Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Vakit, Müslüman’ın nefes aldığı her yerde

Vakit, Müslüman’ın nefes aldığı her yerde

Yayın hayatına atıldığımız ilk gün deklâre ettiğimiz gibi; “Halkın gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi” olma misyonumuzda bir sapma, yamulma ve bükülme olmadan yolumuza devam ediyoruz… İnşallah, bundan sonraki yayın hayatımızda da aynı misyonu sürdüreceğiz… Nitekim, bu “misyon”un üzerimize yüklediği sorumluluğun gereğini geçen hafta da gösterdik… Danıştay’ın, “katsayı adaletsizliğini devam ettiren” kararına “en büyük tepki”yi gösteren gazete Vakit oldu… Bazı refiklerimiz “olayın önemi”ni idrak edemeyip, bu “hak gaspı”nı “tek sütun” olarak verirken, Vakit; birinci sayfasının neredeyse tamamını bu olaya ayırdı…
Bu da gösterdi ki; her gazete “haber” verir, ama Vakit, haberi “farklı” verir!.. Çünkü Vakit, böyle “hassas” olaylara “salt gazeteci” gözüyle bakmaz… Biz, bu tür hassas olaylara “insan” gözüyle, daha doğrusu “o olayı yaşayan insan” gözüyle bakarız!..
Nitekim, “Danıştay kararı”nın açıklandığı saatlerde “Vakit Yayın Kurulu”nun haber değerlendirme toplantısı neredeyse bitmiş, o günkü olayların sayfadaki yeri belirlenmişti.
Ama Danıştay’ın, “YÖK’ün yetkileri”ni elinden alarak, yani kendisini “YÖK” yerine koyarak, dahası, “daha önce verdiği iki karar”ı paspas gibi çiğneyerek, bir anlamda “kendini inkâr ederek” verdiği karar elimize ulaştığında; ne “Ergenekon Terör Örgütü’nün darbe girişimleri”ni gördü gözümüz, ne de “ıslak imzalı” belge tartışmalarını!..
Elbette onlar da önemliydi… Bu darbe girişimleri elbette milyonlarca insanı ilgilendiriyordu.
Ama, ortada “ETÖ’nün darbe girişimleri” değil, “gerçekleşmiş bir darbe” vardı… Danıştay’ın “katsayı eşitliğine hayır” şeklindeki kararı; aralarında “İHL’liler”in de bulunduğu onbinlerce “meslek lisesi” öğrencisinin ümit, hayâl, beklenti ve heyecanına vurulmuş, bir “darbe” idi!..
Bu “darbe”yi görmezlikten gelemezdik…
DANIŞTAY’IN BEYAZLARI VE ZENCİLERİ
“ETÖ’nün darbe girişimleri”ni bir şekilde engelleyen, “cuntacı”ları tutuklayıp hapse atan Türkiye, maalesef “Danıştay’ın darbesi”ne engel olamamıştı!..
Daha önce verdiği “iki karar”da;
“Yeni bir sınav sistemi getirme ve katsayıyı belirleme yetkisine sahip tek merci YÖK’tür” diyen Danıştay, 25 Kasım Çarşamba günü, hem de “kendini inkâr etme” pahasına; “YÖK’ün yetkisi”ni elinden alıp, karar vermişti;
“Herkese eşit bir katsayı uygulaması öngörülmüş olmakla, farklı hukuki statüdeki öğrencilerin aynı konumda değerlendirilmesi sonucu, Anayasal eşitlik kuralı ile çelişkili bir durum yaratılmıştır. Bu uygulama, hukuksal statüsü farklı olanları eşit koşullara tabi kılarak, hak kaybı ve ihlâline sebep olacaktır.”
Bu ifadelerin Türkçe’si şuydu:
“Düz liseliler” ile “meslek liseli”lerin “statü”leri farklıdır!.. Düz liseliler “beyaz”dır, meslek liseliler ise “zenci!”
Hani, zaman zaman Anayasa’nın 10. maddesindeki; “Kanunlar önünde herkes eşittir, hiç kimseye imtiyaz tanınamaz” ifadesini hatırlatıp; “ama bazıları daha eşittir!” diyerek “ironik bir değerlendirme” yapardık ya; Danıştay, ne ironi bıraktı, ne de eşitlik!..
Resmen ve alenen öğrencileri “kategorize” etti;
“Beyazlar ve zenciler!”
Hiçbir zaman “egemen”lerin ve “buyurgan”ların yanında yer almayan, daima “mağdur”ların, “mazlum”ların ve “öteki”liğe itilenlerin yanında yer alan Vakit, bu defa da “hakları gasp edilen zenciler”in yanında yer aldı ve “Danıştay’ın adaletsizliği”ne şiddetle karşı çıktı.
Danıştay’ın 25 Kasım günü aldığı karara, 26 Kasım günü “Bu da Danıştay’ın cinayeti” manşetiyle, ertesi gün de “Bayramı zehir ettiler” başlığı ile tepki koyan Vakit, bir defa daha “halkın sesi” olduğunu ortaya koydu…
Gerçekten de, onbinlerce meslek lisesi öğrencisine bayramı zehir ettiler… Sadece bayramı zehir etmekle kalmadılar, “umut ve heyecan”larına kan doğrayıp, “istikbal”lerini katlettiler!..
Bu karar, resmen “cinayet”tir!..
