Ket vurucuların set sayıları
Güç ne kadar fazla ise o kadar tehlikelidir/ Edmund Burke
Tecrübe göstermektedir ki, güç sahibi her insan sahip olduğu gücü kötüye kullanmaya eğilimlidir/ J.J.Rousseau
Gücün etkin bir şekilde sınırlandırılması, sosyal düzenin en önemli meselelerinden birisidir/ Friedrich A. von Hayek
Herkes şartlar elverdiği ölçüde fazla güç elde etmeyi sever ve hiç kimse kendiliğinden gücü reddetmek için çaba sarfetmez/ Lord Acton
İstişare ettiğinde doğru konuş ki, meşveret doğru olsun/Ebubekir(ra)
•
1.
Bitki fizyolojisinin biraz uzağında olanlar sanırlar ki, hormonlar sadece büyüten ve irileştiren maddelerdir. Daha açık bir ifadeyle, eğer bir bitkiye hormon verilirse, o bitki kendisine verilen hormonun cinsine, türüne ve çeşidine bağlı olarak o bitkiyi ve özellikle o bitkinin meyvesini olabileceğinin çok çok üzerinde irileştirir ve dirileştirir. Bu ön kabulü edinen insanlarımızın her biri artık birer hormon uzmanı olarak ortalıkta dolaşmaya başlarlar. Doğal olarak bu uzmanlığın kendilerine verdiği öz güvenle başlarlar manavların ya da marketlerin tezgahlarındaki meyvelerin ve sebzelerin hangilerinin hormonlu, hangilerininse hormonsuz olduğunu ayırdetmeye. Bu uzmanlarımıza göre özellikle şekli biraz bozuk, olması gerekenden biraz daha iri çilekler mutlaka hormonludur. Eğer bazı domateslerin içi biraz odunsu yapıdaysa, üstelik bir de üzerinde meme benzeri bazı çıkıntılar varsa onlar da hormonludur. Hıyarların ise şekli bozuk olanlar zaten hormonludur. Dolayısiyle bu tip meyve ve sebzeleri satın almamak için ellerinden gelen titizliği gösterirler. Eğer manav izin verirse, uzun süreli bir seçim sürecinden sonra alacakları meyve ve sebzeleri poşete doldururlar. Eğer seçme işinde kendilerine izin verilmeyecek olursa, alacakları birkaç kilo meyve ve sebzenin poşete doldurulması sırasında manavın burnundan getirirler. Çoğu zaman da kendi adlarına poşete konan meyve ve sebzeleri olduğu gibi bırakıp bir başka marketin tezgahına doğru yürürler.
Bitki fizyolojisinin bu yeni hormon uzmanları edindikleri bu bilgiyi kesinlikle sadece kendileri için kullanmazlar. Eğer kendileriyle beraber bir başka vatandaşımız da manavın tezgahının başındaysa, onların seçme ve satın alma işine de müdahale ederek, insanlık görevlerini bihakkın yapmış olurlar. Bu haz onlara yeter de artar bile. Çünkü imkanları ölçüsünde ve yeni edindikleri bilgileri çerçevesinde kendileri yemedikleri gibi, kimi insanlarımızın da hormonlu sebzeler ve meyveler yiyerek hormonlanmasını önlemişlerdir. Bu aslında bir nevi zehirlenme olarak algılandığı için, böyle yapılarak insanlarımızın zehirlenerek sağlıklarının bozulması önlenmiş olmaktadır.
Hormonlar ülke gündemindeki yerlerini bu şekilde alınca, elbet mizah gücü oldukça yüksek olan insanımızın elinden kolayca kurtulamayacağı açıktır. Nitekim yaşıtlarına göre biraz gelişmiş çocuklar akranları arasında hemencecik hormonlu olarak lakablanırlar. Elbet bu arada siyasi konjonktürden yararlanarak mantar gibi büyüyen “hormonlu holdingler”imiz ülke ekonomisine olağanüstü katkılar yapabilecekleri gibi, “hormonlu siyasi partiler”imiz de ülke siyasetinde kendilerine biçilen rolleri başarıyla oynayabileceklerdir. Yeri gelmişken hormonlu bankaları, hormonlu medyayı ve hormonlu yazar çizerleri de kesinlikle gözardı etmememiz gerekir. Kısacası ülkemiz genelinde ve sağdan sola toplumun bütün kesimlerinde hormonlu kişileri de, hormonlu kuruluşları da olabildiğince bol görebiliriz.
İşte halkımız nezdinde hormon olarak bilinen bitki orijinli organik maddeler böylesine üretkendirler ve eskilerin deyimiyle “çaya çorbaya limon” misali girmedikleri yer, burunlarını sokmadıkları alan yok gibidir.
Hormonu fazlaca abarttığımı düşünenler, hafızalarını biraz yoklayacak olurlarsa dünün nice hormonlu siyasi partilerinin, yazılı ve görsel medya organlarının, bankaların ve holdinglerin birkaç yıl içinde nasıl da yer ile yeksan olduklarını hatırlayacaklardır. Örnek mi istersiniz? Hani nerede Avrupa ülkelerinde sığınmacı olarak yaşamaya çalışan anlı şanlı iş adamlarımızın holdingleri, medya organları, bankaları ve siyasi partileri, söyler misiniz?
Bunu şunun için söyledim ki, siyasi konjonktürden yararlanarak ve bu konjonktürün aktörlerine yakın olmayı becererek, bu milletin iliğini kemiğini sömürürcesine zengin olanlar ve bu servetin kendilerine yar olacağını sananlar, bilmelidirler ki o dehşetli gündeki hesaptan çok daha önce, gün gelecek mutlaka hesaba çekilecekler ve sülükleyerek kazandıkları servetleri burunlarından fitil fitil gelecektir. Ömrü olanlar bunu mutlaka göreceklerdir. Hem de çok da uzak olmayan bir zaman diliminde. Tıpkı akabe şeytanının ve devşirme demagogun gölgesi altında büyüyenlerin ve aile fotoğrafına girenlerin burunlarından fitil fitil geldiği gibi...
•
2.
Biraz uzunca bir girişten sonra asıl konumuz olan ket vuruculara dönecek olursak...
Bitki fizyolojisiyle biraz meşgul olanlara göre hormon olarak kamuoyunda gündeme getirilen maddeler esasen “büyüme regülatörleri” ya da “büyümeyi düzenleyici maddeler”dir. Anlaşılacağı gibi bitkisel kaynaklı bu organik maddelerin görevi sadece büyütmek, irileştirmek, geliştirmek değil; büyümeyi topyekûn regüle etmek yani düzenlemektir. Bu maddelerin kendilerine verilen bu görevleri yapabilmeleri için iki ayrı grup maddeden oluşacağı açıktır. Bunlar “büyümeyi uyarıcı maddeler” ve “büyümeyi engelleyici maddeler” olarak bilinirler. İsimlerinden de anlaşılacağı gibi “büyümeyi uyarıcı maddeler” bitkinin büyümesini ve gelişmesini teşvik ederlerken; “büyümeyi engelleyici maddeler” bitkinin büyümesine ve gelişmesine engel olmaya çalışırlar. Aldıkları ilahî görev gereği böyle yaparlarken, amaçları kesinlikle bitkiye zarar vermek değil, onu zamanından önce gelişmeden alıkoyarak olası doğal zararlardan korumaktır. Örneğin ilkbaharda tomurcukların zamanından önce patlamasını önleyerek onları geç gelen ilkbahar soğuklarından/donlarından koruyanlar da; sonbaharda büyümeyi belli bir zamanda durdurarak bitkilerin kışa daha sağlıklı girmesini sağlayanlar da “büyümeyi engelleyici maddeler”dir, yani “inhibitörler”dir, yani “ket vurucular”dır. Anlaşılacağı gibi “ket vurucular” en az “uyarıcılar” kadar faydalı maddelerdir. Çünkü ilahî iradenin kendilerine verdiği görev gereği neyi, ne zaman, nasıl ve ne kadar yapacaklarını bilirler. Bu konuda ölçüyü kesinlikle kaçırmazlar yani haddi aşmazlar ve bu nedenle de hiçbir iradi sorumluluk altına girmezler.
•
3.
İnsanlar arasındaki engelleyicilere, yani ket vuruculara gelince...
Elbet bunların görevleri de külli irade çerçevesinde insanî ve buna bağlı olarak toplumsal gelişmeyi engelleyerek düzene sokmaktır. Aksi halde insanlar kimi şeyleri kendilerinden bilmeye başlarlar ve tedbiri elden bırakarak hiç ummadıkları zararlara uğrarlar. Allah(cc) yöneticilerin iyiliğine olacak şekilde karşılarına bazı “ket vurucuları” çıkararak onları daha basiretli davranmaya yönlendirir. Bunu anlarlarsa tabii... Anlamazlarsa başlarına gelecek olanlar, daha önceki basiretsizlerin başlarına gelenlerden kesinlikle farklı olmayacaktır.
Bu arada milletimizin şunu bilmesi ve gönlünü rahat tutması gerekir:
Ket vurucuların bir silah olarak kullandıkları “ket sayıları” ile kimi zaman bazı “set”ler kazanılmış olsa da, kesinlikle maç kazanılmaz. Nitekim “367 ket sayısı” ile ummadıkları bir “set” kazananların ilerleyen zaman diliminde maçı kaybettikleri ortadadır. Şimdi de Anadolu insanının devlete yürüyüşünü önlemek amacıyla papazın torununun bir zamanlar ortaya koyduğu “ket” sayısı ile “ket vurucular”ın uzun vadede hiçbir şey kazanamayacakları bilinmelidir. Elbet sorumluluk mevkisinde oturanların işin gereğini yapacak basirete ve cesarete sahip olmaları şartıyla...
Unutmayalım; şoförlük otobanda 180 km hızla gitmek değil; 180 km hızla giderken önünüze atlayan bir “öküze” çarpmadan yola devam etme hünerini gösterebilmektir. Daha başka bir ifadeyle, aynaya bakıp kendilerine hayran olanlar, yönetime getirdiklerinin ehil olup olmadıklarını böyle durumlarda test etmelidirler ve gereğini mutlaka yapmalıdırlar.
Bu arada akıllara gelir ki, insanlar arasında görev yapan “ket vurucular” da bitkilerde görev üstlenen “ket vurucular” gibi sorumluluk sahibi değiller midir?
Bunlar cüz’i irade sahipleri oldukları ve akılla donatılmış bulundukları için yaptıklarından elbet bire bir sorumludurlar. Fakat bu arada düşünmemiz gereken asıl şey, bunların ne ölçüde sorumlu olduğundan daha önce bizlerin ne ölçüde sorumlu olduğumuzdur.
Çünkü bizler hesabı kendi sorumluluğumuza göre vereceğiz, ket vurucuların yaptıklarına göre değil...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.