Şehit yakınlarının sağduyusu

Şehit yakınlarının sağduyusu

Reşadiye şehitleri, iyi analiz etmemiz gereken bir fotoğraf. Şehitlerin kimlikleri Türkiye mozaiğini yansıtıyor. Kürtçe ağıtların Türkçelere karıştığı ortamda acı paylaşılıyor.
Asıl önemlisi yarası henüz kabuk bağlamamış şehit yakınlarının sağduyulu mesajları, birlikte yaşama azmimize güç veriyor. İktidarı ve muhalefetiyle bütün siyasetçilerin can kulağıyla dinlemesi gereken şeyleri söylüyorlar. Duygusallıkla öfke dolu cümleler kurmaları normal karşılanacakken, barıştan, kanın durmasından dem vuruyorlar. Muhalefet liderleri Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli'yi ismen zikretmeleri dikkat çekici. CHP ve MHP liderleri bu sağduyulu seslere kayıtsız kalamaz.

Hatalara elbette kimse göz yummasın; ama ilk cümle 'ihanet' yakıştırmasıyla başlayınca sağlıklı bir müzakere ve muhalefet ortamından söz edilemez. Muhalefet, sert ama içi boş sloganlarla deşarj olmak yerine, içi dolu, akılcı ve yol gösteren eleştiriler yapmalı. Mesela Habur'daki gövde gösterisine izin verilmesi eleştiri konusu yapılabilir. Daha önemlisi Reşadiye'deki hain pusu teknik bilgilerle desteklenmiş analizlerle ortaya konulmalı. 'İstihbarat eksiği mi, yol emniyeti sorunu mu, müdahale zafiyeti mi var?' gibi sorularla sorumlular hesaba çekilmeli. Bu pusu, 33 erin şehit olduğu 16 yıl önceki katliam gibi ortada kalmamalı. 7 fidanın solmasında ihmal, hata veya düşük ihtimal bile olsa ihanetiyle vebali bulunanlar cezalandırılmalı. Önceki kötü örnekte olduğu üzere 'yargılamak' yeterli olmaz. Netice, şeffaf biçimde kamu vicdanına havale edilmeli. 'Sorumlular yargılandı' türünden cinlikler vicdanlardaki şüpheyi büyütüyor, yarayı kanatıyor.

Provokasyonun yarısını boşa çıkaran şehit ailelerinin sağduyulu sesine kulak vermesi gereken diğer kurum yüksek yargı. Anayasa Mahkemesi, DTP'nin kapatma davasında karar aşamasında. Gerçekten zor bir karar verecekler, yerlerinde olmak istemezdim. Bir yanda partiyi kapattırmak için ellerinden geleni ardına koymayan DTP'nin şahin kanadı var. Diğer yanda kapatma kararının partiyi terörle kol kola getirenlerin işine yarayacağı gerçeği duruyor. Hukukta cezanın iki amacı vardır: Caydırıcılık ve ıslah. Tecrübelerle sabit ki parti kapatma ikisine de hizmet etmiyor. Hele bu siyasi hareket, varlığını ve nispi başarısını büyük ölçüde kapatma kararlarına borçlu. Verilen ceza umulan neticeyi husule getirmiyorsa durup düşünmek, 'acaba hata mı yapıyoruz?' demek gerekmiyor mu? Söz buraya gelmişken tüzel kişiliklerin değil, suçu işleyen özel kişilerin cezalandırılması gerektiğini savunan AK Parti'nin, mevzuatı değiştirmek için neden harekete geçmediğini sormak lazım. İddialar doğruysa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, iktidar partisi için de yeniden hazırlık yapıyormuş. Yani, postacı kapıyı bir daha çalabilir.

Yalçınkaya'nın DTP davasındaki seçiciliği de ilgiyi hak ediyor. Anket yapıp 'kimler yasaklı duruma düşebilir?' diye sorsak oluşacak listenin başında Emine Ayna yer alır. Ama o yok, aksine ılımlı veya güvercin diye tanımlanan kanadın öncüsü Ahmet Türk var. Yine sert açıklamaları sebebiyle yasaklı olma ihtimali yüksek görülen Van Milletvekili Özdal Üçer için yasak talebi yapılmamış. Fakat hayatını kaybeden askerlerimiz hakkında 'şehit ve evlatlarımız' şeklinde ifadeler kullanan Selahattin Demirtaş siyasetten men edilmek isteniyor. DTP'den sonra siyaset sahnesinin sertleşmesi ve şahinlere kalmasını ister bir tavır bu. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, AK Parti kararını okurken, 'bizi bir daha bu zor görevle yüz yüze getirmeyin' anlamına gelecek sözler sarf etmişti. Heyhat umduğu gerçekleşmedi, yine işin zor kısmı onlara kaldı.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi