Şimdi ne olacak?

Şimdi ne olacak?

Hiçbir şey olmayacak. "DTP kapatıldığına göre şiddet yeniden tırmanır" diye düşünenler yanılıyor. Çünkü açılım süreci bütün mekanik kanunları altüst edecek bir mantıkla yürüyor.

Etkilerin doğurduğu tepkiler yerine, etkilerin yol açtığı yeni etkiler ve birkaç hamle sonrasının hesapları söz konusu. Geldiğimiz aşama aslında bilek güreşinde bir mola aşaması.

Ahmet Türk, Kürt siyasetinin en itibarlı ismiydi. PKK'lı veya DTP'li olsun olmasın Kürtlerin, hatta Kürt olmayanların bile saygısını kazanmış sahici bir politikacı. PKK, otoritesine rakip gördüğü Türk'ü tasfiye etmeyi denemiş, sonra yerine koyacak adam bulamadığı için tekrar DTP'yi ona teslim etmişti. Anayasa Mahkemesi, PKK'nın beceremediği bu tasfiye işini tek hamlede bitirdi. Bu işte bir gariplik yok mu?

DTP'nin kapatılmasından sonra şiddet tırmanmayacak. Türkiye yeniden bir kaosa sürüklenmeyecek. Bu tezin kanıtı, cuma gününe ait Öcalan'ın avukatlarıyla görüşme notları. Anayasa Mahkemesi kararı öncesine ait bu görüşmede Öcalan, DTP'nin kapatılacağını kesin bir şekilde öngörüyor ve bu kararın "dünyanın sonu olmayacağını" söylüyor. En önemlisi bu karar sonrasında şiddetin yaygınlaşacağı imasında bulunmuyor. Tersine "demokratik çözüm" vurgusu yapıyor ve DTP'nin yerine "her kesimden demokratları içine alan demokratik bir yapılanma" öneriyor. Öcalan'ın "açılıma karşı olmadığını" -yönteme karşı olduğunu- söylemesi de manidar. Aynı şekilde hükümete savaş açan Öcalan'ın "Erdoğan'ın iyi niyetine inancını" ifade etmesi de manidar.

Son şiddet olaylarının, Öcalan'ın odasının değiştirilmesinden ve şikâyetlerinden kaynaklandığına kimse inanmadı. İnanmayanlar için bile çok önemli bir nokta var: Önemli olan Öcalan'ın -bir bahane bile olsa- şikâyette bulunması ve hemen arkasından şiddetin yaygın bir şekilde başlaması için bu şikâyetin yeterli olması. Öcalan, avukatları aracılığıyla mesajlarını veriyor ve PKK'yı kontrol ediyor. Adalet Bakanlığı'ndan gelen bir heyetle görüşmesi ve talebi üzerine kapının üstünden ve altından pencere açılması, şikâyetlerini -veya bahaneyi- ortadan kaldırmış görünüyor. "Şimdi ne olacak?" sorusunu soranların dikkat etmesi gereken en önemli ayrıntı: DTP'nin kapatılması Öcalan'ın umurunda değil. Demek ki PKK, Anayasa Mahkemesi kararına endeksli bir tepki vermeyecek.

DTP'nin kapatılmasının en çok PKK'yı memnun ettiğini gözden kaçırmamamız lâzım. PKK, DTP'nin kapatılmasını demokratik siyasetin itibar kaybetmesi, kendisinin varlığının Kürtler nezdinde meşruiyeti artırması olarak görüyor. Başından itibaren DTP'nin kapatılmasını savunanların nerede, kimlerle hangi çizgide buluştuklarını görmeleri gerekir.

Bu durum, PKK'nın kapatma kararını bahane ederek -şiddet yöntemi dışında Kürtler için bir çare olmadığını savunarak- yaygın kitlesel şiddeti başlatmamasını açıklamaya yetmiyor. "Barışçı çözüm umudu" ile gözden düşen ve otoritesini kaybeden örgüt, bu fırsatı kullanarak kitleleri motive edebilirdi. Etmemesinin veya edememesinin asıl sebebi şiddet yöntemlerinin PKK için bile artık bir çözüm olmaması. Aradaki farkı çok iyi kavramalıyız: PKK artık şiddete Kürt sorununu çözmek için değil örgütsel çıkarlarını korumak için müracaat ediyor. Bu yüzden DTP ile kendisi arasında Kürtlerin kurduğu dengeyi, Anayasa Mahkemesi kararı ile kendi lehine değiştirme fırsatı buldu.

Öcalan'ın "açılıma karşı değilim, yönteme karşıyım" sözü aslında PKK'nın ve kendisinin örgütsel önceliğini vurgulamak dışında bir anlam taşımıyor.

Evet, yakından bakınca karamsarlığa kapılanlar için durum sanıldığı kadar kötü değil. Açılım sona ermedi. Yaygın bir şiddet riski yok. Sadece oyunun dengeleri değişti. Bu değişimin PKK lehinde olduğunu kabul etmek lâzım. "Şimdi ne olacak?" sorusunu soranlara verilecek tek cevap var: Hiçbir şey olmayacak, yola kaldığımız yerden devam edeceğiz. [email protected]


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi