Dersim olayları neden yanıltıcı?
Meseleyi, “Aleviler neden CHP’li?” sorusuyla gündeme getirdiğimizde çoğu çevreler, olayı tek yönlü aktardığımızı öne sürerek eleştirmişti.
Yani sadece yeni kurulmuş bir devletin, kendi içindeki asayişi sağlamak amacıyla başvurduğu uygulamaların insanlar üzerindeki etkileri ile sınırlı bırakmışız meseleyi.
Bu durumda olayı genişletmek ve öteki yüzünü de gözler önüne sermek gerektiği konusunda bir fikir oluşması normal.
Olaylar neden yanıltıyor, çünkü o günün şartlarına bugün bile ideolojik tavırlarla yaklaşılıyor. 1915 olaylarında da bu böyle olmuştur. Ermeni tehciri olarak adlandırılan meselenin aslında o dönemde bir isim konulmadan yapıldığını bilmek gerekiyor. Yani devletin çıkardığı kanunlarda özellikle Ermeni isminin verilmediği bilinmeli.
Devlet o dönemde asayişi bozan ve ülke menfaatlerine aykırı hareket eden herkesi kapsayan kanunlar çıkartıyor. Ama diaspora bunu günümüzde sadece Ermenilere uygulanmış bir uygulama olarak yansıtıyor ve bütün dünyayı bu yönüyle kandırmaya çalışıyor.
Alevi sorununun bugün tam anlamıyla masaya yatırılamayışında da aynı yaklaşımların etkili olduğunu görüyoruz.
İslam’ın kontrol altına alınmaya çalışıldığı bir dönemde Alevilerin varlığı bile teferruat olarak kalırken, o gün yapılanları sadece Alevilere karşıymış gibi yansıtmak da aynı yanılgıları beraberinde getirecektir. O gün adı olmayan bir meselenin bugün bir adının olması konunun belli kesimlerce istismar edildiğini gözler önüne seriyor.
Dersim olaylarının ideolojik ya da etnik sebeplerinden çok sosyolojik sebepleri üzerinde durmak gerekiyor.
Tunceli bölgesinin coğrafi yapısının yanında aşiretvari yapıların varlığı, bu yapıların tarihten gelen tutuculuğu, askere bile gitmeyişleri, zapturapt altına alınamayışları ve bu çerçevede sayılabilecek pek çok neden…
Kurtuluş savaşı sırasında bile bu bölgeden çok az aşiretin destek verdiğini görüyoruz. Bir iki aşiretin, kendilerine gelen davet üzerine ilk defa adam yerine konulduklarını görmeleri bu davete iştirak etmelerini sağlamıştır ancak bu bile çok küçük bir çerçevede kalmıştır.
Ülke genelindeki sorunlu bölgelerin, ilerine çıban başı olarak kalmalarını engellemek için dönemin yönetiminin silahlı hareketleri ağır bir şekilde bastırması ve ortaya feci olayların çıkması bugünkü tartışmaların ana merkezini oluşturuyor.
Ama meseleye daha sağlıklı bakabilmek için tarihe bir yolculuk yapmak gerekiyor. Yani önce Selçuklulara oradan da Yavuz Sultan Selim dönemine uzanan bir derinlik bu. Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar, onun babası Şeyh Cüneyd’in Anadolu’daki aşiretler üzerinde inanılmaz bir nüfuz mücadelesine girişmesi, tarihin en büyük isyanlarından biri olan Baba İshak isyanı, bu isyanın çok kanlı bir şekilde bastırılması ve bir strateji savaşı olarak karşımıza çıkan Çaldıran…
Bu meseleyi biraz olsun doğru algılamak isteyenler, şeyhlik makamının nasıl olurda Alevilerin içinde yer tuttuğu konusu üzerinde durmalılar. Zira şeyhin emirlerine kayıtsız şartsız itaat edildiğini görmemek için kör olmak gerekiyor. Zira Şeyh Cüneyd dönemindeki nüfuz çalışmalarının altında bir mezhep mücadelesinden öte, ayrı bir din ayrı bir inanç temelinin oluşturulmaya çalışıldığını görüyoruz.
İleride bunun daha fazla ayrıntılarına gireceğiz. Zira, 1915 olayları sırasında binlerce Ermeni’nin kurtarılmış bölge olan Tunceli’ye kaçtığı, burada isimlerini değiştirdiği ve günümüze kadar da bu şekilde geldikleri öne sürülüyor. Mutlaka bunların kayıtları vardır ve biliniyordur.