Haccı Fırsat Bilerek
Top yekun dünya ve insanlar mutluluğu aramada samimi iseler, İslam’ı bir kere daha dikkatle incelemek zorundadırlar.
Keşke Müslümanlar bu ilgi ve motivasyonu çekmede başarılı olsalar. Bu hac ve kurban mevsimi bu açıdan iyi bir fırsattır diye düşünüyorum.
Görsel sanatlara ilgi duyanlar bunun üzerinde daha çok durmalılar herhalde. Bu çok bereketli bir çalışma alanıdır.
Biz de onları bir şekilde desteklemeliyiz şüphesiz.
İnsanlar bugün, her zamankinden daha fazla iman ve İslam’a muhtaçtırlar. Ülkemiz de ağır sorunlar altında yeni bir döneme doğru yürümektedir. Bu yön iman ve İslam olmazsa, yeni hüsranlar yaşamak kaçınılmazdır.
Biz bu gerçekleri bir kere daha haykırmalıyız:
İman, lügat bakımından tasdik etmek, inanmak, emin olmak, aman vermek, emin kılmak gibi manalara gelmektedir.
Terim olarak iman, Peygamberimiz Hz. Muhammed (as) in Allah (cc) tarafından Kuran ve Sünnet ile tebliğ ettiği kesin olarak bilinen haberlerin, ilahi esas ve hükümlerin hem toptan tamamına, hem de ayrı ayrı her birine, Allah’ın ve Resulünün muradına, kastına, dileğine uygun olarak iman etmektir.
Kişinin bu imanında kendi arzu ve ihtiyarıyla tereddütsüz olarak tam bir itaat ve teslimiyet içinde kalben tasdik ve dil ile ikrar ve itiraf etmesi esastır.
İşte Allah’a olan bu iman, O’nu bilmeyi, bilince de sevip itaat etmeyi gerektirir. İnsan ve toplum Allah’a iman ve itaattan sonra, ileride sayacağımız acı tecrübeleri yaşamayacaklar, belki en güzel örneğini asr-ı saadette gördüğümüz gibi cennet misali bir hayata daha bu dünyada kavuşacaklardır.
Bunun nasıl olacağını ispat eden siyasi, idari, hukuki, iktisadi, vicdani ve ahlaki hayatta İslam’ın getirdiği ve insanın kendine kalırsa asla erişemeyeceği ilahi kanunları belirten binlerce eser ve bu kanunların severek, isteyerek yaşandığı geçmiş tarihi asırlar vardır.
İslam’ın doğup geliştiği yıllardan bu güne Müslümanların tarihi ile kafirlerin tarihini şöyle bir mukayese ederek inceleyenler görürler ki, biri hep ilmi, medeniyeti, hürriyeti, meşvereti, eşitliği, kardeşliği, sevgiyi, saygıyı, yardımı, hizmeti, ahlakı, saadeti gerçekleştirmiş, Allah için cihadda bulunmuştur.
Öbürü ise daima cehaleti, taassubu, geriliği, esareti, zulmü, zorbalığı, keyfiliği, diktayı, güç ve kuvvetin sultasını, ahlaksızlığı, fuhşu, sınıflaşmayı, menfaat kavgalarını, sömürü için savaşı yaşamıştır.
“Orta çağın karanlığı” genelde İslam dünyasının dışında, özelde ise batıda, özellikle de Avrupa’dadır. Çünkü küfür dünyası kop koyu bir “orta çağ karanlığı” yaşarken aynı zaman diliminde, Müslümanlar onlara göre bir “altın çağ”, bir “mutluluk çağı” yaşıyorlardı.
“Orta çağ” denilince akla gelen “karanlık” sadece batıya mahsustur, küfre mahsustur. Müslümanların yaşadığı yerlerde karanlık olmaz. En azından olmamalıdır.
Bu hükmün tek istisnası maalesef bu gündür, bu asırdır. Bunun da suçlusu asla İslam ve onunla arasına engeller konan müslümanlar değildir.
Gerçi bu asır da bu kadar ilim ve tekniğe rağmen koyu bir cehaleti yaşamaktadır. Çağdaş insanın durumu bütün acı gerçekliği ile gözler önündedir.
Aya gitmek, yıldızlara gitmek, insanlığın sorunlarını çözmek değildir. İnsanın mutluluğuna katkı değildir.
Hele hele gittikleri o yerler, ilerideki savaşlar için birer sebep ve üs olacaklarsa, belki katmerli bir felakettir.
www.cemalnar.com