DTP ve keskin sirke meselesi...
Demokratik Toplum Partisi, bütün telkin ve tavsiyelere rağmen; adının ifade ettiği mana ve maksadın tam tersine bir siyaset güttü... Ve ne yazık ki, keskin sirke bir defa daha kendi küpüne zarar verdi!
Bu değerlendirmeye DTP’lilerin hiç katılmayacağını biliyorum. Onlar sadece lafta kalan kimi söylemlerini delil göstererek, barış ve demokrasiden yana olduklarını iddia etmeye devam edecekler. Ne var ki, gerçekler ortada. DTP bile bile yanlış yaptı ve bu sonuç kaçınılmaz oldu.
Demokrasilerde partilerin kapatılması değil, yaşatılması esastır. Bu açıdan baktığımızda, Türkiye’nin sicilinin hiç de parlak olmadığını kabul etmek durumundayız. Yani “siyasi partiler mezarlığı” maalesef hakikati ifade ediyor. Ancak dünyanın en gelişmiş demokrasi anlayışında da, istisnai hallerde siyasi partilerin kapatılması prensibi vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, DTP hakkındaki kapatma kararını açıklarken, AİHM‘nin, daha önce İspanya’daki Harry Batasuna partisinin kapatılmasının yerinde olduğunu hükme bağlayan kararına atıfta bulundu.
Zira Batasuna Partisi, AİHM’nin kullandığı ifade ile, “terör örgütünün (ETA) şiddet stratejisine hizmet etmek...” gibi, demokratik nizamlarda kabul edilmesi mümkün olmayan bir siyaset tarzına sahipti... Bu bağlamda, hemen parti kapatılması ile ilgili Venedik Konvansiyonu’nun hükümlerini hatırlamakta fayda var. Buna göre, şiddeti bir siyasi araç olarak kullanan siyasi partilerin kapatılması öngörülmektedir...
DTP’nin bir bütün olarak değilse de, onun kimi unsurlarının şiddete bulaşmadığı; şiddeti bir siyasi yöntem olarak kullanmadığı, yahut terör örgütünün şiddet eylemlerine arka çıkmadığını kim söyleyebilir ki?! Sadece terör örgütünün eylemlerine düzülen övgüler bile bu konuda yeterli kanıttır.
Daha fazla teferruata girmeden şunu söyleyelim. DTP özellikle son iki yılda, terör örgütünün uzantısı gibi bir görüntü verdi. Her fırsatı kullanarak, yerli yersiz; bölücü örgütün elebaşı Öcalan’ı yüceltmek gibi anlamsız ve toplumda infial uyandıran bir inadın içine girdi. Sözüm ona Kürt meselesinin çözümü için gayret gösterdiklerini söylerken, bu meseleye daha fazla zarar verecek bir tavrı bütün ikazlara karşılık sürdürdüler. Halbuki son iki yılda, devletin kurumları, eskiye nazaran çok daha esnek ve toleranslı davrandılar. Burada hedef elbette terörün bitmesi ve toplumsal barışın sağlanması idi. Gel gelelim DTP bu sürece katkı vermek yerine, sonuçta kendi hükmi şahsiyetini de ortadan kaldıracak bir tutumda ısrar etti. İki seneden beri karara bağlanmayı bekleyen kapatılma davasını bilhassa görmezlikten geldi. Hatta kapatma yönünde karar çıkması için adeta zorlamalarda bulundu... Buna rağmen, Yargıtay Başsavcısı ek iddianame düzenlemedi. Savcının bu toleransı, Emine Ayna gibi, militanca hareket eden bazı milletvekillerini siyasi yasaktan kurtardı.
Mevcut hukuki kurallara göre, DTP’nin kapatılmaması imkânsızdı!.. Daha önce zorlama bir dava ile AK Parti için, “laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğu...” saptamasını yapan AYM, mevcut delillere rağmen, DTP’nin “terör eylemlerinin işlendiği odak haline geldiğini...” hükme bağlamasa idi, yani daha açık ifade ile, Anayasa ve kanun hükümlerini eğip bükmeye kalksaydı, bu ülkede her şey tartışılır hale gelirdi...
Şimdi, eğer olan bitenden ders çıkarıldı ise, herkesin sağduyulu hareket etmesi lazım. Öncelikle sokak gösterilerinin tırmanmaması için DTP mensupları samimi bir çaba göstermeli. Ve bundan sonra devlete ve kanunlara meydan okuyarak değil, ona saygı gösteren bir yaklaşım sergilenmeli. Aksi halde kaçınılmaz sonuç, yani keskin sirkenin küpüne zarar vermesi önlenemiyor!
.....
Not: Bu yıl çok yorucu geçti. Senenin son günlerinde izin rica ediyorum.