Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Yeter ki, bir adım atın... Çok şey değişir!

Yeter ki, bir adım atın... Çok şey değişir!

Hani, bazen; “Ben bir kişiyim, tek başıma ne yapabilirim ki” der, yanımızda illâ “başkaları”nın da bulunmasını isteriz ya!.. “Başkaları” olmayınca bir “eylem”e kalkışmaz, “hep birlikte” hareket etmek isteriz ya!..
Bu, aslında “yanlış” bir düşüncedir... Çünkü, önemli olan “sayının çokluğu” değil, “insanın kalitesi”dir... Kaliteli bir insan, gerekirse “tek başına” çok işler başarabilir... Hani, “tekerleme” gibi söylenen bir söz vardır... “Bir mıh, bir nal kurtarır... Bir nal, bir at kurtarır!.. Bir at, bir süvari kurtarır!.. Bir süvari bir bölük askeri, bir bölük asker de savaşı kurtarır” deriz ya... Bu örnekte olduğu gibi; ordunun zaferi, nasıl ki “bir mıh” ile başlıyorsa; başarı da, pekalâ “bir kişi” ile başlayabilir!..
Kaldı ki; “çokluk” her zaman “başarı” getirmez!.. Tam aksine, bir “cenaze” gibi, işler ortada kalabilir!..
4 KİŞİNİN HİKÂYESİ
“Hikâye”yi bilirsiniz...
Hani; “Herkes, Birisi, Herhangi Biri ve Hiç Kimse” adlı “4 kişi” hakkında bir hikâye vardı ya, işte onu!..
“Yapılması gereken çok önemli bir iş” vardı...
“Herkes” şunu düşündü:
“Ben olmasam da, bu işi mutlaka birisi yapar!”
Gerçi;
“Herhangi biri” de yapabilirdi!..
Ama;
“Hiç kimse” yapmadı!..
“Birisi” buna çok kızdı!..
Çünkü, iş;
“Herkesin işi”ydi!..
Herkes, “Herhangi Biri”nin bu işi yapacağını düşünüyordu!..
Ama, “Hiç Kimse”;
“Herkesin yapamayacağının” farkında değildi!..
Sonunda;
“Herhangi Biri”nin yapabileceği işi, “Hiç Kimse” yapmadığı için, herkes “Birisi”ni suçladı!..
“Birisi”ni suçlamamak için ne yapmalı?.. Kesinlikle; “Ben olmasam da bu işi mutlaka birisi yapar” deyip de kenara çekilmemeli!..
Elini taşın altına koymalı!
Hem de, hiç kimse yokmuşçasına!..
Haa, “başarı” kazanılır veya kazanılmaz, hiç önemli değil... Önemli olan “vicdan rahatlığı”dır!..
Kaldı ki; özellikle “Müslüman” için, illâ da “zafer kazanmak” diye bir mecburiyet yoktur...
Müslüman, “sefer”le yükümlüdür!..
“Zaferi” verecek olan Cenab-ı Allah’tır!..
Ama Müslüman, bu “sefer”inden, yani “eylem”inden dolayı da “sevap” kazanır!..
Malûm;
“Ameller, niyetler göre”dir!..
Niyet “halis” olduktan sonra, “amel”in neticesi “zafer” olmuş, “hezimet” olmuş, hiç farketmez!..
Önemli olan, “bir adım” atmak!..
Bir adım, bazen çok şey değiştirir...
DENİZ YILDIZLARI VE BİR GENÇ
Şu örnekte olduğu gibi;
Genç adam, göz alabildiğince uzanan sahillere vurmuş “deniz yıldızları”nı tekrar “okyanus”a atmak için “birinden diğerine, yarışıp duruyor”du!..
Kan ter içinde kalmıştı!..
Onun bu “gayret” ve “telâş”ını gören yaşlı bir adam, yavaşça yanına sokularak, ne yaptığını sordu...
“Dün gece fırtına vardı” dedi genç adam; “Dalgalar deniz yıldızlarını karaya savurmuş... Onları, ölmeden önce tekrar denize atıyorum!”
Yaşlı adam, gülümseyerek şunları söyledi;
“Ama evlât; sahil kilometrelerce uzun... Sahile vuran deniz yıldızları ise sayısız denecek kadar fazla!.. Sonunda ne farkedecek ki?!?”
Genç adam, ayaklarının dibinden alıp, okyanusun engin sularına bıraktığı bir “deniz yıldızı”nı işaret ederek, dedi ki;
“Onun için çok şey farkedecek!”
Gerçekten öyle değil midir;
Bir tek “deniz yıldızı”nı kurtarmak için bile çaba göstermeye değmez mi?..
“DARBECİ BARO” PANKARTI!
Yazının başından beri şunu anlatmaya çalışıyorum: Kesinlikle, “Ben bir kişiyim... Tek başıma ne yapabilirim ki?.. Bir tek ben, neyi değiştirebilirim ki?..” demeyin!..
Tek kişi, çok şey değiştirebilir.
Tıpkı, “Genç Siviller” gibi!..
Ne yaptı Genç Siviller?.. Daha doğrusu, “Genç Siviller” mensubu “2 kişi” ne yaptı?..
Akılları sıra “yargıya baskı”yı protesto etmek için Taksim’e yürüyen Muammer Aydın başkanlığındaki İstanbul Barosu avukatlarını öyle bir “protesto” ettiler ki; tüm Türkiye “Baro’nun yürüyüşü”nü değil, “2 kişinin eylemi”ni konuşmaya başladı!..
O “iki kişi”nin eylemini biliyorsunuz.
“Baro’cular”ın tam karşısındaki bir otelden aşağıya “pankart” sarkıttılar!.. O pankartta şu yazıyordu:
“Darbeci Baro, Taksim’e hoşgeldin!”
İşte bu pankart, Baro’nun “kimyasını bozmakla” kalmadı, “oyun”larını da bozdu!..
Dahası;
Türkiye, “yüzlerce kişi”nin eylemini değil, “2 kişi”nin eylemini konuştu!..
Yani, “Darbeci Baro”nun eylemi, “2 kişi”nin eyleminin gölgesinde kaldı!..
Demek oluyor ki;
“Söylem” veya “eylem”de bulunmak için “çok kişi” olmaya hiç gerek yok!..
Eğer “ruh” veya “heyecan” varsa ve tabiî “risk” de alıyorsan, “tek kişi” de olsan gündemi değiştirebilir, “oyun”ları bozabilirsin!..
“2 kişi” Taksim’de bunu yaptı!..
EMİNAĞAOĞLU NASIL DEVRİLDİ?
Sadece Taksim’de değil, Ankara’daki “YARSAV seçimi”nde de “tek kişi”nin çok şey yapabileceği görüldü.
Malûm;
15 Kasım Pazar günü yapılan YARSAV Genel Kurulu’ndan hiç beklenmedik bir sonuç çıkmıştı.
YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, yıldızının çok yükseldiği bir günde yapılan seçimde YARSAV yönetim kurulunun dışında kalmıştı.
Peki, nasıl olmuştu bu?..
Eminağaoğlu’nun askerlikten muafiyet durumuyla ilgili gündeme gelen tartışmalar, Ergenekon sürecinde peş peşe yaptığı açıklamalar ve telefon kayıtlarındaki medyaya yansıyan diyaloglar sebebiyle sergilediği tutumun YARSAV tabanında bile rahatsızlığa yol açtığı ve bunun seçim sonuçlarına yansıdığı zaten biliniyordu ama, “Eminağaoğlu’nun devrilmesine” sebep olan, bu gelişmeler değildi!..
Öğrenebildiğim kadarıyla, “asıl sebep” şuydu:
YARSAV seçiminde, aslında her şey hazırdı... Seçim, “otomatik pilot”a bağlanmışçasına önceden plânlanmıştı...
Genel Kurul’da oy kullanma hakkına sahip 1213 kişiden 460’ı genel kurul toplantısına katılmıştı... Bunların çoğu, aynı zamanda “YARSAV’ın kurucusu” olan Eminağaoğlu’na oy vereceklerdi!..
“13 kişilik çarşaf liste” de hazırdı!..
