Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Türkiye merkeze, İsrail zevale

Türkiye merkeze, İsrail zevale

Al Misriyyun gazetesi yazarlarından Amr Abdulkerim, Türkiye ve bölgesel rolü ve İsrail ve bölgesel rolü başlıklı yazılarında Türkiye’nin izlemiş olduğu dış politika ve önüne açılan fırsatlar nedeniyle hem bölgesel hem de uluslar arası bir merkez haline geldiğini ifade ediyor (16/11/2009). İki makalesinde, Türkiye yükselirken İsrail’in zevale doğru sürüklendiğini ve evrildiğini ifade ediyor. İsrail’in ise geçmişten beri bölgesel bir güç olmak için üçlü bir strateji izlediğini belirtiyor. Bunlardan birisi İsrail’in civar ve kalp ülkeleriyle uluslar arası anlaşmalar yaparak onları bağlamak ve denklemin dışına çıkarmak. Bu civar ülkelerin başında ise Mısır geliyor ve Sedat’ın Begin ile yapmış olduğu Camp David anlaşmasıyla birlikte Mısır devre dışı bırakılmış ve Arapların vurucu gücü çatışma dışına çıkarılmıştır. Ürdün gibi ülkeler bu katara ve kervana katılsalar da hâlâ Suriye bu kervanın dışındadır. Lakin civar ülkeler Kelim Sıddıki’nin dediği gibi İsrail’in zırhı mesabesindedir. İngilizlerin kurmuş oldukları iğreti düzenle birlikte çıkarları İsrail ile bütünleşmiştir. Bu itibarla, Suriye Müslüman Kardeşler Sözcüsü Züheyr Salim önceki konuşmalarından birisinde önceliğin Şam mı yoksa Kudüs mü olacağının tartışılacağını söylemiştir. İsrail’in birinci stratejisi kalpgah olarak anılan merkezi yani kendi çevresini bir şekilde kendi eksenine bağlamak veya etkisiz hale getirmekti. Bu noktada, Mısır’ı bağladı ve dizginledi. İsrail’in ikinci stratejisi çevreyi krizlere boğmak. Bu noktada, Amr Abdulkerim Sudan’ın yaşadığı Darfur problemini buna örnek gösteriyor. Saddam rejiminin yıkılması ve ardından kuzeyde uydu bir devletin kurulması da bunu gösteriyor. Bu bağlamda, Almanya Kuzey Irak’a özel vize uygulamaya hazırlanırken İçişleri Bakanı Beşir Atalay kuzeye mahsus ve özel kurulan istihbarat teşkilatının Mossad tarafından yapılandırıldığını esefle öğrendiğini ifade etmiştir.

İslam dünyasının kargaşaya boğulması ve gücünü ve enerjisini bu suni kargaşalarda tüketmesi İsrail’in öncelikleri arasındadır. İsrail’in üçüncü stratejisi ise çevreyi çevreleme politikasıdır. Türkiye ile İsrail arasında istihbarat alışverişi 1947 yılından itibaren başlamıştır. Aynı yıllarda İsrail ayrıca Şahlık İran’ı ve Habeşistan’la da temasa geçmişti. Bu ülkelerle ittifak kurarak ve Araplarla çelişkilerinden yararlanarak üzerine gelebilecek Arap baskısını hafifletmeyi planlamıştı. Tam şeytanca bir emel. İsrail çelişkilerden beslenmektedir. Dolayısıyla bölge ülkeleri arasındaki çelişkileri gidermek veya azaltmak çelişkiden beslenen bir yapıya zarar vermektedir. Veya ana çelişkiyi çıplak hale getirmektedir. Bundan dolayı, Batı’da Türkiye ile alakalı eksen kayması tartışmalarının gerisinde İsrail’in olduğuna inananlar vardır. Soner Çağaptay’ın yazıları mesela buna kanıt olarak gösterilmektedir. İsrail bölge içi çelişkilerden yararlanarak varlığını idame ettirmek isterken bölgeye açılması ve yayılması ise hazmetme kapasitesi nedeniyle sınırlı ve zayıftır. İşte bu bağlamda Siyonizm Ansiklopedisi yazarı rahmetli Abdulvehhab el Mesiri’nin kavramlaştırmasıyla İsrail, Batı’nın (önce İngiltere, ardından ABD) ön karakolu ve mızrak ucu olarak devreye giriyor. Abdulvehhab el Mesiri bu bağlamda İsrail’e tali bir önem atfediyor ve onun bizatihi değil sadece bölgesel acenta ve uydu devlet konumunda olduğunu savunuyor. Kullanmış olduğu ‘ed devletü’l vazifiyye’ kavramı, işlevsel devlet anlamına gelmektedir.

Lakin zamanla İsrail’in çevreyi çevreleme politikası iflas etmiş bulunuyor. Bunun en önemli nedenleri arasında Etiyopya ve İran’da rejimlerin değişmesi ve İsrail’le eski ilişkilerini kesmeleridir. Geride sadece Türkiye kalmıştır ve Türkiye de bir taraftan merkeze yürürken diğer taraftan da hicri 1429 ve 1430 aralığında ve Gazze olaylarıyla birlikte hissi olarak İsrail’e uzaklaşmış ve yabancılaşmıştır. Yazara göre, İsrail ABD açısından işlevsel devlet olma özelliğini de kaybediyor. Geçmişte Tanca’dan Cakarta’ya kadar merkezde İsrail vardı. Lakin ABD’nin 11 Eylül’den sonra bizzat bölgeye gelmesi İsrail’e olan stratejik ihtiyacını azaltmıştır. İdeolojik bağlantı devam etmekle birlikte stratejik ihtiyaç azalmıştır ve ayrıca iki ülkeye de kimyaları farklı idareler gelmiştir. Bu da siyasi tezatları körüklemektedir. ABD’de Obama, İsrail’de Netanyahu birbirine yabancı ve kimyaları farklı idare tarzlarıdır. Bundan dolayı Netanyahu’nun son Washington ziyaretinde beraberlik fotoğrafı bile çektirilememiştir. İsrail 2006 yılında Güney Lübnan’da tutunamamasıyla birlikte askeri dinamizmini kaybetmiştir ya da bu iyice su yüzüne çıkmıştır. Lübnan bozgunu İsrail’in bölgesel varlığını sınırlandırmış ve onun yayılma potansiyelinin sınırlarını ortaya koymuştur. Gazze de onun ahlaki sefaletini ortaya sermiş ve dağınık Yahudilere şemsiye olarak ahlaki varlık nedenini ortadan kaldırmıştır. İsrail insiyatifini de tamamen kaybetmiştir. Gazze kuşatması daha geniş ölçekte İsrail kuşatmasına dönüşmüş ve İsrail’in tecridini pekiştirmiştir. Türkiye merkeze doğru yürürken İsrail zevale doğru koşuyor...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi