Ahlak insanın süsüdür
Küçük bir okurumuz " dedem çok ibadet ediyor ama buna rağmen çok kaba bir insan, bana hakaret ediyor, insanları kırıyor..." diyor. Çocuk aslında bir şeylerin farkında...Başını secdeden kaldırmayan ve namazlarını hiç aksatmayan, bu konuda son derece hassas olan dedenin, çevresiyle ilişkilerinde de aynı şekilde iyiliksever ve şefkatli olmasını bekliyor. Çocuk namaz kılan büyüklerinin, mahlukata karşı şefkat beslemelerini ve insanlarla iyi ilişkiler kurmalarını istiyor. Çocuk aslında Allah'ın, insanı namazla sorumlu kıldığını ve aynı zamanda ona iyilerden olmayı emrettiğini biliyor...Namazın iyilik getirdiğini, sorumluluk bilinci verdiğini hissediyor ve dedenin çelişkilerine dikkat çekiyor. Çocuk çok şey istemiyor, çocuk Allah'ın emirlerine dikkati çekiyor ve namaz kıldığınız gibi mahlukata karşı da şefkatli olmalısınız mesajını veriyor.
Ne yazık ki, insanlarımızın büyük bir çoğunluğu, dini sadece namaz ve oruç gibi islamın asli emirlerinden bir kaçıyla sınırlı sanıyorlar. Evet, namaz dinimizin direği, gözümüzün nuru ve inancımızın en önemli dinamiği... Ancak, insan bir bütün olarak hayatının her aşamasında Allah'a karşı sorumludur. İnsanın bu sorumluluğu onun yaratılmışlara karşı da, şefkatli, adaletli ve iyiliksever olmasını gerekli kılıyor...
İslamın insanı bütün yönleriyle ele aldığını ve onu iyilik yapmakla mükellef kıldığını idrak edemeyenler, dinin bazı vecibelerini yerine getirmeye gayret ederken, birbirleriyle ilişkilerinde duyarsız ve kırıcı olmaktan kaçınmıyorlar ve kul hakkı yemekten de uzak kalmıyorlar.
Oysa, Efendimizin bizlere öğrettiği dinin büyük bir kısmı güzel ahlakla ilgilidir ve buna göre insan yaptığı iyiliklerle hayır hasenatlarla büyür gelişir, kalıcı ve hizmetler bırakır.
Hz. Peygamber bir hadisi şerifinde şöyle der: "Ruhumu kudret altında tutan Allah'a yemin ederim ki, Cennete sadece güzel ahlak sahipleri girecektir" Hayatı ve tavsiyeleriyle Resulullah bizlere iyilik etmeyi öğreterek beşeriyetten insaniyete geçmeyi ve yükselmeyi tavsiye ediyor. Çünkü, iyilik yapmak iki kutuplu bir anahtar gibidir. Bir yanda iyilik eden, diğer yanda da iyilik edilen kişi vardır ve bu yönüyle iyilik dünya kökenli bir kavram değildir aksine kökleri maneviyata dayalıdır. Ve iyiler kendilerini de karşılarındaki kimseleri de iyileştirerek kalıcı tesirler bırakırlar.
Nice beden güzellikleri unutulur, nice tabiat harikaları hayallerimizde kaybolur gider... Nice hatıralar küllenir... Beden güzelliği hafızalarımızdan silinir de ahlak güzelliği unutulmaz. Yaşanan eğlenceler, atılan kahkahalar unutulur da, yapılan iyilikler unutulmaz... Kavgalar silinir, sohbetler akıp gider de, içimizi aydınlatan, merhamet duygularımızı uyandıran sözler ruhumuza kazınır... Sıfatı güzel olanı unuturuz, ama ruhu güzel olanı unutamayız... O yüzden iyiliğin formüllerini, Rabbizin buyruklarından, efendimizin tavsiyelerinden öğrenir ve büyük bir şevkle benimseriz....
Mevlana da modern insanın kabuk merakına, ambalaj hevesine karşın şu yedi öğüdünü vererek iyiliğin kriterlerini ifade ediyor ve bizleri iyilerden olmaya çağırıyor:
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol
Başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi ol
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol
Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol
Hoşgörülülükte deniz gibi ol
Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol
Cömert ve yardım etmekte akarsu gibi ol
İşte vaktini ve bütün maddiyatını fiziksel güzelliğine yatıran ve sadece parasıyla ve sıfatıyla övünen modern insana Mevlanadan tavsiyeler... Dileyen alsın, hayatına katsın dileyen kendi kozasında kendini kandırmaya devam etsin...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.