Ama o anda, beklenmedik bir gelişme oldu... Artık Hasan Akgedik midir, Aydın Tezcan mıdır, birinden biri, çıktı kürsüye ve dedi ki;
“Seçime 13 kişilik tek liste ile giriliyor ve görüyorum ki bu liste de hazır!.. Ama, yönetime ben de aday olmak istiyorum... Yalnız, 13 kişilik listem yok!.. İlgilerinize, bilgilerinize!”
Bu “genç hakim”in cesur çıkışı salonda yankı buldu... YARSAV üyeleri dediler ki; “Genç arkadaşımız haklıdır... Madem yeni bir liste çıkaramıyor, o halde onların isimlerini de çarşaf listeye ekleyelim. 13 kişilik liste, 15’e çıksın!..
Ama, oy verirken iki kişinin isimlerini çizelim ki, yine 13 kişiyi seçmiş olalım!”
Teklif kabul edildi ve seçimlere geçildi... Herkes, “2 kişinin ismini çizecekti” ya, “ismi en çok çizilen” kim oldu, biliyor musunuz;
Ömer Faruk Eminağaoğlu.
Düşünebiliyor musunuz;
Aynı zamanda “YARSAV’ın kurucusu” olan Eminağaoğlu, “en düşük oy” alan kişi oldu!..
Hem üstü çizildi,
Hem de karizması!..
Haa, Hasan Akgedik’in yönetime girmiş olması “YARSAV’ın ideolojik yapısı”nı değiştirebilir mi?..
Elbette değiştiremez!..
Ama unutmayalım ki, Eminağaoğlu gibi bir başkanı değiştirdi!.. Kimbilir, ileride başka Hasan Akgedik’ler çıkar ve belki YARSAV’ı da değiştirir!..
“Olmaz” demeyin... Olmaz, olmaz!..
Uzun lâfın kısası;
Hiçbir zaman, “tek başıma ben ne yaparım, neyi değiştiririm” demeyin!..
Bir şeyler yapın!..
Hiçbir şey yapamıyorsanız, “uyuyanlara” inat, “uyanık” durun!.. “Yatanlara” inat “oturun!”... Oturanlara inat, “ayakta” durun!.. Ayakta duranlara inat, “yürüyün”!.. Yürüyenlere inat, “koşun!”
“Susan”lara inat, “konuşun!”
“Okumayanlara” inat, “okuyun!”
“Bakar körlere” inat, “gözünüzü dört açın!”
Ama, mutlaka bir şeyler yapın!..
Göreceksiniz, çok şey değiştireceksiniz...
“Genç Siviller” ve “Genç Hakim” gibi!..


Her numaraya, bir numara!
Bu, bir “terlik reklâmı”ydı, ama olsun... Sadece “terlik”te değil, Türkiye’nin hemen her yerinde bir “numara” var!..
Meselâ, “Meclis’te 411 el” havaya kalkıp “başörtüsüne özgürlük” mü istedi... Anayasa Mahkemesi’nden “11 el” anında kalkıyor ve “istemezük” diyor, “başörtüsüne özgürlük istemezük!”
Meselâ, yine Meclis’te “341 el” kalkıp, “Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olsun” mu diyor, hemen “367 numarası” sokuluyor devreye ve “olamaz” deniliyor, “Abdullah Gül olamaz!”
Ve işte son numara:
“YÖK’ün 22 üyesi” toplandı ve karar aldı: “Meslek liseleriyle düz liseler arasındaki katsayı farkı kaldırılmıştır... Bundan böyle, bütün lise mezunları, sınavlara eşit şartlarda gireceklerdir!”
Bizim ülkemizde “numara” bitmez ya, hemen “yeni bir numara” girdi devreye... “Danıştay’daki 5 el” kaosa kalktı ve meslek lisesi öğrencilerine bayramı zehir etti!..
Herhalde dikkatinizi çekmiştir; hiçbir zaman “büyük sayılar” değil, her seferinde “küçük” ve “azınlık” sayıların dediği oluyor!..
Sizin anlayacağınız; “42 numara” ayağı “bebek patikleri”ne sığdırmaya çalışıyorlar!..
Tabiî; ne “ayak” kalıyor ortada, ne “parmak”lar!..
Kesip, biçip uyduruyorlar işte!..
Bunun adına da “hukuk” diyorlar ya, gel de gülme!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi