AK Parti’den, DTP’ye... Başsavcı’nın çuvallamaları!
Geçtiğimiz Cuma gününden bu yana, Anayasa Mahkemesi’nin DTP hakkında verdiği “kapatma kararı”nı konuşuyor, tartışıyoruz... “11 üye” tarafından “11 Aralık”ta açıklanan kararla ilgili eleştirilerin hedefinde, Anayasa Mahkemesi var... Malûm, 12 Aralık tarihli gazetelerde; Mahkeme’nin Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk gibi “ılımlı” isimler hakkında “milletvekilliklerinin düşürülmesi” gibi ağır bir karar verirken, meselâ Emine Ayna gibiler hakkında hiçbir karar vermemesi, yani DTP’li “şahin”leri “liste dışı” bırakması yoğun tartışmalara yol açtı... Eleştiriler haklıydı... Çünkü, özellikle Emine Ayna, öyle lâflar etmişti ki; onun “yasaklı” olmadığı bir partide, hiçbir partiliye “yaptırım” uygulamak mümkün değildi.
Meselâ, Ayna’nın şu lâfları:
“DTP dışında bir partiden aday olan Kürt, Kürt değildir.”
“Bizi terörist olarak görmeniz onurdur.”
“Biz Kürt sorununda Öcalan’ı muhatap alıyoruz. PKK’sız ve Öcalan’sız bir barış süreci olamaz.”
“15 Ağustos 1984’te savaş, şiddet başladı diyemeyiz. Çünkü şiddet Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri var. Biz 15 Ağustos’u barış harekâtı olarak tanımlıyoruz. PKK, Kürtlerin inkârına ve imhasına karşı barış ve eşitlik için ilk kurşunu sıktı.”
“Tabanımız bize ‘İstifa edin, dağa gidin’ diyor. Eskiye dönmek, 80’lerden, 90’lardan beter olur.”
HAŞİM KILIÇ’TAN ELEŞTİRİLERE CEVAP
Herkes şaşkındı... Öyle ya; bu “lâf”ları eden bir partiliye yasak getirilmezken, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’a nasıl ceza verilebilirdi ki?..
Tabiî, her işte olduğu gibi, bu işte de “görüntü” ve “gerçek” farklıydı... Doğru; kararı veren Anayasa Mahkemesi’ydi ama ya “Yargıtay Başsavcısı”na en demeli?.. Öyle ya; “iddianame”yi hazırlayan o, “ceza” talep eden o!.. Kısacası, “liste”yi hazırlayan o!..
Yani, Anayasa Mahkemesi, bu “iddianame”nin dışına çıkamaz!..
Nitekim, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da, bu duruma bir açıklık getirmiş ve Taha Akyol’un; “Basında ortak bir eleştiri var; ben de katılıyorum; Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk gibi ılımlılar yasaklandı, Emine Ayna gibi aşırılar, hatta ‘azgınlar’ kurtuldu!” şeklindeki sorusuna şu cevabı vermiş:
“Mahkeme, iddianame ile sınırlı davranmak zorundadır. İddianamede hakkında yaptırım uygulanması istenen isimler arasında, bahsettiğiniz isimler yoktu.”
Bu cevap da gösteriyor ki;
Eleştirilmesi gereken adres Anayasa Mahkemesi değil, Yargıtay Başsavcısı A. Yalçınkaya’dır!.. Çünkü, “iddianame”yi hazırlayan odur!..
Yani, “projektör”lerin Yalçınkaya üzerine çevrilmesi ve asıl onun eleştirilmesi gerekir.
Asıl soru, Yalçınkaya’ya sorulmalıdır;
“Emine Ayna gibiler dururken, niye Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’u hedef aldın?”
Böyle bir soruya, Yargıtay Başsavcısı A. Yalçınkaya’nın nasıl bir cevap vereceği bilinmez... Gerçekten “hukuki deliller”e göre mi hareket etmiştir, yoksa “ideolojik pencere”den mi bakmıştır?.. “Yasak” istediği partilileri ne kadar araştırmış ve hangi “delil”lere göre hareket etmiştir?
LEYLA ZANA, DTP ÜYESİ DEĞİL Kİ!
Meselâ Leyla Zana ile ilgili karar...
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “DTP üyesi bile olmayan” Zana hakkında verilen “siyasi yasak” konusunda diyor ki;
“Bir kimsenin, bir partiye üye olup olmadığını Anayasa Mahkemesi nasıl araştırır? Başsavcılığa sorarak... Çünkü kayıtlar oradadır. Başsavcılığın iddianamesinde Leyla Zana üye olarak görülüyordu. Mahkememizin raportörleri bununla yetinmedi. Başsavcılık’tan yeniden sordular, iddianamede ismi geçen 221 kişinin tamamı üye mi diye... Başsavcılığın gönderdiği yeni listede iki kişinin üye olmadığı, bir kişinin de öldüğü anlaşıldı; bunları çıkardık. İşte bu ikinci listede de Leyla Zana yine üye olarak görülüyordu. Bu durumda mahkeme, iddianame ve Başsavcılık verileri çerçevesinde karar veriyor tabiî...”
Peki, gerçek ne?..
Gerçek şu:
“Zana, DTP üyesi değil!”
Hakkında siyaset yasağı verilen 37 kişi içinde yer alan Leyla Zana, 9 Kasım 2005 tarihinde kurulan DTP’nin kurucular listesinde yer almamıştı.
2007’nin Mart ayında yapılan kongreye katılmayan Zana, partililer tarafından Parti Meclisi’nde isminin yazdırılmasına rağmen MYK’da da görev almamıştı...
Kısa bir süre sonra Yargıtay Başsavcılığı’nın talebi ile siyaset yasağı devam ettiği belirtilen Zana’nın üyeliği diğer DEP’lilerle birlikte düşürülmüştü.
Ne garip değil mi; DTP üyesi olmadığı halde DTP’lilerle birlikte siyaset yasağı konulan Zana’nın faaliyetleri, aynı zamanda partinin kapatılmasına da gerekçe olarak gösterildi.
“İNEK ÇOBANI”NA DA YASAK GELDİ!
Sadece bu kadar da değil!..
Yalçınkaya’nın “devirdiği çamlar” ve “kırdığı potlar”, Leyla Zana ile de sınırlı değil!..
Bay Başsavcı, öyle bir “iddianame” hazırlamış ki; “ülkeyi bölmek”le suçladığı isimler arasında, bir de “çoban” var, iyi mi?..
Yanlış okumadınız, bir çoban!..
Yani “inek” otlatan, otlattığı inekleri getirip evlerine teslim eden bir çoban!..
Buyurun, gazetelerde yer alan haberi birlikte okuyalım da, “Bay Başsavcı’nın nasıl bir “iddianame” hazırladığını sizler de görün;
“DTP hakkında kapatma kararı veren Anayasa Mahkemesi’nin siyasi yasak getirdiği 37 kişi arasında, Şırnak’ta başıboş hayvanları toplayan bir belediye işçisinin de bulunduğu ortaya çıktı.
Beş yıl siyasi yasak getirilen Abdullah İsnaç, Şırnak Belediyesi’nde bir taşeron şirketinin elemanı olarak sokaklarda başıboş gezen inekleri topluyor.
Bunun dışında zaman zaman da belediye çalışanı olarak parke taşı döşüyor. İsnaç, sadece DTP üyesi olduğu halde, DTP hakkında açılan kapatma davasının iddianamesinde ‘DTP Şırnak il yöneticisi’ olarak geçiyor.”
Malûm; DTP’yle ilgili kararı açıklayan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, beş yıl siyasi yasak getirilen isimler arasında çoban Abdullah İsnaç’ın adını da saymıştı... İsnaç, “terör örgütü propagandası” yapmakla suçlanıyordu... İddianamenin 78. sayfasında Abdullah İsnaç hakkında şu ifadeler kullanılıyordu:
“02.12.2006 tarihinde Şırnak ilinde düzenlenen yasadışı gösteriye katılan DTP İl Başkanı İzzet Belge ve yönetici Abdullah İsnaç’ın terör örgütünü övücü nitelikte konuşmaları ve yasadışı slogan atmaları nedeniyle oluşan terör örgütünün propagandasını yapmak suçu nedeniyle açılan kamu davası, halen Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2007/81 Esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir...”
DTP’YE ÖYLE, AK PARTİ’YE BÖYLE!
Sadece Leyla Zana ve Abdullah İsnaç’la ilgili iddianame bile, Bay Yalçınkaya’nın nasıl “çuvalladığının” göstergesidir!..
Ama bu çuvallama ilk değil!..
Malûm, Bay Başsavcı’nın AK Parti hakkında açtığı kapatma dâvâsında gösterdiği “400 delil”(!)den sadece 50 tanesi geçerli kabul edilmişti... Hatta bu yüzden Yalçınkaya’nın ismi, tarihe “Google Savcısı” olarak geçmiştir... Çünkü, delillerinin hiçbiri “orijinal” değil, hemen hepsi “internet”ten alınmıştı!..
Öyle bir “iddianame” hazırlamıştı ki;
AK Parti’ye açtığı dâvâda, “AK Parti kurmaylarının, parti kurulmazdan 7 sene önceki konuşmaları”nı bile “delil” göstermişti... Bununla da yetinmemiş, “sözde delil” için, “Erdoğan’ın gerçek yüzü” gibi, altından kalkamayacağı ağır bir lâf etmişti!..
İşin en tuhaf tarafı da şuydu:
Bay Başsavcı, “kapatma dâvâsı”nı AK Parti hakkında açarken, yani “iddianame”sine “AK Parti’nin söylem ve eylemleri”ni koyması gerekirken; gitmiş, “AK Parti Genel Başkanı Erdoğan”ın konuşmalarını değil, “RP İstanbul İl Başkanı Erdoğan”ın sözlerini koymuştu dosyaya!..
Sizin anlayacağınız;
Bay Başsavcı’nın iddianamesi yüzünden Anayasa Mahkemesi’nde yargılanan “Erdoğan’ın geçmişi” olmuştu!..
Peki “Erdoğan’ın geçmişi”ni sorgulayan ve yargılanmasına yol açan Bay Yalçınkaya, “aynı titizliği” DTP dâvâsında niye göstermemiş, meselâ Emine Ayna hakkında niye “ek iddianame” hazırlamamıştır?..
Bay Başsavcı, DTP hakkında sadece “DTP’nin kuruluş tarihi”ni esas almış ama AK Parti’nin “geçmişini” de mercek altına almıştır!..
“Erdoğan’ın geçmişi”ni o kadar kurcalamıştır ki, “iddianame”yi okuyanlar, Tayyip Erdoğan “sünnet” olduğunda omuzuna takılan “maşallah”ın da “lâikliğe aykırı eylem” sayılıp sayılmadığını merak etmişlerdir!..
BAŞSAVCI TARAFTIR... AMA KİMİN TARAFINDA?
Lâfı uzatmanın alemi yok;
“Terörle bağlantı” ve “radikal çıkışlar” söz konusu olduğunda, gözlerine bant çekip, kulaklarına pamuk tıkayan, yani Emine Ayna gibileri görmezden gelen Bay Başsavcı, “irtica” söz konusu olduğunda “öküzün altında buzağı icad etmek” için elinden gelen çabayı sarfetmiştir!..
“Yargı”nın “bağımsız” ve “tarafsız” olduğu görüşleri elbette tartışılır... Ama, bir “Başsavcı”dan “tarafsız” olması beklenemez... O, “devletin tarafında”dır!.. Peki, sormak gerekmez mi, devlet “ne tarafta”dır?..
Devlet, “terör” ve “terörist çıkışlar”a kör ve sağırdır da, sadece “irtica”ya mı odaklanmıştır?..
Eğer değilse, sorarım;
“Erdoğan’ın geçmişi”ni araştıran Bay Başsavcı, “Emine Ayna’lara niye bakmamış, onları niye görmezden gelmiştir?!?..
Yoksa, “Ayna”lar “tozlu” muydu?.. Ya da, Bay Başsavcı aynalara “küs” müdür?..
Son sözüm şudur:
Yargı, “önyargı”lardan ve “ideolojik bakış”lardan bir an önce kurtulmalıdır!..
Çünkü, “tuzun koktuğu” bir ülkede, hiçbir şey taze kalmaz, her şey kokar ve çürür!..
Başsavcı’nın “iddianame”si;
Maalesef “tuzun koktuğu”nun delilidir!..
Yargı, bu “delil”in gereğini yapmalıdır!..
Dediğim de, diyeceğim de budur!..
==============
Alternatiflere bak!
Gazetelerde yayınlanan “anket”leri görüyor musunuz?.. AK Parti aleyhinde, MHP ve CHP lehindeki bütün kampanyalara rağmen; “bugün seçim olsa” AK Parti’ye oy vereceklerin oranı yüzde 38.9 civarında... CHP 22, MHP 16 oranında... Yani, “açılım”ın pek fazla bir getirisi yok, ama götürüsü de yok!.
Mesele, bu “3 parti” değil... Mesele, bunlara “alternatif” olarak yola çıkanların acınası halleri... Meselâ; “emanetçi”likten başka hiçbir özelliği olmayan Hüsamettin Cindoruk’un DP’si yüzde 3.3 civarında... Hangi akla hizmetle Rahşan Hanım’a “evet” deyip DSHP’nin başına geçen Hulki Cevizoğlu’nun oy oranı yüzde 2.2 civarında... “İlk seçimde tek başıma iktidar olmazsam siyaseti bırakırım” diyen Mustafa Sarıgül’ün TDH’si yüzde 1.7 civarında!..
AK Parti’den niçin ayrıldığını hâlâ çözemediğim Abdüllatif Şener’in TP’si “binde iki” civarında, “Bir kibrit çakıp, Samanyolu’nu yakarım” diyerek “Kurtlar Vadisi’nin Cevat’ı”na özenen Osman Pamukoğlu’nun HEPAR’ı, “binde 3” civarında!..
Sizin anlayacağınız, “alternatif”ler yerlerde sürünüyor!.. Bunlardan, değil alternatif, “aperatif” bile olmaz!.. Hepsi birleşip bir “kooperatif” kursalar, onu bile yönetemezler!..