yapılabilecekleri de gecikmeden uygulamalı. Aksi halde son dört aydır geliştirilen 'açılım dili', oluşturulan kamuoyu desteği heba edilmiş olur.
Bu yüzden, açılım konusunda kararlılığını her fırsatta dile getiren hükümetin artık 'icraat' faslına geçmesi gerek. Geçen hafta yapılan Meclis genel görüşmelerinde paketin içi biraz netleşti. İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın 'yapılacaklar listesi'nde zikredilenlerden bazıları için yasal düzenleme gerekiyor. Bunlardan biri, 18 yaşından küçük kişilerin çocuk mahkemelerinde yargılanmalarının sağlanması. Bir diğeri de siyasi partilerin Türkçe dışında dillerde de propaganda yapmalarına imkân vermek üzere Siyasi Partiler Kanunu'nun değiştirilmesi. Bunlar için mini bir kanun paketi hazırlanabilir.
Öte yandan uygulama aşamasında olan bazı idari tedbirlerle açılımın içeriğinin doldurulması söz konusu. Bunlardan özel radyo ve televizyonlarda istenilen dilde kesintisiz yayın yapılmasına imkân veren yeni düzenleme zaten tamamlanmış durumda. Benzer bir açılım ögesi, üniversitelerde Kürtçe enstitüleri ve araştırma merkezlerinin açılması. YÖK'ün bu konuda açılımın ruhuna uygun yaratıcılıkta ve cesaretle adımlar atması işten bile değil.
Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin ziyaretçileriyle anadillerinde konuşmaları önündeki engelleri kaldırmak, dinî hizmetlerde Türkçe dışında dillerin kullanılmasını sağlamak ne kadar zaman alıcı olabil ir ki?
Bağımsız bir İnsan Hakları Kurumu'nun kurulmasına ilişkin çalışmalar da zaten uzun süreden beri mevcut, hatta kanun taslağı Meclis'e sunulmaya hazır. Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu kurulması için bir çerçeve yasa hazırlamak ve Meclis'ten geçirmek üç ayı almaz.
Geriye, isimleri değiştirilen yerleşim birimlerine eski isimlerinin iadesini sağlamak, yayla yasaklarını kaldırmak, günlük hayatı kolaylaştıracak idari tedbirler almak kalıyor.
Bütün bunlar üç ay içinde tamamlanabilir çalışmalar.
Hız önemli, çünkü uzun zamana yayılan süreç riskleri de beraberinde getiriyor. Deniz Kuvvetleri içinde oluşturulan cuntayı öğrendik. Hükümeti 'düşman unsur' olarak niteleyerek çocukları Koç Müzesi'nde havaya uçurmayı planlayanlar daha neler yapabilirler. Etnik hatlar üzerinden düzenlenecek birkaç provokatif eylem, süreci başlamadan bitirebilir. Açılım kesinlikle 'kırılgan' unsurlardan oluşuyor, bunun başında da kamuoyu desteği geliyor. Siyasal irade de kamuoyu desteğinden bağımsız değil.
Bu nedenle mesafe almak, açılım sürecini 'geri dönülemez' bir noktaya taşımak gerek. Hükümet, zamanının çok olduğunu düşünmemeli. Neden mi?
Türkiye en geç 2011 Temmuz'una kadar Parlamento seçimlerini yapmış olacak. Seçimlerin 2011 Nisan-Mayıs aylarına çekilmesi çok muhtemel. Dolayısıyla 2010 baharından itibaren Türkiye seçim sathı mailine girecek. Seçimlere bir yıl varken de, bir yandan siyaset sertleşecek öte yandan siyasi partiler ciddi risklere girmekten, seçmen davranışını nasıl etkileyeceklerinden emin olmadıkları büyük politik kararlar almaktan kaçınacaklar.
AK Parti'nin de böyle davranmayacağının hiçbir garantisi yok. Bir yandan ekonomik kriz, öte yandan Ergenekon davası ve Doğan Grubu'na kesilen cezaların politik yansımaları, yetmedi hâlâ ortaya dökülen cunta ve darbe belgeleriyle boğuşan AK Parti hükümeti acele etmeli. Önündeki dört beş ayı icraatlarla değerlendirmezse başındaki büyük gailelerden birine yenik düşebilir. Yükünü hafifletmek adına en azından bunlardan birinde (demokratik açılım) mesafe almalı.