Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Erbakan o sözü niye ve ne zaman söyledi?

Erbakan o sözü niye ve ne zaman söyledi?

Kim, ne derse desin, 28 Şubat; bu ülkenin üzerine çöken bir “kara bulut”tur!.. Milletin yaşadığı “en korkunç kâbus”tur!.. “Kebapçı” ve “kokoreççi”lerin bile fişlenip “kara liste”ye alındığı bir “karanlık dönem”dir!.. “Yeşil sermaye” denilen “Anadolu sermayesi”nin batırıldığı, “milyarlarca dolar”ın ise yurt dışına kaçırıldığı bir dönemdir 28 Şubat... Türkiye’nin en az 50 milyar dolar, en fazla 80 milyar dolar kaybettiği bir “yıkım” dönemidir 28 Şubat!.. “Halkın talepleri”nin yok sayıldığı, “Beyaz Türkler”in borusunun öttüğü bir “kaos dönemi”dir 28 Şubat!.. İnsanların “andıç”landığı, “ağız”ların kapatıldığı, “sırt”ların coplandığı, incecik bileklere “kelepçe”ler takıldığı “açık cezaevi günleri”dir 28 Şubat!.. Gazetecilerin “makatlarına süngü takılmak”la, bakanların “yağlı kazığa oturtulmak”la tehdit edildiği bir “karabasan” dönemidir 28 Şubat!..
BİR PROF. BUNU SöYLERSE!
Aslına bakarsanız, hemen her “28 Şubat yıldönümü”nde yazdım bunları... Bu yıl, üzerinde pek durmamıştım... “Gitsinler, belâlarını kör şeytandan bulsunlar” diye düşünüyordum!..
Ancak, “televizyon”lardaki, “28 Şubat’ı hazırlayan sebepler” şeklindeki programları görünce, o programlara konuk olan “profesör”leri dinleyince; “yazmalıyım” dedim, kendi kendime; “Eğer yazmazsam; gerçekler değil, yalanlar kazınacak hafızalara!”
Hani, “sıradan birisi” söylese hiç dert değil, ama söyleyen kişi “kıçının kılları ağarmış bir profesör” olunca, tutamadım kendimi!..
Yaşı 70’i geçmiş, “bir ayağı çukurda” olan bir profesör, hiç utanıp sıkılmadan geçenlerde diyordu ki;
“28 Şubat, demokrasiye bir balans ayarıdır!.. Eğer bu ayar yapılmasaydı; Erbakan’ın gitmeye niyeti yoktu!.. Zaten kanlı-kansız ve sert-yumuşak demeye başlamıştı...”
“Oha!” dedim, profesörü dinleyince...
“Oha” ve de “çüşş!”
Adama bak!.. “Aydınlanma”dan bahsediyor, “Köy Enstitüleri” ve “Halkevleri”ni anlatıyor ama, Erbakan Hoca’nın, “kanlı mı olacak, kansız mı olacak” sözünü “neden” ve “ne zaman” söylediğini bilmiyor... “Bilmediği” bir olayın üzerine “yalanlar” inşa edip, kitleleri de yanlış bilgilendiriyor!..
Erbakan’ı öldürebilirsiniz... Fakat, “yiğidi öldür, ama hakkını yeme” sözünden hareketle, bu “söz”ü sarfetmesinden dolayı Erbakan’ı hiç suçlayamazsınız!..
Erbakan’ın “o sözü” niye söylediği, ne zaman söylediği çok önemlidir!
“O dönemi yaşayan bir gazeteci” olarak sadece şunu söyleyebilirim:
Erbakan, o sözü “öylesine” söylemiş değildir.
“Sözün altında yatan sebepler” vardır...
Bilinmesi ve kitlelere doğru yansıtılması için, “Refah Gerçeği” adlı kitaptan da faydalanarak, bu olayı “belgeleriyle” açıklamak istiyorum.
“KAN” KOKAN TEHDİT FAKSLARI!
27 Mart 1994 yerel seçimlerini Refah Partisi’nin büyük bir farkla kazanmış olması, seçimden önce yerel yönetimlere egemen olan “sol parti militanları”nı adamakıllı kızdırmış ve Türkiye’nin muhtelif yerlerinden parti genel merkezi ve Meclis Grubu’na gönderilen “saldırgan üsluplu fakslar”la Refah Partisi’ne “ağır hakaretler”de bulunulmuş ve bu seçim sonuçlarının kabul edilemeyeceği ifade edilmişti.
“Karanlığın Ayak Sesleri!” başlıklı bazı mesajların altındaki dört paragraflık uyarıda şu ifadelere yer verilmişti:
“Bu çok önemli bir mesajdır. Lütfen mümkün olduğu kadar çok yere iletiniz. Birlik olmamızdan başka yapacak hiçbir şeyimiz yok. çok dikkatli olmalıyız. çocuklarımıza aydınlık bir Türkiye bırakmak istiyoruz. Yukarıdaki metin toplumun her kesiminden 75 bin 267 kişi tarafından imzalanmıştır. İmza kampanyası sürmektedir. (...)
Gerekirse kanımızın son damlasına kadar direnmeye ve savaşmaya hazırız.”
İstanbul’dan Güzel Sanatlar Reklamcılık A.Ş. firmasının faksından gönderilen 1 Nisan 1994 tarihli bildiri ise çok enteresandı!
Faksın enteresan oluşu şuradan kaynaklanıyordu. Eski THKO üyesi yeni Araştırmacı Yazar Faik Bulut’un 28 Şubat sürecinde bilhassa Genelkurmay brifinglerinde kullanılan Yeşil Sermaye ile ilgili kitapta adı geçen ne kadar sermaye şirketi varsa hepsinin adı, tam üç sene önceki bu faksta aynen yer alıyor ve halka buralardan alışveriş yapılmaması ısrarla tavsiye ediliyordu.
Sadece bunlar mı?..
27 Mart 1994 Yerel Seçimleri’nde Refah Partisi’nin elde ettiği büyük başarı ve bu seçimlerde SHP’nin mahalli yönetim iktidarının çökmesi ve hemen tüm önemli belediye başkanlıklarının Refah Partisi tarafından kazanılması karşısında şoka giren SHP’li çevreler, kısa bir suskunluğun arkasından saldırganlığa yönelmişlerdi.
Kimileri, salonlarda amaçlı Harbiye Marşı gösterileri (01.04.1994 Milliyet) düzenledi; kimileri Ankara’da SHP’li kadın yürüyüşleri tertip ederek “Ankara Melih’e Mezar Olacak” diye sloganlar attı. (03.04.1994 Milliyet) Kimileri de İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerden Refah Partisi Genel Merkezi’ne ve TBMM Grubu’na ilginç fakslar gönderdi.
Bakırköy Sera Ajans’tan 30 Mart 1994’te çekilen faks:
“Bu memleket bizimdir, sahip çıkalım! Gerekirse kanımızın son damlasına kadar direnmeye ve savaşmaya hazırız. Türkiye Atatürkçüdür ve Atatürkçü kalacaktır. Taksim Meydanı’na cami yaptırılmayacaktır.”
İstanbul Solventaş’tan 30 Mart 1994’te çekilen faks:
“Biz Atatürk Cumhuriyetinin çocukları, İstanbul ve Türkiye genelindeki hileli seçim sonuçlarına itiraz ediyoruz... Gerekirse kanımızın son damlasına kadar direnmeye ve savaşmaya hazırız...”
ERBAKAN’IN VERDİĞİ CEVAP!
Gönderilen bu fakslarda Refah Partisi’ne meydan okunuyor ve kan dökülmesinden bahsediliyordu.
Amaç toplumu korkutmak ve Refah’tan uzaklaştırmaktı.
Fakslar o kadar yoğun ve o kadar ağır hakaretlerle dolu idi ki bunları cevapsız bırakmak elbette olmazdı. Sonunda Erbakan Hoca, 13 Nisan 1994 tarihli Refah Partisi Meclis Grup Toplantısı’nda şu konuşmayla patladı:
“27 Mart seçimiyle halk bir an önce adil düzene geçin diyor. Bu seçim sonucundan sonra, adil düzene geçene kadar Türkiye’de huzur ve istikrar olamaz. Halk önce barış, kardeşlik, huzur, ondan sonra adil düzen, baskı değil hürriyet, uşak değil lider ülke istiyor.
İşte savaşan cephelerin karakterleri budur. Bu iki karakteri tartışıyoruz. 27 Mart’ta halk yanıldı diyorsunuz. O zaman buyurun hemen halka gidelim.
Halk ne diyor?
Halk seçim istemiyor diyorsunuz, o zaman halkın ne isteyip ne istemediğini halka soralım.
Halk adil düzeni, istikrarı, barışı istiyorsa hemen seçime gidelim.
Yıllardır hükümetler tarafından beslenen holdingler dışındaki herkes bizimle birliktedir. Bütün halkımız bizimle beraber Adil Düzen, lider ülke istiyor.
Refah Partisi iktidara gelecek, adil düzen kurulacak!.. O halde sorun ne?
Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı?.. Tatlı mı olacak, kanlı mı?..
Bu kelimeleri kullanmak bile istemiyorum ama bunların terörizmi karşısında herkes bu gerçeği görsün diye bu tabirleri kullanmaya mecburiyet duyuyorum.
Türkiye’nin şu anda bir şeye karar vermesi lazım. Türkiye Refah Partisi’yle Adil Düzen’e geçecek, bu kesin. Geçiş dönemi yumuşak mı olacak, sert mi olacak; tatlı mı olacak, kanlı mı olacak; 60 milyon buna karar verecek. Biz diyoruz ki bu geçişi tatlı yapalım. Bu geçişi barış içinde yapalım. Biz barışçıyız. Biz huzurcuyuz. Bizim yolumuz kardeşliktir.”
Tabii o akşamki rantiyeci televizyonlar ve bir gün sonraki rantiyeci gazeteler bu konuşmayı, manşetten ve amacından saptırarak yayınladılar.
Burada sadece bir örnek:
“Erbakan ‘kanlı’ konuştu.”
“RP Genel Başkanından ürkütücü sözler: RP düzenine geçiş, tatlı mı olacak, kanlı mı olacak? Biz diyoruz ki bu geçişi tatlı yapalım.” (Milliyet, 14 Nisan 1994)
Bir gün sonraki Milliyet’te ise başta Cumhurbaşkanı Demirel olmak üzere diğer siyasilerin bu konuşmayla ilgili yorumlarına yer veriliyordu:
“Demirel: Aklından bile geçirme!” (Milliyet, 15 Nisan 1994)
“Cindoruk: Türkiye’de tek damla kan akmaz!”
“Murat Karayalçın: Refah’ın niyeti ortaya çıktı!”
“Necmettin Cevheri: “Hocadır, söyler!”
“Mesut Yılmaz: Kastını aşan bir beyan!”
“Ecevit: İsyan kışkırtıcılığı yapıyor!”
PROVOKATöRLER, BUGüN DE İŞBAŞINDA
Evet, “olayın aslı” budur efendim!..
Yani, “kan”dan veya “sertlik”ten ilk bahseden Erbakan değildir!..
Erbakan, o sözü; “kanlarının son damlasına kadar direnmeye ve savaşmaya” hazır mahfil ve odakların “faks kampanyası”na cevap olarak söylemiştir!..
“Kan”dan bahsedenlere; “bunun böyle olmayacağını” söylemeye çalışmıştır!..
Maalesef, aynı “parti”ler, aynı “odak”lar ve aynı “mahfil”ler, bugün de “işbaşında”dır!. Ancak, bugün; “faks zincirleri”yle değil, “üniversitelerdeki toplantılar”la, “Cumhuriyet kılıflı mitingler”le, “bildiri”lerle, “gazeteler”le, “televizyon”larla ve “beyanat bombardımanı” ile tehdit ediyorlar!..
Tehdit ediyorlar ve insanların yüreğine “korku” salmaya çalışıyorlar!..
Ancak, gerçeği gören millet; “azgın azınlık”ın bu “provokasyon”larına artık pabuç bırakmıyor!..
Atalarımızın dediği gibi;
“İt ürüyor, kervan yürüyor!”
-----------
Dünkü gazeteler
Başhekim, "akıl hastanesi"nin bahçesinde dolaşıyordu...
Bir ara baktı, bir kalabalık gözüne çarptı... Hemen oraya gitti. Deliler bir halka oluşturmuş, ortada dönüp konuşan birini dinliyorlarmış:
"- Huyla Avşar, Satetin Saran evleniyor... Türk takımları Avrupa'da... Sınır ötesi Harekat Başladı... Mor ve ötesi Eurovision'daki yeni temsilcimiz..."
Başhekim çok şaşırarak:
"Ne yapıyorlar bunlar böyle?" diye sormuş.
"- Efendim" demişler, "ortadaki deli kendinin gazete olduğunu sanıyor, haberleri bildiriyor... Diğerleri de onu dinliyor!..
Başhekim bundan çok hoşlanmış. Dolaşmasını sürdürmüş. Az ileride bir de ne görsün... Sekiz-on deli iplerle sımsıkı birbirlerine bağlanıp bir köşeye atılmamış mı?
Hemen yanındakine sormuş Başhekim;
"Bunlar niye bu halde?"
"Onlar mı?" demiş, yanındakiler;
"Onlar, dünkü gazeteler efendim!"


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi