Çarkların çarpık dönüşü...
"... Karar sadece ve sadece hukuk çerçevesinde alınmıştır ve mahkememiz bu kararı alırken, paralel başka gelişmelere dikkat etmemeye azami özen göstermiştir..."
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın, DTP'nin kapatma kararını açıkladığı konuşması sırasında söylemeye çalıştığı, özet olarak böyle bir şeydi ve Türkiye'nin içinde bulunduğu şu anki durum muvacehesinde, bu kararın belki değişik bir şekilde alınabileceği ya da hiç değilse biraz daha ileri bir tarihe kaydırılabileceği şeklindeki beklentilere bir cevap niteliği taşıyordu.
Mahkemenin önemli kararları Cuma akşamları açıklama geleneğinin bir tesadüf mü, yoksa piyasaları mümkün olduğu kadar az etkileme gayreti mi olduğu, başka gelişmeleri hesaba katmama iddiası açısından sorgulanması gereken bir husus olsa da, geçelim.
DTP'nin klasik manada bir siyasi parti olmadığı; şekil olarak taşıdığı farklılıkların yanında, İmralı'dan esen rüzgarlar hususunda aşırı derecede hassas olduğu ve adeta bütün politikalarını oradan esen rüzgara göre tesbit etmek zorunda kaldığı, malum.
Özellikle son zamanlarda, İmralı sakininin odasının birkaç santimetrekare küçültülmüş olduğu bahanesi ile koparılan gürültülerin, memleket meselelerini öncelemesi gereken bir siyasi partinin adeta bütün gündemini oluşturması, yeteri kadar garipti.
Bu açıdan, kapatılma sonrası oluşacak yeni yapılanmanın belki biraz daha ülke gerçeklerini hesaba katmak ve daha elle tutulur politikalar izlemek mecburiyetinde kalacağını bile varsayabiliriz.
Ama, kimse için bir sürpriz olmayan Anayasa Mahkemesi'nin DTP'yi kapatma kararının; öncelikle, zaten ağır aksak işleyen Demokratik Açılım sürecinin bitişi manasına geliyor olduğu açık.
Eğer beklenmedik bazı gelişmeler olmaz da, açılım süreci -tahmin edildiği gibi- bitecek olursa, bu terör ve onunla bağlantılı olumsuz gelişmeleri unutacağımız günlerin bir başka bahara kalması demek.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılması ile ilgili mevzuatın parlamentoların işi olduğunu vurgulaması, yerinde idi şüphesiz. Ama Anayasa Mahkemesi'nin yakın tarihte hukuku ciddi şekilde zorlayarak aldığı 367 kararı ve başka bazı kararlar hatırlandığında, Haşim Kılıç'ın hukuka vurgu yapan sözleri, çok da anlamlı gelmiyor.
Refah Partisi Davası'nda, AYM'nin yetkisi dışında olduğu halde Siyasi Partiler Kanunu'nun partiyi kapatmasına mani olacak maddesini iptal etmiş olması da, unutulmuş değil.
Mahkeme'nin belki tüm üyelerinin değil ama en azından nitelikli karar alabilecek çoğunluğunun, çıkarılabilecek makul kanunları iptal etme eğiliminde olduğu da, yakın tarihte test edilmiş hususlardandır, malum.
Bu haliyle, mahkemedeki hakim anlayışın hukuk kurallarının yanında negatif ve pozitif ayrımcılık yaptığını söylemek çok da iddialı bir şey değil.
Yine yüksek yargı organlarından birisi olan Danıştay'ın, daha önce 'konu YÖK'ün yetkisindedir, ben karışamam' dediği halde, YÖK'ün katsayı ile ilgili eşitlik getiren kararını 'eşitsizlik' yorumuyla iptali ve ardından yapılan itirazı reddetmesinin yeni yaşanmış olması da, Haşim Kılıç'ın 'hukuk' vurgusunu zayıflatan unsurlardan...
Anayasa Mahkemesi'nin, 'başka gelişmelere bakarak değil, sadece hukuku esas alarak verdiği karar' öncesinde Reşadiye'de yaşanan hain saldırının bize hatırlattığı temel gerçek şu: Çarkların kendi istedikleri şekilde çarpık olarak dönmesine alışkın olan birileri; onların düzgün dönme ihtimaline mani olabileceğini düşündükleri her şeyi, kimsenin gözünün yaşına bakmadan yapabiliyorlar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.