Ya Danıştay “haddini bilmeli” ve “kendi hudutları”na çekilmelidir, ya da bu işi YÖK, Hükümet veya Meclis çözmelidir!..
Çözmeli ve “mağduriyet” giderilmelidir!..
Çünkü insanlar;
Anayasa Mahkemesi’nin, Yargıtay’ın veya Danıştay’ın bir oyuncağı değildir… Herkes ve her kurum “haddini bilmeli”, kendilerine verilmiş “yetki ve görev”leri kötüye kullanmamalıdır!..
Özellikle de yargı…
“Türk milleti adına” karar veren yargı, “milletin hassasiyetleri”ni dikkate almak zorundadır…
“Halkın sorunları” konusunda bugüne kadar hassas davranan Vakit, bu konudaki “hassasiyet”ini de sürdürecek ve “katsayı” konusunun takipçisi olacaktır!..
Unutulmasın ki;
“Meslek lisesi, memleket meselesi”dir… Ve yine unutulmasın ki; Prof. Dr. Mustafa Sunu’nun ifadesiyle; “meslek liselerinin önünü kesmekle, yasaklar ve dayatmalarla Bill Gates’ler yetişmez!”
MÜSLÜMAN NEREDE, VAKİT ORADA!
Hasbihalimizin başında da ifade ettiğimiz gibi; “Halkın gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi” olma yolundaki duyarlılığımız, Allah’a şükürler olsun ki, aynen ve hatta “artarak” devam ediyor.
Çünkü Vakit, ilgi alanını genişletip, “Türkiye sınırları”nın dışına taştı.
Artık, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz;
“Müslüman nerede, Vakit orada!”
Bugüne kadar İngiltere’nin başkenti Londra’dan gönderdiği “özel haber”lerini ilgiyle okuduğunuz Mehmet Nedim Aslan’dan sonra, son günlerde, çeşitli “sivil toplum kuruluşları”yla “İslâm coğrafyası”nın muhtelif ülkelerine giden muhabirlerimiz de, oralarda gördüklerini ve yaşadıklarını sizlerle paylaşmaya başladı.
Meselâ, muhabirimiz M. Mustafa Uzun, Kurban Bayramı’nı “Necaşi’nin torunları” olan Sudanlı ve Eritreli Müslümanlarla birlikte yaşadı, onların sevinçlerine ortak oldu… Cansuyu Derneği’nin kestiği kurbanlar, Sudan’ın Kesele bölgesindeki ve Habeş Kralı Necaşi’nin torunlarının yaşadığı “mülteci kampları”nda büyük sevince yol açtı… Mustafa Uzun, dünkü Vakit’te işte bu sevinci aktardı sizlere…
Bugün de, bir başka haberle çıkıyor karşınıza…
Amerika’nın Sudan’da bombaladığı Şifa Hastanesi bünyesindeki ilaç fabrikasının enkazına giren Mustafa Uzun, oradan fotoğraflar çekti…
ABD, 1998 yılında Sudan’ın başkenti Hartum’daki ilaç fabrikasını, kimyasal silah üretim merkezi olduğu iddiasıyla vurmuş, daha sonra gerçeğin anlaşılması üzerine özür dilemişti.
Muhabirimiz Kemal Gümüş ise, Bangladeş’teydi.
Siyonist İsrail’i, kurulduğu günden bu yana tanımayan, İsrail pasaportunu ve hatta pasaportunda İsrail vizesi olanları bile kabul etmeyen Bangladeş, Kurban Bayramı’nı büyük bir coşkuyla kutladı.
Bu kutlamalara tanıklık eden Kemal Gümüş, bir de “röportaj” gerçekleştirdi… Kendisi de; “mülteciler”in yoğunlukta olduğu Myanmar sınırındaki Teknaf bölgesinde yaşayan Bangladeş Devlet Bakanı Abdurrahman Badi, muhabirimiz Kemal Gümüş’ü evinde ağırladı ve Türkiye’ye dair sıcak mesajlar verdi… Bugün, iç sayfalarımızda bu mesajları okuyacaksınız.
Arkadaşımız Ahmet Can ise; “uluslararası faaliyet” yürüten “İHH İnsanî Yardım Vakfı” heyeti ile birlikte Kamerun’daydı…
Ahmet Can da, “hafız”larıyla ünlü Kusri şehrinde İHH’nın kestiği ve dağıttığı “kurban”ların, muhtaç insanlarda yaşattığı sevinci yerinde gördü.
Bu arada, “Hac günleri” boyunca Mekke’den geçtiği haberlerle “Mü’minlerin Hac heyecanı”nı aktaran arkadaşımız İbrahim Karahasanoğlu’nu da unutmayalım… Genç arkadaşımız İbrahim de, hem “Hacı” olmanın coşkusunu yaşadı, hem de mukaddes topraklardaki heyecanı yaşattı bizlere…
Emeği geçen bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, yaptıkları “ulvî” görevlerden dolayı kendilerini tebrik ediyoruz.
Keşke, sizlere hep “güzel haberler” verebilseydik… Ama, gördünüz işte; Danıştay, tam da bayram arefesinde çıktı ortaya ve bütün moralimizi altüst etti, meslek lisesi öğrencilerinin bayramını zehir etti… Tabiî, “beddua”ları da hak ettiler!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle…


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi