Seyit Mehmet Şen

Seyit Mehmet Şen

DEMOKRASİ ÇERÇEVESİNDE KÜRT AÇILIMI/10

DEMOKRASİ ÇERÇEVESİNDE KÜRT AÇILIMI/10

Öfkeli bir adamın içi zehirle doludur/ Konfücyüs
Sürekli aynı şeyleri yaparsanız, hep aynı sonuçları alırsınız/ Anonim
Görüşlerinde çok fazla ısrar edenler, anlaşabilecek çok az kişi bulurlar/ Lao-Tsu
Konuşan ülkelerde zafer, susan ülkelerde utanç vardır/ Georges Clemenceau
Halk içinde kim nüfus sahibi olursa, onun dili ve sözü tatlı olmalı, kendisi tevazu göstermelidir/ Yusuf has Hacip

1.
Bugün onuncusunu ve sonuncusunu yazdığım bu seri yazının başlığını her ne kadar “Demokrasi Çerçevesinde Kürt Açılımı” olarak koymuş olsam da, bu konuda yazılacak her yazı için doğru başlığın “Demokrasi Çerçevesinde Demokratik Açılım”, en doğru başlığın ise “Demokrasi Çerçevesinde İnsani Açılım” olduğunu belirtmek zorundayım.
Söz buraya gelince, “madem ki öyle düşünüyorsunuz, kendi ölçülerinize göre doğru olan yazı başlığını koymaktan sizi alıkoyan sebep nedir?” sorusu akla gelebilir.
Böyle bir soruya iki türlü cevap verilebilir:
İlk olarak, eskilerin deyimiyle, “galat-ı meşhur, lügat-ı sahihden önce gelir” deyimine uydum ve kamuoyunda yanlış da olsa yaygınlaşan bir kavrama benzer olarak “Demokrasi Çerçevesinde Kürt Açılımı” başlığını uygun gördüm. Diğer taraftan, kendilerini yakından tanıdığımı sandığım anlı şanlı siyasilerimiz, yapacakları birçok uygulamalara çerçeve olarak özellikle “Kürt Açılımı” kavramını seçtiklerine göre, mutlaka bir bildikleri vardır diye de düşünmekten kendimi alamadım.
İkincisi, kendilerini solcu olarak tanımlayan siyasiler oldum olası kavramların gücüne inanırlar ve yıllarca içini bir türlü dolduramadıkları ve moda tabirle ömürlerinin hiçbir döneminde içselleştiremedikleri kimi kavramların çevresinde döner dururlar da, soldan sağa kadar aklı eren, eli kalem tutan, ağzı laf yapan hiç kimse “siz ne yapıyorsunuz; bu kavramlarla kimlerin karnını doyuracak, kimlerin hangi dertlerine çare olacaksınız?” demez. Kendilerini kendimizden gördüğümüz ve bağrımıza bastığımız siyasiler de, bal yapmaz arı konumundaki o anlı şanlı solculara özenmiş olmalılar ki, aylardır içini bir türlü dolduramadıkları “Kürt Açılımı” kavramının eşi bulunmaz mucitleri olarak ortalıkta dolaşıp durmaktadırlar.
Ben de onların dahiyane buluşlarının cazibesine kapılmış birisi olarak bu kavramın karizmasından yararlanmayı düşündüm ve bu başlığı özellikle seçtim. Gerçekten de doğru bir başlık seçmiş olmalıyım ki, bugün onuncusunu yazdığım bu yazıda bile “Kürt Açılımı” konusunda söyleyeceklerimin önemli bir kısmını henüz söyleyebilmiş değilim. Ne var ki gerek okuyucu bıktırmış olmaktan, gerekse bize yer ayıran gazete yöneticilerini kızdırmış olmaktan korktuğum için, kendime göre bir süre daha devamında yarar gördüğüm yazı serisini burada noktalamanın doğru olacağını düşündüm.

2.
Yeri gelmişken mutlaka belirtmeliyim ki, “Kürt Açılımı” kavramının mucitlerini yürek dolusu muhabbetle ayakta alkışlamam ve onların haklarını teslim etmem gerekir. Öyle ya, yenile ortaya attıkları bu eşsiz kavramın daha mürekkebi bile kuruma fırsatı bulamamışken, önce “Alevî Açılımı”, arkasından da “Roman Açılımı”, “sen gelirsen sana mecliste yer mi bulunmaz” misali kamuoyunda boylarını birer birer gösteriverdiler. Daha biz millet olarak henüz onları ağırlama hazırlıklarını tamamlamamışken; yeni tabirle açılımın “moderatörleri” kimin nereye oturacağı, söze kimin nereden ve nasıl başlayacağı, konunun ara başlıklarının ne olacağı ile meşgulken, bir de baktık ki açılım modasına eşi az bulunur bir katkı daha yapılıvermiş. Hem de dünün bakanı, bugünün tarafsızı olan son derece saygı değer bir kişi tarafından. Fakat ne hikmetse bu eşsiz ve o ölçüde yararlı açılım kamuoyunda benim beklediğim şekilde bir rağbet görmedi ya da ben basını iyi takip edememiş olduğumdan gösterilen rağbetin farkında olamadım. Oysa bu açılım, daha önce yakası açılan ve kamuoyuna sunulan üç açılımdan ve bundan sonra yakaları açılacak olan diğer açılımların hiç birinden daha az önemli değildir.
Nedir bu yeni açılımın adı mı diyorsunuz?
Şahin bakışlı devlet ve millet büyüğümüz ortaya attığı bu eşi bulunmaz açılımın adını koymamış olsa da; ben emekli bir öğretim üyesi olarak, boy boylayıp soy soylaması ile meşhur, Issık Gölü’nün sularından içmiş olan Dedem Korkut’un yolundan giderek ve de şahin bakışlı büyüğümüzün affı şahanelerine sığınarak, açılımın adının “Ateist Açılımı” olarak tescil edilmesini teklif ediyorum. Ateist açılımını tersten okuyarak yani bu kavrama bir başka açıdan bakarak, buna “Fatiha Açılımı” da diyebiliriz.
“Ateist Açılımı”, ya da “Fatiha Açılımı” (kim hangisini isterse onu kullanabilir), birkaç yönden çok önemlidir:
İlki, bu açılım devletimizin ikinci adamı tarafından yapılmıştır. Dolayısiyle böyle bir söylem mutlaka önemli olmak zorundadır. Bilindiği gibi ülkemiz gibi bütün evrensel değerlerin “bize göre” olduğu coğrafyalarda, sözün içeriği değil, kimin söylediği önemlidir. Oysa Allah’ın Resulü(sav), “hikmet mü’minin yitiğidir, nerede bulursa alır” derken, sözün içeriğini ön plana çıkarmış, kesinlikle kimin söylediğini değil. Fakat her şeyin “bize göre” olduğu ülkemizde (örneğin bize göre demokrasi, bize göre cumhuriyet, bize göre laiklik, bize göre adalet ila ahir...) sözün içeriği kesinlikle önemli değildir; önemli olan sözü kimin söylediğidir. Bu sanıldığı gibi sadece sol cephenin değil, tümüyle sağ cephenin ve özellikle İslâmî cephenin de tedavisi imkansıza yakın bir hastalığıdır...
İkincisi, şahin bakışlı devlet büyüğümüz, bu açılım çerçevesinde dünyaca ünlü bir ateistin başında okuduğu Fatiha ile ülkemizde ve yeryüzünde etkili kimi çevreler nezdinde kendisini “akredite” ettirmiştir ki, bu zamanda böyle bir “akreditasyon” girişimi gerçekten dahiyanedir. Bundan böyle şahin bakışlı devlet büyüğümüzün sırtı kesinlikle yere gelmez!
Üçüncüsü, şahin bakışlı devlet büyüğümüz, adeta bir merhamet membaı gibi çağlamaktadır ki, Yahyalı’nın Kapuzbaşı şelaleleri bile bu çağlama karşısında sanırım kendilerinden utanırlar. Öyle ya, İbrahim(as) öz babasına dua etmekten, Kâinatın Efendisi (sav) bir ömür boyu Kureyş’in kudurmuşlarına karşı kendisini koruyan öz amcasına şefaat etmekten men edilirken ve “hubb-i lillah ve buğz-u fillah/ Allah için sevmenin ve Allah için buğuz etmenin” en büyük ibadet kabul edildiği bir inanç bütünlüğü ortada dururken; “benim hiçbir dinle alakam olmaz” diyen bir ateiste şahin bakışlı devlet büyüğümüz bağrını açmış ve ne kadar da merhametli olduğunu dünya alem herkese gösterivermiştir. Bilmeliyiz ki, bundan böyle, şahin bakışlı büyüğümüzün gölgesi altında yaşama şerefine eren hiç kimsenin ateist olmaya hakkı yoktur; hem de Halık-ı Zülcelal, “Şüphesiz biz ona/insana (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör. 76/3” buyurduğu halde...
Dördüncüsü, şahin bakışlı devlet büyüğümüz baktı ki eski hükümet arkadaşları açılım yapmakta tıkandılar, zat-ı devletleri böyle bir açılımla onların önünü açıvermiş oldu. Sanırım bundan sonra açılım furyasının önü iyice açılır ve ülkemiz için önemli olan diğer açılımlar da birer birer sökün etmeye başlarlar. Çünkü sırada o kadar çok açılım bekleyen konu var ki, saymakla bitecek gibi değil.
Bu furya hazır başlamışken bunların bazıları mutlaka şunlar olmalıdır:
“Katsayı Açılımı”, “Başörtüsü Açılımı”, “İşsizlik Açılımı”, bir çığ gibi büyüyen boşanmaları önlemek için “Aile Açılımı”, daha doğrusu aileleri nasıl yuva haline nasıl getiririzin ortaya konulacağı “Yuva Açılımı”...
İnşallah bu açılımlar da, diğer büyüklerimizin katkılarıyla, kamuoyunda bekleyenlerine tez zamanda kavuşurlar da, böylece sayın içişleri bakanımız açılımları tek başına yürütme zahmetinden kurtulmuş olur...
Ve arkasından kim bilir daha ne tür açılımlar gelecektir ki nelere benzemez. Bu açılım furyasında işin olumsuz ve hatta kötü olan tek yanı ise “havanda su dövme” politikasının solun elinden kesinlikle alınmış olacağıdır...
Anlaşılacağı gibi bundan böyle solun işi oldukça zor olacağa benziyor...
Nasıl zor olmasın ki?
Ömrünü “havanda su dövmek”le geçirmiş bir sol ve onun yaşlı lideri nasıl bir uğraş bulacaktır ki, ülkeye hiçbir çivi çakmadan kalan ömrünü huzur içinde tamamlayabilsin?
Vah ki vah!..
Fakat ne gam! Şahin bakışlı devlet büyüğümüz sanırım bu yaşlı liderimizin derdine de bir çare bulacaktır. Merhamet çağlayanı olan devlet büyüğümüze yakışanı da zaten budur.

3.
Şunu öncelikle belirtmek zorundayım ki, ülkemiz insanının ihtiyacı olan şey kesinlikle ne Kürt, ne Alevî, ne Roman, ne başörtüsü, ne katsayı, ne şu, ne de bu açılımı değildir. Ülkemiz insanının ihtiyacı olan ve mutlaka sahip olması gereken ilk şey “insanî açılımdır”. Bu yapılmadan ve bu çerçevede yapılacak olanlar açık ve net biçimde kararlara değil kurallara bağlanmadan, modaya uyarak her gün bir başka açılımın peşinden koşulacak olursa, hiç kimse bir şey kazanamayacak ve kimilerinin kazandık sandıkları bazı şeyler ise kısa sürede yok olup gidecektir.
Tıpkı, Anadolu insanının tabiriyle, “su ile gelenin sel ile gitmesi” gibi...
Nitekim YÖK’teki arkadaşların aylar süren uğraşlarından sonra, yaptıkları ve özene bezene kamuoyuna sundukları “Katsayı Açılımı” Dnıştay’ın bir kararıyla altüst oluvermiştir. Oysa insana insan olarak bakan bir demokratik iklimde dini, dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, mesleki formasyonu ne olursa olsun çifte standart kesinlikle kendine yer bulamaz. Ve çifte standart peşinde olanlar, soldan sağa toplumun bütün kesimleri tarafından mutlaka dışlanırlar. Fakat bilindiği üzere, ülkemizde insana insan olarak bakılmadığı için, diğer birçok konuda olduğu gibi katsayı konusunda da ülkemiz tam ortasından ikiye ayrılmış durumdadır. Böyle bir ülkenin ise gelişmesi elbet mümkün değildir.
İşte bütün bu olumsuzlukların ortadan kaldırılabilmesi için, ülkemizde kesinlikle yapılması gereken ilk iş, eskilerin deyimiyle “etrafını cami, ağyarını mani” olacak şekilde bir “insanî açılım” projesidir...
Ve yapılması gereken şey bugün olduğu gibi, kesinlikle “Kürt’e göre, Alevî’ye göre, Roman’a göre, Çerkez’e göre, Gürcü’ye göre, Arnavut’a göre, başörtülüye göre, meslek liseliye göre, eğer gün olur da sırası gelirse, Türk’e göre” bir açılım olmamalıdır.
Bir başka ifadeyle, değişik etnik kökenler, farklı inanç grupları veya toplum kesimleri dikkate alınarak yapılacak olan açılımların kalıcı olması mümkün değildir.
Bunu göreceğiz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Seyit Mehmet Şen Arşivi