Osmanlı Padişahları Kampanyamız
Dünyayı ve Türkiye’yi dolaşırken, hemen her yerde karşıma Osmanlı’ya dair bir eser, kışla, asker, paşa, aile, kısaca mutlaka bir iz çıkıyor. Özellikle yurtdışında, “Türkiye’den” dediğimizde muhatabımızdan gülümseyerek şu sözü işitiyoruz. “Osmanlısınız.”
Üzülerek belirtmeliyim ki, Avrupa’da, Ortadoğu’da, Afrika’da, Balkanlarda ve diğer Türk Cumhuriyetlerinde okutulan Osmanlı tarihi, bizdeki tarihten daha doğru. Bizde karalanan Osmanlı Padişahları, sınırlarımız dışında daha iyi tanıtılıyor ve öğretiliyor.
Ülkemizdeki eğitim sisteminde, son on yıla kadar Osmanlı’ya küfrediliyordu. İlk ve Ortaöğretimde okunan ve ezberlettirilen şiirlerde hâlâ Osmanlı’ya hakaret ediliyor. Osmanlı Padişahları zevk, eğlence ve sefadan başka bir şey bilmeyen kişiler olarak anlatılıyor.
Mesela küçük bir örnek vermek istiyorum. Edirne bir Osmanlı şehridir. Kaç tane Osmanlı eseri ve hangi padişahların burada neler yaptığına dair hangimiz ne biliyoruz? Selimiye, Şifahane ve Şükrü Paşa anıtından başka öne çıkan hangi eser ve Padişahlar var?
Evet, Edirne’de 500’e yakın Osmanlı eseri bulunuyor. Maalesef 70 yıldır kaderine terk edilmiş. Nihayet iktidar sayesinde restore edilip, gün yüzüne çıkarılıyor. Sadece Edirne değil, bu toprakların her yerinde harap edilmiş koca bir Osmanlı var.
Osmanlı Padişahları kampanyası, sadece kültürel bir hediye değil. Osmanlı’yı yeniden yaşama, anlama, idrak etme ve geçmişimizi gözden geçirme hizmetidir. Sıkça övündüğümüz “Osmanlı Padişahları kimdir?” sorusunu bilmeden geçmişimizi anlamak mümkün değildir.
Yukarıda da söyledim ya, Cumhuriyetten sonra resmi ideolojinin kiralık kalemleri, Osmanlı Padişahlarının zerre iyi taraflarını yazmamış, kötü taraf olarak gösterilenler de birer iftiradan ibarettir. İnsan olan insan veya helal süt emmiş bir tarihçi, hiç olmazsa kendisine şu soruyu sorar: “Peki Osmanlı Padişahları bu kadar kötüyse nasıl oluyor da yedi yüz yıl dünyayı barışla ve adaletle yönetmişler?”
Neyse kampanyamız hakkında bilgiler verecektim ama özellikle yurtdışında anlatılan Osmanlı Padişahlarının şefkatleri, merhametleri, hoşgörüleri, yönetilenler ile yönetenler arasındaki adil uygulamalar bizim dışımızdaki bütün ülkelerde geçerliliğini koruyor. Hiç okul yüzü görmemiş ihtiyar bir Afrikalının sözleri hâlâ kulaklarımda çınlıyor. Şöyle diyordu:
“Büyük dedemin anlattığına göre, dünya üzerinde önceliği savaş yerine barış olan ve Avrupalıların işgal ettiği toprakları sahiplerine geri verip; Osmanlı’ya karşı savaşmayacaklarına dair garanti aldıktan sonra her türlü güvenlik ve serbest ticaret hususunda hak ve hukuk gözeten tek millet sadece Osmanlılardı.” Geçelim.
Gazetemizin Osmanlı Padişahları kampanyası başlayınca aklıma Osmanlı Devleti’nin ilk kurucusu ve “Cennet Anaların Ayağının Altındadır” sözünün tam da ona uyduğu söylenen; “Hayme Ana” gelmişti. Padişahları anarken, ilk anneyi de anmak lazımdı. Bu sebeple; “Hayme Ana’dan” ve türbesinin nerede olduğundan söz etmek istiyorum.
Hayme Ana’nın bir diğer adı; “Devlet Anadır.” Hayme Ana, Gündüz Alp’in eşi, Ertuğrul Gazi’nin annesi, Osman Gazi’nin babaannesidir. “Hayme” çadır manasına gelir. Yüzölçümü 22 milyon metrekareyi aşan Osmanlı Devleti’nin kurucularına “Analık” yaptığı için daha çok “Devlet Ana” olarak anılır.
Hayme Ana, rüyalara konu olmuş, “Ulu Çınar’a” can veren büyük bir şahsiyettir. Tarihimizde adına türbe yapılan ilk kadındır. Aynı zamanda Hayme Ana yine ilk büyük komutanlardandır. Eşi Gündüz Alp’in ölümünden sonra Kayı Boyu’nun başına geçmiştir.
Oğlu Ertuğrul’u, torunu Osman’ı yetiştiren ve cihan devletinin temelini atan Hayme Ana’nın mezarı, Kütahya’nın Domaniç ilçesine bağlı Çarşamba Köyü’ndedir. Sözü uzatmadan sona geleyim. Hayme Ana’nın mezarını II. Abdülhamid bulup, bugünkü türbeyi yaptırmıştır. Son kudretli Padişahtan bir önemli hizmet daha.
Osmanlı Padişahları albümü; geçmişimize sahip çıkma bakımından son derece önemlidir. Osmanlı’nın kötü artıkları ne kadar iftira atarsa atsın, karalarsa karalasın, görüldüğü gibi güneş balçıkla sıvanmıyor. İşte Osmanlı Padişahları ortada. Tarihini bilmeyenlerin coğrafyasını başkaları çizer. 22 milyon metrekare coğrafyadan, 780 bin metrekarelik coğrafyaya nasıl düştüğümüzü bilmek için tarihi doğru okumalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.