Kimler kurban kesecek yahut kurbanda vekalet meselesi
Kurban, Allah’a yaklaşmak amacıyla imkânı olan kulların Kurban Bayramı günlerinde kestikleri hayvana denir. Sonradan bu ibadetin adı olmuştur. Hz. Peygamber (SAV)’in ifadeleriyle, Kurban Bayramı günlerinde kul, Allah’a hayvan kanı akıtmaktan daha hayırlı bir ibadet yapamaz.
Kurbanın tarihi, insanlıkla beraber başlar. İlk insan Hz. Âdem’den günümüze, kurban kesilerek Allah’a karşı kulluk ve teslimiyet gösterilmektedir.
İslam dini, cahiliye döneminde putlar için kesilmekte olan Far’a ve Âtire dışındaki kurbanları korumuş; bu ikisini neshetmiştir. Akika ve adak kurbanlarını da ilave ederek bu kurban ibadetini sağlamlaştırmıştır.
İslam âlimleri, ibadetlerin tevkifî olduğu ve bize nasıl gösterilmişse öyle yerine getirilmeleri gerektiği üzerinde görüş birliği içindedirler. Yani bu ibadetler dondurulmuş olup içtihada açık değillerdir. Başka hiçbir eylem ibadetlerin yerini tutamaz; ibadetlerin şekilleri de değiştirilemez. İşte kurban ibadeti de bunlardan biridir.
Kurbanla ilgili olarak şöyle bir mantık yürütülemez: Kurban sosyal yardımlaşmadır; aynı zamanda toplum fertlerinin kaynaşmasına vesiledir. O halde, kurban kesip hayvan kanı akıtacak yerde, kurbanın parasını fakirlere yahut hayır kurumlarına verelim, daha hayırlı bir iş yapmış oluruz.
Bu mantık tamamen yanlıştır. Çünkü ibadetler belli bir mantığa oturtulamaz, Allah ve Peygamberi nasıl emretmiş ve göstermişse aynen ona göre yerine getirilmeleri gerekir. Yardımlaşma ve ekonomik katkı açısından değerlendirip kurban yerine başka bir hayır işi yapmanın bu ibadetin yerine geçmeyeceğini kesin olarak ifade etmeliyiz.
Bu durum aynen şuna benzer. Beş vakit namaz kılmanın insan sağlığına faydası büyüktür, namaz bir bakıma jimnastiktir, yürüyüştür, hareketli olmaktır; ben de her gün vücut sağlığımı koruyorum, jimnastik yapıyorum, yürüyüş yapıyorum; dolayısıyla namaz kılmama, camiye gidip gelmeme gerek yoktur.
Bu mantıkla hareket edildiği takdirde, İslam’ın emrettiği bütün ibadetleri değiştirmek, kaldırmak yahut onun yerine başka bir şeyi koymak kaçınılmaz olur. İşte bu durum dinin bozulmasına, sonra da yıkılmasına sebep olur. Sadece bununla kalmaz, her aklın bulacağı şekil farklı olacağı için yüzlerce hatta binlerce ibadet şekli ortaya çıkabilir; bu da dinin son derece zorlaştırılmasına sebebiyet verir.
O halde, ibadet bir anlamı ile, teslim olmak ve boyun eğmek demek olduğu için, Müslüman olan herkesin, Hz. Peygamber (SAV)’den devr aldığımız ibadetleri aynen korumakla ve gereğini yerine getirmekle yükümlü olduğunu unutmamalıyız. Bu teslimiyet, ibadetin insanı ulaştırmak istediği hedeftir. İbadetlere aklı karıştıranlar, kafaları da karıştırmakta ve asıl hedefi de şaşırtmaktadırlar.
O halde, günümüzde kimler kurban kesecektir? Bir nebze de bu konu üzerinde durmak istiyoruz. Kurban bedenle değil mal ile yerine getirilecek bir kulluk şekli olduğundan, onunla yükümlü olmak için belli bir malvarlığına sahip olmak gerekir. Bu malvarlığı ne kadardır? Şafiî mezhebine göre kurban sünnet olduğu için, kesebilecek imkâna sahip olanlar isterlerse keserler, istemezlerse kesmezler. Onlar için her hangi bir problem söz konusu değildir.
Fakat Hanefi mezhebine göre; kurban kesmek dini yönden zengin olan Müslümanlara vaciptir, diğerleri için sünnettir. Dini yönden zenginliğin ölçüsü; bugünkü ekonomik değerlere göre, 40 koyun, yahut kırk koyunun fiyatı kadar malvarlığına sahip olmaktır.
Altın ve gümüşten şu kadar grama sahip olanların zengin olduğunu ifade eden din görevlileri ve diyanet yetkilileri meselenin ekonomik yönüne vakıf olmadıkları için, asr-i saadetteki paraları tartarak sonuca varmaya çalışmaktadırlar. Parayı tartınca rakam düşük çıkmaktadır. Çünkü o dönemde altın ve gümüşün değeri yüksekti, bugünkü piyasaya göre hesap edilince 200-3000 TL arasında malvarlığı olanların kurban kesmesi gerekiyor. Oysa bugün bir koyun 500-600 TL’ye satılmaktadır. Kurban satın alamayacak kadar bir varlığa sahip olan Müslüman kurban kesmekle nasıl mükellef tutulabilir?
Aslında hadis ve fıkıh kaynaklarında altın ve gümüş ağırlığından bahsedilmemektedir. Ekonomist olmayan din görevlilerinin yaptıkları, sadece kendilerine göre bir değerlendirme ve yorumdur. Hadis kaynaklarında zenginlik ölçüsü olarak 200 Dirhem yahut 20 Dinar’dan bahsedilmektedir. Dirhem ve Dinar, o günün geçerli iki çeşit parasıdır. Bu paraların Hz. Peygamber (SAV) dönemi piyasalarındaki satın alma gücünü bulmak gerekir. Bu da 40 koyundur. Nitekim zenginlik nisabını açıklayan hadislerde kırk koyun, beş deve, 200 Dirhem yahut 20 Dinar para zikrediliyor. Bunların her birinin diğerine denk olduğunu İslam âlimleri ve ekonomistler ifade etmektedirler. O halde, günümüzde kimler kurban kesecektir?
Kanaatimizce 40 koyunu bulunan, koyunu olmayıp da kırk koyun değerinde altını, gümüşü, ticaret eşyası ve başka malvarlığı bulunan Müslümanlar kurban kesmekle yükümlüdür. Bunun günümüzdeki karşılığı (20.000) TL’dir. Kurban bayramı günlerinde bu kadar malvarlığı yahut parası olanlar kurban kesmekle yükümlüdürler; daha az parası ve malı olanlar kurban kesmek zorunda değillerdir. Fakat keserlerse nafile bir ibadeti yerine getirmiş olurlar.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, dini anlamda zengin edecek kadar malvarlığı olmadığı halde, hatta aybaşını bulmakta zorluk çektiği halde, kurban kesmek gönül hoşluğu içinde kulluk yapma amacından uzaklaşmış olur. Kurban keserken insanın içinin cızzz etmemesi gerekir. Böyle kimseler ya borçlanarak yahut kredi kartındaki kredisinden kullanarak kurban keserlerse, dinde güzel bir iş yapmış olmazlar. Dinde ibadet yaparken zorlama olmadığı gibi, zorlanma da yoktur.
Bir de vekâlet yolu ile kurban kesmeye bir nebze değinmekte yarar vardır. İslam fıkhına göre, bir Müslüman’ın, namaz kılarken olduğu gibi, kurbanını bizzat kesmesi esastır. Nitekim Hz Peygamber (SAV), kurbanlarını kendisi kesmiştir. Ancak, kesme becerisi olmayıp hayvana eziyet verecek olanlar ile uzakta bulunanlar, başka bir Müslüman’a vekâlet vererek de bu kurban ibadetlerini ifa edebilirler.
Dinimiz, Müslümanlar için vekalet kolaylığını sağlamıştır. Bundan yararlanılarak ülkemizde Müslümanların önemli bir bölümü, son yıllarda dış ülkelerdeki Müslüman kardeşlerimizin yararlanması için, kurbanlarını bu ülkelerde vekâlet yolu ile kestirmektedirler. Böylece kurban, bir ibadet olma yanında, bir sıla görevini ifa etmeye de vesile olmaktadır.
Ancak, kurban için vekâlet verilen şahıs yahut kurumların inançlı olması, kurbanı kesen kimseyi temsil edecek dindar bir yapıda olması, güvenilir olması ve kurban ibadetini meşru olmayan yollarda harcayıp zayi etmemeye özen gösteren kimse olması gerekir. Vekâletle kurban kestirmede bu nokta kurban kesmek kadar önemlidir. Aksi takdirde kurban ibadetini mekruh, günah yahut kötü işlere vesile kılmak da söz konusu olabilir. Bu durumda kesilen kurban batıl olup yeniden kestirilmesi gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.